27 Ekim 2025, Pazartesi 10:55:23

Manavgat Uçak Kazasında Adalet Yere Çakıldı

Altı yıl geçti… ama bir annenin duası, bir babanın sessizliği hâlâ aynı yerde. Bir baba her sabah aynı mezarın başında duruyor. Bir anne, oğlunun doğum gününü artık takvimden değil, sessizliğin içinden sayıyor. Altı yıl geçti ama 2019’da Manavgat semalarında düşen o küçük Cessna 172, sadece iki canı değil, bir ailenin bütün hayatını da alıp götürdü.
  • herkesin eline kan bulaşmış ama benim elim daha temiz diyenden geçilmiyor

Altı yıl geçti… ama bir annenin duası, bir babanın sessizliği hâlâ aynı yerde. Bir baba her sabah aynı mezarın başında duruyor. Bir anne, oğlunun doğum gününü artık takvimden değil, sessizliğin içinden sayıyor. Altı yıl geçti ama 2019’da Manavgat semalarında düşen o küçük Cessna 172, sadece iki canı değil, bir ailenin bütün hayatını da alıp götürdü.


Kazada pilot Levent Arslan ve 21 yaşındaki, “Ben astronot olacağım” diyerek büyüyen, uçuş öğrencisi değil ama havacılığa tutkuyla bağlı genç Ataberk Gökmen hayatını kaybetti. O gün Ataberk yalnızca hobi olarak uçuş yapıyordu. Arka koltukta bulunan akademisyen Devrim Gün ağır yaralı kurtuldu.

Kazadan sonra açılan soruşturma, zamanla bir adalet mücadelesine dönüştü. Ancak süreç boyunca ortaya çıkan teknik raporlar, hem idari hem de yargısal hatalar zincirini gözler önüne serdi. Jandarma raporunda uçağı Ataberk Gökmen’in kullandığı belirtilirken, kaza kırım ekibinin teknik raporu tam tersini söyledi. Uzman ekip, kontrolün kaptan pilot Levent Arslan’da olduğunu belirtti. Havacılık mevzuatına göre esas alınması gereken rapor, kaza kırım ekibinin raporudur. Bu çelişki, daha ilk aşamada dosyanın yönünü değiştirebilecek nitelikteydi.

Kazaya karışan uçağın telsiz lisansının bulunmadığı, buna rağmen kule tarafından uçuş izni verildiği ortaya çıktı. Üstelik Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü raporlarında kazanın gerçekleştiği bölge, “izinsiz uçuş alanı” olarak tanımlanıyor. Toprak pist, derme çatma hangar da işin bir başka boyutu. Tüm bu tespitler, kazanın yalnızca bir pilotaj hatasından değil, bir dizi idari ihmalden kaynaklanmış olabileceğini gösteriyor.

Kazadan sonra uçağın yakıtından alınan numunenin analiz için ODTÜ’ye gönderildiği, ancak analiz bedeli yatırılmadığı gerekçesiyle imha edildiği öğrenildi. Bu durum, hem aile hem de hukukçular tarafından delil zincirinde kırılma (karartma) olarak değerlendirildi. Ailenin avukatı Zafer Yıldırım, “Bir damla yakıt, iki insanın neden öldüğünü gösterebilirdi. O delil yok edildiğinde kazanın teknik yönü de karanlıkta kaldı,” dedi.

Uçağın kazadan hemen önce çekilen fotoğraflarında kanat altlarında korozyon, gövdede çatlaklar ve kabin içinde deformasyonlar görülüyordu. Buna rağmen bakım kayıtlarında uçağın “bakımlı ve uçuşa elverişli” olduğu bilgisi yer aldı. Yıldırım, “Bakım kayıtlarının doğruluğu araştırılmalı. Eğer bakım yapılmadıysa veya eksik yapıldıysa bu yeni bir sorumluluk doğurur,” ifadelerini kullandı.

Yargılama sürecinde İstanbul’dan getirilen tanıkların saatlerce duruşma salonu dışında beklediği, ancak ifadelerinin alınmadığı aktarıldı. Aile avukatının keşif ve bilirkişi talepleri reddedildi. Yıldırım, “Evladını kaybetmiş bir baba konuşamadı, tanıklar bekledi ama dinlenmedi. Bu durum yargı sürecine gölge düşürdü,” dedi. Ayrıca karar duruşmasında avukatlar, müştekiler ve mağdur ailelerin salona alınmadığı, kısa bir aranın ardından hâkimin doğrudan beraat kararı açıkladığı belirtildi. Avukat Yıldırım, “Savcı dosyayı incelemeden mütalaa verdi, biz salona girdiğimizde karar çoktan açıklanmıştı,” ifadelerini kullandı.

Sanık Onur Cahit Alkım’ın ifadelerinde de dikkat çeken çelişkiler yer aldı. İlk savunmalarında “Hava koşulları uygun değildi, ani rüzgârlar vardı” diyen Alkım, daha sonraki beyanlarında “Hava gayet müsaitti, kalkış için bir engel yoktu” dedi. Meteoroloji verilerine göre kazanın yaşandığı gün bölgede düşük görüş, yüksek nem ve değişken rüzgârlar hâkimdi. Bu çelişkiler, kazanın nedenine ilişkin değerlendirmelerde yeni soru işaretleri yarattı.

Kazanın ardından pilot Levent Arslan’ın eşi İryna Arslan, eşinin kredi kartları ve evinin anahtarlarının kendisine teslim edilmediğini, hangar anahtarlarının kayıp olduğunu, bu konuda jandarmaya başvurduğunu ancak hiçbir araştırma yapılmadığını anlattı. “Eşimin bakım evraklarının bulunduğu odadaki belgelerin kaybolduğunu öğrendim. Bu belgeler bulunmadan gerçeğe ulaşmak mümkün değil,” dedi.

Beraat kararının ardından aile ve avukatları dosyayı istinafa taşıdı. Yıldırım, “Biz yalnızca hukukun tüm yönleriyle uygulanmasını istiyoruz. Bu dosya sadece bir uçak kazası değil, aynı zamanda denetim ve sorumluluk zincirinin test edildiği bir dosyadır,” diye konuştu.

İstinaf süreci devam ederken sanık Onur Cahit Alkım, kazada hayatını kaybeden Ataberk Gökmen’in ailesine karşı 350 bin dolarlık tazminat davası açmak için arabulucuya başvurdu. Yıldırım, “Aile zaten ağır bir kayıpla yaşıyor. Biz bu davada yalnızca gerçeğin ortaya çıkması için mücadele ediyoruz,” dedi. Öte yandan uçağın sigortasız olduğu ifade edildi. Şimdi soru şu; bu kadar olumsuzluğa rağmen nasıl beraat çıktı?

Gökmen ailesi altı yıldır aynı mezarın başında.

Anne, gözyaşlarıyla mezardaki çiçekleri suluyor. Ve dudaklarından sessizce şu kelimeler dökülüyor “Oğlumun kanadını kırdılar, ama adaletin kanadını da kırık.”

Biraz geride baba sessizce bekliyor. Başını kaldırıp gökyüzüne bakıyor,
dudaklarından neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir ses çıkıyor:
“İlahi adalet var… Biz bekliyoruz.”

Altı yıl geçti. Ne acı azaldı, ne umut bitti.

Bir anne her sabah gözyaşlarıyla mezardaki çiçekleri suluyor, ve bir baba her akşam aynı gökyüzüne bakıyor.

Ama o gökyüzü artık sessiz…
Ve adalet hâlâ yerde, o uçakla birlikte.

AirportHaber / Özel








 

Manavgat Uçak Kazasında Adalet Yere Çakıldı

Yorumlar

kan ~ 8 dk. önce
herkesin eline kan bulaşmış ama benim elim daha temiz diyenden geçilmiyor

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000