Ayrımcılık, insan haklarına aykırı bir eylem olup birçok ülkede suç teşkil eder. Irk, cinsiyet, din, siyasi görüş gibi farklılıklar genelde bireyleri ayrıştırmak, insan haklarını kısıtlamak sureti ile toplumsal eşitliği zedeler. Bu tür davranışların, bireylerin psikolojik ve sosyal açıdan zarar görmesine ve toplumsal barış ve huzurun bozulmasına yol açar.
Yetenek yöneticilerin bir numaralı önceliğidir. Size göre önde gelen vizyon ve strateji olabilir ancak her şeyden önce iş için doğru insanları bulmak zorundasınız. Başarılı olmak için, bir dahi ya da bir hayalci, hatta bir üniversite mezunu, profesör olmak gerekmez. İhtiyaç duyulması gereken tek şey doğru bir planlama ve işin konusuna, samimiyetle inanmaktır.
İnsan yaşamında talihli olmak, onun sunduğu olanaklardan yararlanmak ister. Hiçbir şey yapmadan talih kuşunun gelip başımıza konmasını beklemek, akıllı işi değil. Bilgi ve becerimizi ortaya koyamazsak o kuş bizi ne kadar taşır ki? Geldi, kondu başımıza diyelim. Yaşamın küçük bir sarsıntısında ürküp uçup kaçacaktır. Onu hep başta tutmak için acaba ne yapmalı?
Herhangi bir konuda tenkit aldığımız zaman eleştirinin doğru olup olmadığını araştırmadan hemen savunmaya geçeriz. Oysaki zayıf taraflarımızı belirleyerek bunları ölçümleyip konularla ile ilgili farkındalığını artırma gayreti içinde olsak yaşanması olası birçok menfiliklerle ilgili tedbirleri olumsuzluğu yaşamadan önce alabilmemiz mümkün olabilir.
Hiç kimse onu bulandırmadığı, ihlal etmediği sürece hukuk, teneffüs ettiğimiz hava gibi, görünmez ve tutulmaz en hayati yaşam unsuru olarak etrafımızı kaplar. Ancak onu kaybettiğimizi anladığımız zaman değerinin farkına vardığımız sağlık gibi sezilmez bir şeydir. Ve de yaşamdaki tüm iyiliğin kaynağı adalet olup, kuvvet adalete dayanmalıdır ki saygın olsun.
Bir zamanlar Avrupa Birliğine girmek amacımızdı. AB insanların her türlü faaliyetine, borsa dahil kurallar getiriyordu. SERMAYE PİYASASI DA BUNLARIN İÇİNDEYDİ. İhale mevzuatını düzenlerken, muhasebe ve vergi konularında gelişigüzel hükümleri engellemek için prensipler vazediyordu. Şeffaflık, hesap verilebilirlik AB’ nin olmaz ise olmazıydı.
Her işi yapabilme yeteneğiniz varsa birçok fırsat ile karşılaşabilirsiniz. Becerilerinizi göz önünde bulundurun. Farklı meslekler, serbest işler veya girişimcilik fırsatlarını değerlendirin. Sakın futbolcu veya orkestra şefi olmayı denemeye kalkmayın. Beceriksizliğiniz sırıtır. En iyisi destekli bir memuriyet. Sıfır hata ile oynarsınız. Meydan sizin.
Vicdanınız yaptığınız her kötü işin şahididir. Ve de vicdanınız hatırladığı müddetçe, hiçbir hatanız unutulmuş değildir. Esasen insanın yattığı yastık değil, kafası rahat olmalı. İnsan yorgana değil, iç huzuruna sarılıp uyuyabilmeli. Vicdan sürekli kalp penceresinden dışarı bakar, akıl gözünü kapatsa da siz uyusanız bile vicdanınızın gözü, daima açıktır.
Şaşırtıcıdır ki, bizde faulleri, sahada oyunu yöneten, oyuncuların hareketlerinin kurallara uygunluğunu kontrol eden yetkili ve sorumlu kişinin, yani hakemlik görevini üstlenmiş sahadaki 23 ncü insanın yapması ve onun iki yardımcısı ile seyircilerin çoğunluğunun da aynı renk tişört giydikleri hakemin her kararına mutlak alkışları ile iştirak etmeleri.
Biz kimsenin düşmanı değiliz. Olamayız da. Yalnız ve yalnız kişilere düşmanca davrananlara karşıyız. Dikkat edelim, kimsenin çay bardağına şeker olmayalım, çünkü şeker eridikten sonra işiniz bitecek ve o insan veya o zümre gözündeki popülaritemiz sıfırlanacaktır. Ve de anlayacağız ki fazla böbürlenmememiz gerek. Yaşamda her zaman bizden daha iyileri var.
Adıyaman'da bulunan 2100 yıllık yazıtta "Kanunlara saygılı olun" mesajı var. Yazıtlarda Kommagene Kralı l. Antiochos'un özellikle halka verdiği demeçler yer alıyor. Birileri 'Kanunlara son derece itaat edin ve saygılı olun’ diyor. Yazıtların arkasında da l. Antiochos ile I. Mithridates rölyefi var. 2100 sene sonra bizler halen ne konuşuyoruz? Bir bakın hele.
Haddini bilmek, aynı zamanda kişinin kendine yönelik bir öz eleştiri yapmasını ve gerçekçi bir bakış açısına sahip olmasını sağlar. Haddini bilen insanlar, başkalarına karşı daha saygılı, anlayışlı olurlar, Kul hakkı yemezler ve ayrımcılık yapmazlar. Olumlu ve yapıcıdırlar. Bu da bugün iş yerlerimizde neden bu durumdayızın (?) en önemli cevaplarından biri.
Geçmişin ve geleceğin kopmaz bir bağı vardır. Unutmayın ki bizi biz yapan geçmişte yaşadıklarımızdır. Geçmiş, bir anlamda geleceğimizin pusulasıdır. Geçmişe dönüp bakmak, geleceği daha net görmemizi temin ederken onun izleri, geleceğin yol haritasını çizecektir. Geçmiş ve gelecek, hayatın dengede kalmasını
Sağlarken biri olmadan diğeri eksik kalacaktır.
Küçük insanların büyük gölgesi varsa bir yerde kaçınılmaz son yakındır. Geleceğe ışık tutanlar, geceyi aydınlatanlar, sizi yarına çıkaracak olanlar bir kenarda bekletilir, bu hasletlere sahip olmayanlar en yetkili yerlere getiriliyorsa o toplumun işi zordur, geleceği karanlıktır. Bu ne zaman gelir bilinmez ama bu durum kaçınılmaz sonun bir göstergesidir.
Kibir, kişinin büyüklük duygusunu yoğunlukla yaşamasıdır. Narsistik kişilik yapısındaki kişilerin hayatlarının en büyük teması, büyüklük duygularının yüksek olmasıdır. Kendilerini özel, üstün, seçilmiş ve ayrıcalıklı görürler. Bu ayrıcalığın her yerde kendilerine sürekli tanınmasını beklerler. Kibir’ in kendini ne denli küçük düşürdüğünü bilmezler.
Allaha şükür, bizim yöneticiler insan ayrıştırmazlar, yalan dolan bilmezler, liyakat dışında hiçbir değerlendirme kıstasları yoktur. Çalışanların siyasi görüşleri ile ilgilendirmezler. İspiyona kapalıdırlar, dinlemezler. Dürüst ve ahlaki değerlere bağlıdırlar. Çalışanların hak ve hukukuna, kanunlara saygılıdırlar. Güvenilirdirler, insandırlar.
Ne demiş ünlü düşünür. Düşmanları, sinsi insanlardan daha çok sev. Evet, her zaman kurnazlığa başvurmak, dar kafalıların harcıdır. Bir tarafını örtmek için onu kullanan fark etmeden başka bir yanını, açıkta bıraktığı çok görülmüştür. Bunun birçok örneğini göreceksiniz. Bir de tilkiye çok kurnaz derler. Ama Kapalıçarşı onun kürküyle dolu
Fırtınalarda ağaçları izleyin! Onlar nasıl da fırtınaya direnirler, nasıl da köklerinden koparılıp meçhulün içine savrulmamak için çok zor bir mücadele verirler. Unutmayın ki, İçi toz toprak, balçık ve taş dolu kalpsiz fırtınalar istiyor diye asil ağaçlar köklerini terk edip başka yerlere göç etmezler. Evet, tüm çalışanları da şirketi dik tutan ağaçlarıdır.
Büyük ağaçlar gölge vermekten başka işe yaramaz derlerse de siz onlara inanmayın. Bir şirketin tepesindeki en büyük ağacın nelere yaradığını hepimiz gördük. Bazı çalışanlar ona baba, şimdiye kadar şirketin gördüğü en iyi yönetici diyorlar. Sektörün bu kısmı halen ne yaptığının farkında değil. Anlayacaklardır. Öküzün yalakası kasabın keskin bıçağını övermiş
İnsanları, davranışlarına, düşünce tarzına uygun bir yakıştırma yapmak sureti ile yermek ta eskilerden, devri Osmanlıdan beri kullanılan bir taşlama yöntemi. Bu taşlama yakıştırması bazen toplum tarafından öyle benimsenir ki, kişinin asıl isminden fazla kullanılır seslenişlerde. Bu yakıştırmanın satirik şiirlere bile dönüştüğüne sıklıkla rastlanılır.
Ne acıdır ki, içinde yüzlerce kötülük bulunup kendini iyi biri zanneden karaktersizler var bu dünyada. Aslında, dünyada kötülüğün var olduğunu yaşıyor ve biliyoruz. Ancak bunu açıklamak için şeytanı ya da iblisleri aramaya, onları dinlemeğe gerek yok. Etrafımızdaki insan görünümlü iblisler kendi başlarına kötülük yapmayı mükemmel bir şekilde başarıyorlar
Bir toplulukta kimin hangi düşüncede olduğunu anlamak artık çok zor. Demokratik bir tarz ile yönetilen kurumlarda çalışanlar düşüncelerini korkmadan söyler ve bu durum yöneticiye avantaj sağlar. Tarzda hata varsa yöntemleri değiştirip, insanları tekrar kazanabilme imkanları vardır. Despot yönetimler için ise çözüm daha kolaydır. Ya bizdensin ya da yoksun.
Bu toplantılarda en büyük hisse kimdeyse onun dediği olur. THY’ de en büyük hisse devletin Varlık Fonunda. Bir tek onun el kaldırması yeter. Kaç hissedarın kabul etmediği önemli değil. Mevzuat işte böyle. Toplantı gündemine bakarsanız THY Yönetim Kurulu üyelerinin ücretlerinin belirlenmesini de genel kurul yapıyor (?) Hangi genel kurul(?). Anlayan beri gelsin
İyi insanlar sorumlu davranmalarını söylemek için yasalara ihtiyaç duymazken, kötü insanlar yasaların etrafında kendilerine bir yol bulmaya çalışırlar. Yaşanmışları iyi değerlendirirseniz göreceksiniz ki kötülüğü cezalandırmayan yönetici bunun yapılmasını emredendir. Bunu fazla araştırmaya da gerek yoktur. Kötülük kendiliğinden doğmaz. Yaratılır.
Devlet iş yerinde torpil ve çalışanların ayrıştırılmasını caydırıcı müeyyidesi olan bir suç haline neden getirmez? Bunu anlayabilmek mümkün değil. Bu kimlerin işine gelmiyor dersiniz? Siyasilerin mi yoksa atanmış olan siyasi görüşleri ağır basan yöneticilerin mi? Aynı şekilde düşünen çalışanlarında olabileceğini düşünemiyorum. Var mıdır dersiniz?