THY’nın itibarına bakıyorum da.. On yedi yaşında nakille geldiği lisede futbolu keşfedip sabah akşam top oynayan Maraşlı Ökkeş’in tarifine gelmişiz.. Futbol lafı açıldığında “Formun zirvesinden uçuyrik..” derdi.. Tıpkı THY gibi..
Reklamı seyretmişsinizdir..
THY’nin uçağı bilmem nereden bilmem nereye uçuyor.. Biz uçağın içini görüyoruz..
Bir koltukta NBA devi Kobe.. Diğer koltukta futbolun yeni ilahı Messi.. On yaşındaki bebenin gözünde itibar yarışı yapıyorlar..
Çocuğun ilgisini çekmek için yapılan binbir numaralı rekabet yarışını, araya giren güzel bir hostes bozuyor..
Çocuk bir çanak dondurma için Kobe’yi de Messi’yi de oracıkta satıveriyor..
İki dünya devinin itibarı yerlerde..
Görüntüyü dondur..
O reklam filminin iki dev karakterinden birinin yerine THY’nin tüzel kişiliğini koy..
İtibar çanağının nerede kırıldığını görürsün..
***
Paraya doymuş iki dünya devini THY reklamında oynatmak için kucaklarına koyduğun milyonlarca Euro’nun hesabını sormuyorum..
Benim sorum daha basit!
Avrupa’nın bir numarası olduğunu, dünyanın de en iyi üç beş havayolundan biri olduğunu iddia eden THY’nin neden dışarıdaki havaalanlarında itilip kakıldığını merak etiğimden soruyorum..
Neden THY’yi seçen yolcular, uçağa binebilmek için havaalanlarının en ücra yerindeki kapılara kadar yürüyorlar?
Misal.. Londra’nın Heathrow Havaalanı’nın dış hatlarından THY uçağına binmek isteyen bir yolcuyu ele alalım.. Bu yolcu uçuş kartını almış ve pasaporttan geçmiş olsun..
ŞUNU YAZIN YA!
Yapacağı ilk şey uçuş kartındaki kapı numarasına bakmak olacaktır..
O kapının hangi yönde olduğunu öğrenince de o tarafa doğru yürüyecektir..
Ve görecektir ki THY uçağına ayrılan kapı, dış hatlarının en ücra köşesindeki kapıdır..
Yürü Allah yürü..
Abartmıyorum.. Osmanbey ile Taksim arasındaki mesafeden fazlasını yürümek zorunda kalıyorsun..
Efendim, tesadüftür..
Yani uçuşun birinde, günlük dağılım icabı THY uçağı en dipteki kapıya düşmüştür.. Değil..
Devamlı olarak THY’ye ayrılan kapı havaalanının dibinde.. Londra’dan kim gelse veya Londra’ya hangi tanışım gitse aynı şeyden şikâyetçi..
“Yaaa! Şunu bir yazın yaaa!!”
Biz yazınca her şey şıp diye düzeliyor ya! Ahalinin algısında değişen bir şey yok..
Bir Allah kulu da aklına getirip “Ulan! Bunların arkadaşları kaç yıldır hapiste bedava yatıyor.. Bunlar da yazıp duruyor.. kalemin bir faydası olsa kendi arkadaşlarına olurdu..” demiyor..
Aha.. THY’nin Heathrow’daki itibarını yazdık bakalım.. Bekle ki ne olacak?
THY kendini istediği kadar itibarlı ilân etsin.. Kendisine, reklamlara milyonlar döküp istediği kadar “Hacı Kadir’in katırı.. Her yerde sayılır hatırı..” havası bassın..
Elin adamı takmıyor işte..
THY’nin itibarını takmak şurada dursun, resmen bizim milli havayollarına “Sizden tiksiniyoruz.. Yüzünüzü şeytan görsün..” muamelesi yapıyor..
***
Bir hava meydanı yönetiminin günlük icraatı içinde bazı hava yolları için “Sizi yakınımızda görmek istemiyoruz..” politikası olabilir mi?
Bal gibi olur..
Ben bunu hem gördüm hem yaşadım..
Yıllar önce ucuz bilet bulup, Asya ülkelerinden birinin havayollarını tercih etmiştik.. Üç saatlik mesafe, bununla uçsak ne olur ki diyerek..
Amsterdam’dan İstanbul’a dönüyorduk.. İşlemleri bitirdik, pasaporttan geçtik.. Uçuş kartımıza baktık ki bizim kapı otuz dokuz numaralı olan..
Başladık o kapıya yürümeye..
YEDİ BOŞ KAPI..
Yirmi dokuz, otuz, otuz bir.. Her kapıda bir uçak var.. Otuz iki numaralıda yok.. Otuz üçte de.. Otuz dörtte de..
Bizim otuz dokuz numaralı kapıya kadar olanları boş bırakmışlar.. Allah Allah! Acaba niye ki?
Otuz altıdan itibaren burunlarımıza acaip bir koku gelmeye başladı.. O Asya ülkesinin mutfağında kullanılan ağır baharatlarla yapılmış ağır bir sosun kokusu..
Uçağımız kapısına geldiğimizde olay ağırlaşmış kokuyu da aşmış, biber gazı etkisine dönmüştü..
O zaman otuz bir numaralı kapı ile otuz dokuz numaralı kapıların arasının niye boş bırakıldığını anladım.. O Asya şirketi uçağının da neden en dibe itildiğini..
Şimdi bunun bir mantığı var.. Diğer müşterileri alışık olmadıkları bir koku etkisinden korumak..
Peki THY’yi en dibe itmenin mantığı ne?
Her ne kadar THY kendi yolcusuna, yılbaşından yılbaşına, biriktiği miller konusunda kazık atıyorsa da hijyen konusunda iyiyiz..
Yemeklerimiz de çok iyi..
Bizim ekonomik sınıfa çıkardığımız yemeği kimi havayolu şirketleri lüks koltuklara çıkaramıyor..
Yine de THY yolcusuna, yerli yabancı ayırımı yapılmadan “Yüzünüzü şeytan görsün..” muamelesi çekiliyor..
Kobe ile Messi’nin kucaklarına milyonlarca Euro‘luk para balyalarını sırf “itibar için” bırakan THY yönetimi de bu zilleti görmezlikten geliyor..
Peki o Heathrow Meydanı’nda THY’yi temsil eden bir müdürümüz yok mu?
Yöneticilerini arayıp “Efendi abiler, bize böyle böyle muamele çekiyorlar..” diyen biri yok mu?
Veya İngiliz yöneticilerinden “Niye bizim uçak her daim en dipte?” diye soracak bir meydan temsilcisi..
Belki vardır da.. Cemaat tavassutu ile işi kaptığından İngilizcesi yoktur.. Lâl olmuştur..
***
“Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyet..” Slovakya kapılarında, Macaristan ovalarında “Bizi Avrupa Birliği’ne almayanlar Allahından bulsun..” diye boşuna kükrüyor..
Heathrow’da THY aracılığı ile gördüğümüz aşağılanmanın bir ayağında dış siyasetteki gerçek itibarımız var..
Diğer ayağında ise Lozan’da İsmet Paşa’ya “Karşımıza gelip diz çöktüğünüzde bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkarıp göstereceğiz..” diyen Lord Curzon’un kronikleşmiş nefreti..
Bizim ahali için “Bunlar aslında insan değildir..” diyen Lord Curzon’un hissiyatı şimdi Heathrow’da..
Haydi bakalım THY’nin itibarlı paşası.. Bunun da bir reklam filmini çekip göster bize..
Yorumlar Tüm Yorumlar (51)