Pandemi’nin ne yapacağı daha tam olarak anlaşılmadan dünyada ekonomik kriz sakızı çiğnenmeğe başlamıştı bile. Tabii ki herkes ne olacak bizim halimiz diye düşünüyordu. Evet, Corona sonrası gelen ekonomik kriz bağıra çağıra geliyordu. Ve de Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı ilk açıklamasını yaptı. Çalışanlar işinden olmayacak. Aynı konuda yaptığı ikinci açıklama daha akla yakındı. “ gücümüz yettiğince istihdamı koruyacağız. Aslında sırası önemli değil, bundan önce mi, sonra mı söyledi hatırlamıyorum ama bir miktar pilotu Hava Kuvvetlerine, kabin amirlerinden ise belirli bir miktarı Sağlık Bakanlığı emrine verileceğini söylemişti. Bu sözü adı geçen kurumların tepe yetkililerinin mutabakatı ile söylediğini zannediyor insan. Tabii bunu diğer söyledikleri ile yan yana koyunca konuyu yörüngesine oturtmak mümkün olmuyor. Evet; bu konuşmaları yapan THY’ nın sıradan bir Müdürü değil. Kriz dönemi sözcüsü gibi davranan Yönetim Kurulu Başkanı. Her ne ise bu gün öğreniyoruz ki, Hem Hava Kuvvetleri, hem de Sağlık Bakanlığı İlker beyin projesine sıcak bakmamışlar. Kibarlık olsun diye böyle ifade ediyorum. Başka bir deyişle öneriyi kabul etmemişler. Reddetmişler. Evet, Türk Hava Yollarına daha doğru, hesaplı kitaplı konuşacak bir sözcü gerek. THY çalışanlarının daha güvenilir bir sese ihtiyacının olduğu açık. Bu gereksinimi ortaya koyan ise bizzat kendileri. Evet, başkalarına yaramayan akıl er geç kendisine zarar verir.
BİR KURULUŞUN SAHİP OLDUĞU EN BÜYÜK SERMAYE ÇALIŞANLARININ BİLGİ VE YETENEĞİDİR.
Evet, başarısızlığın son sığınağı hırs. Peki, başarı nerelerde? Dünyanın sayılı iş adamlarından, Çelik Kralı namı ile ünlenen 2500' den fazla kütüphane kurduğu ve yardım işlerine 350 milyon dolardan fazla katkıda bulunan ( günün parası ile 410 Milyar Dolar ) Andrew Carnegie’ nin ( 1835-1919) mezar taşında şu yazıyor.” Burada kendinden çok daha akıllı insanları etrafında toplayarak başarıya ulaşmış basit bir insan yatıyor.” Tek başına bir şey yapmak mümkün değil. Tüm yöneticiler için başarılı olmanın en basit kuralı bu. Hırs insanı en uca kadar götürüp bu arada bir de tek adam olma noktasına getirirse sonucun hüsran olacağını kestirebilmek zor olmasa gerek. Bu da tabii ki o insanın etrafındaki sözüm ona ekibin, takım mensuplarının hatasıdır. Evet, Bayrak taşıyıcı şirketlerimizin tepelerindekiler bir gün bunu anlayacaklar.” Lider, belirli bir özelliği dikkate alınarak önde yürümekle görevlendirilen insan değil, çalışanlarına yol gösteren insandır”
AĞAÇ YÜKSEK AMA YİNE DE YAPRAKLARI YERE DÖKÜLÜYOR
2004 yılında bir dostumdan bir mail gelmişti. Ekinde Ö. AKGÜÇ isimli bir kardeşimizin kaleme almış olduğu aşağıdaki yazı vardı. Kendisini tanımıyorum. Dolayısı ile sizlerle paylaşmak için de iznini alamadım. Ancak bilginin paylaşıldığı takdirde çoğalacağı ilkesinden hareketle bu haftaki yazımda bu köşemi bu yazıya ayırmakta mahzur görmüyorum. Saptamalar o kadar doğru ki hepimiz için bu metinden alınacak olan dersler var. Temennim bir yerlerde yönetici olanların ve lider olmak isteyenlerin, bundan bu metinden bir kaç kelime de olsa bir şeyler kapabilmeleri. Bir de bu işe, yöneticiliğe soyunup başarılı olamayanların eksikliklerini bu küçük metin içerisinde bulabilmeleri ve bunu anlamaları. İlk okuduğumda o kadar şaşırmıştım ki. Belirtilen hususlar aynen tanıdığım ve çalıştığım şirketlerdeki yöneticilere uyuyordu. Dün gece baktım. Aynı şirket yöneticilerinin bu günkü durumuna halen uyuyor. Aradan 16 sene geçmiş. O zamana da, bu güne de uygun. Nedenler aynı. Nasıl bir iş ise. Kimse ileri doğru bir adım atamamış 16 senede.
Bunun daha öncesi de var. Bu yazıyı saklamamın nedeni de bu. 1997’ de de benzeri bir yazı yayınlanmıştı bir haftalık neşriyatta. Konu yine yöneticilerimizdi ve de Yöneticilerimizin eksiklikleri konu ediliyordu. 2004 tarihli yazıda yöneticilerimizin eksiklikleri 8 noktada toplanmıştı.1997 senesinde neşredilen yazıda ise bu eksiklikler 7 maddede şekillendirilmişti. Dikkatle bakınca 2 maddenin birleştirilmiş olduğunu görmüştüm. Alçak gönüllü davranmama ile İnsanları aşağılama, küçümseme konularını birleştirmiş ve bu eksikliği tek madde de toplamıştı yazar. Tabii anlatılanlar aynıydı ama maddelerin başlıkları ayrıydı. Bir tek sıralamalar farklıydı. Evet, sene 1997- 2020 aynı hamam aynı tas.
Tabii ki yazı tüm yöneticilerimizi kapsamıyor. Konusuna vakıf olup yöneticiliği tüm prensiplerine uygun olarak icra edenlerin tümünü tenzih ediyorum.
Kabahat samur kurk olsa kimse giymezmiş ama beki omuzuna atacak biri çıkar: Başarılı üst düzey yöneticilik yapmış kişilerin iç ve dış gözlemlerini, deneyimlerini yansıtan anılarla da desteklemiş kitapları, yaşam öyküleri, yapılan araştırmalar, yaşanan olaylar, kalıcı başarı için, bir liderde bulunması gereken nitelikleri ortaya koyuyor. Bu nitelikleri taşımayan kişilerin, hangi koltuğu işgal ederse etsinler, hangi sıfatları, unvanları taşırsa taşısınlar, kalıcı başarı sağlamalarına olanak yoktur. Lütfen dikkat edin kalıcı başarı diyorum. Türkiye'de 1950 sonrasında özellikle politik liderlerin niçin başarısız oldukları, son örneklerde görüldüğü gibi başarısız olacakları, bu niteliklerin tümünden ya da büyük bir bölümünden yoksun olmalarıyla açıklanabilir.
Bir liderde, bir üst düzey yöneticide bulunması gereken kişisel nitelikleri, onları başarısızlığa götüren ayartıları, bu köşede olanak ölçüsünde ortaya koymaya çalışıyorum. Bu yazıda belki ufak bir yararı olur umuduyla gerekli nitelikleri toparlayarak sizlere seslenmek istedim.
LİDERLERİMİZİN - YÖNETİCİLERİMİZİN BAŞLICA EKSİKLİKLERİ;
Abartılı Övgülere kanma. Bizde lider geçinenlerin hemen tümü özsever (narsisist) olduklarından, abartılı övgülere, yalakalığa, kendilerine aşırı bağlılıklarıyla övünenlerin ayartılarına hemen kapılırlar. Yanları, çevreleri çıkarcılar, güçlerinden kısa bir süre için de olsa yararlanmaya kalkışan aferistler tarafından sarılır
Bir anlamda lider üst düzey yönetici artık kucağa düşmüştür. Abartılı övgülerle başı dönmüş bir kişinin gerçekleri görmesi, doğru kararlar alması zordur.
Yanlış yönlendirilmelere kapılma. Başarılı gözükmek isteyen alt kademe yöneticilerin, bürokratların verdiği
eksik, yanlı bilgilerle saklanan olumsuzluklarla çizilen pembe tablolarla, düzülen övgülerle liderin, üst düzey yöneticinin gerçeklerle ilgisi kesilir, yönlendirilir. Lider, üst düzey yönetici, gerçeklerden kopuk bir sanal âlemde yaşamaya başlar, sağlıklı kararlar alamaz. Nesnel (objektif) davranamaz, güvenilirliğini yitirir.
Dürüst davranmama: Mevlana'nın "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" sözü, Öğüdü sanki bizim
liderler için söylenmemiş gibidir. Ülkemizde şu son yarım yüzyılın liderleri ya oldukları gibi görünmemişler ya da göründükleri gibi olamamışlardır. Söylediklerine çoğu kez kendileri de inanmazlar, sürekli olarak neyi doğru söylüyor, neyi çarpıtıyor, neyi saklıyor kuşkusunu doğururlar. Dürüst olmayan bir davranış biçimi de içtenlikli olmama, ince hesaplarla herkese mavi boncuk dağıtmaktır.
Doğruluğu değil, yalakalığı, koşulsuz itaati ödüllendirme: İyi bir lider doğruluğu ödüllendirir, Ödüllendirmese bile doğru söyleyenleri en azından susturmaya, cezalandırmaya kalkışmaz. Bizde lider, doğru söyleyeni, işi en iyi yapacak olanı değil, itaat edecek, söz dinleyecek, yanlış da olsa emirleri yerine getirecek olanları yeğler, onları görevlendirir. Böylece gerçeklerden kaçınır. Gerçekleri söylemeye kalkışanlara olumsuz tutum takınır, kırıcı, nobran davranır.
Empati göstermeme. İyi bir yönetici, karşısındakiler düşüncelerini, duygularını, davranış biçimini anlamaya
çalışır, kendini onların yerine koyarak olaylara bakmaya çalışır. Özsever davranışlardan kaçınır.
Dikkatli, iyi bir dinleyici, gözlemci olmama: Bizde liderler sürekli konuşurlar; konuşmaktan, öğrenmeye, düşünmeye pek fazla zaman ayıramazlar. Dinlemek, görüş almak için bazı kişileri toplantıya çağırsalar bile kendileri konuştuktan sonra "Sizleri arkadaşlar dinlesin bana iletirler" diyerek toplantıyı terk ederler. Zaman ayırıp not alsalar bile, o notları sonra toplantı salonunda bırakarak çıkarlar.
Alçakgönüllü davranmama. İyi bir lider alçakgönüllüdür, herkese içten, nazik davranır, kırıcı olmamaya özen gösterir, sorumluluğu, başarısızlığı üstlenir, başarıyı paylaşır. Bizde, ise liderler yukarıdan bakarlar, nazik olmaya özen göstermezler ya da zoraki nezaket üstlerinden dökülür.
İnsanları aşağılama, küçümseme: Liderlerimiz davranışlarıyla kendi yakın çevrelerini, bakan arkadaşlarını, kendisini destekleyen milletvekillerini bile aşağılarlar. Milletvekilini kendisi atıyormuş gibi havaya girerler, bakanların görüşünü almadan onları görevden alırlar, atama yapacaklarının dahi onayını almak nezaketini göstermezler. Bürokratları kapıda bekletmekten, onları azarlamaktan hoşlanırlar. Hele hele vatandaş bir tepki gösterecek olsa Öfke seline kapılırlar. Böylece sadakatsizliğin, bölünmenin tohumlarını atarlar.
Övgülerle kandırılmış, yanlış bilgilerle yönlendirilmiş, çevresini aşağılayan, gücün kendinde olduğunu sanan, öfkelerinin, tutkularının esiri olmuş bir lider, bir üst düzey yönetici, er veya geç tarihin çöplüğünde yerini alır. Gelişleri görkemli olan bu tür liderlerin gidişleri yalnız ve yalın olur.
ŞİMDİ BİR BAKIN. AZ BİR ŞEYDE DÜŞÜNÜN. SİZİN YÖNETİCİLERİNİZ ANLATILANLAR GİBİ Mİ? YOKSA?
Yorumlar Tüm Yorumlar (16)