THY’nin o dönemdeki temel direklerinden biri.
Cemil Kayahan.
“Benim İçin; Yaramaz Kardeşini Düşünen Ağabeydi”
“ Cemil “ kelimesinin anlamını biliyor musunuz?
O dönemlerde, merak edip bakmıştım Türk Dik Kurumu sözlüğüne.
Cemil sıfatı erkekler için kullanılırmış ve de “ güzel “ demekmiş.
Türk Hava Yollarında çalıştığımız süreçte uzun bir dönem aynı kuruluşta görev yapan iki personel ilişkisi dışında fazla bir irtibatımız olmadı Cemil Beyle. Kendisi Teknik Genel Müdür Yardımcılığında, ben ise Yer İşletme Ünitesinde’ de görev yapıyordum. İşimizle ilgili müşterek bir konumuzda yoktu veya çok çok azdı. Genel Müdürlükte yapılan toplantılarda görüşürdük. Güler yüzle, merhaba, nasılsın.
Türk Hava Yollarında üst yönetimce pek benimsenmeyen bir projeye inatla kafamı takmış ve ısrarla takip ediyordum. O günleri ve unutulmuşları tekrar yaşamamak için detaya girmeden nakletmek istiyorum bu anıyı. Her halde bir yerlerde sinirlenmiş ve saçmalamıştım ki, Cemil bey, içinde bulunduğum ruh halimden destek ve yardıma ihtiyacım olduğunu hissetmiş ve ofisine davet etmişti beni. Önemli olan şuydu ki; destek talebinde bulunan ben değildim. Kendisi teknik ünite kökenli olan Genel Müdürümüze hali ile yakın bir yöneticiydi. Senelerce birlikte çalışmışlardı. Tabii ki ilk düşüncemi bu alt yapının üzerine bina ederek, bakalım bu ilginin altından ne çıkacak düşüncesi ile gittim görüşmeğe
Birlikteliğin sonucunda şaşkındım. Kendisinin veya yakını olduğu tepe yöneticilerin doğrularını bana kabul ettirmek için hiçbir gayret sarf etmemişti. Yalnız kendi görüşlerini, düşüncelerini, beni de rahatsız etmeyecek bir formatta, hangisini istersen onu al dercesine önüme koymuştu. Görüşmemizin sonucunda ise “ Karar senin, tekrar ve daha sık görüşelim, başını derde sokman beni üzecek “ demişti. Odasından çıkarken, tüm gerginliğimi Cemil beyin odasında bırakarak yanından ayrıldığımı net olarak hatırlıyorum. İçimi mi boşaltmıştım? Hayır. Takip ettiğim işin gerçekleşmesi için kişisel imkânlarını kullanacağını mı söylemişti bana. Hayır. Ama rahatlamıştım. Bu görüşme sakinleştirici etkisi olan ilaç gibi gelmişti bana.
Takip eden görüşmelerimizde ise Cemil Bey, benim için bir ağabeydi artık.. Aslında benden yaşça fazla büyük de değildi. Dört beş aylık bir fark vardı aramızda yanılmıyorsam. Öyle veya böyle bu güzel insan’a Ağabeyliği yakıştırmıştım. Şirketteki kötü günlerimi aydınlatan nadir kişilerden biri olmuştu.
Çok zeki, insanlara hep olumlu yönden yaklaşan, dürüst, düzgün, dost bir insandı. Hiçbir konuda aşırılığa gitmeyen, taşkınlık yapmayan, insanı öğütleri ile doğruya çağıran, karşısındakinin kusurunu arama gibi bir gayret içine girmeyen, büyüklük taslamayan, insan sevgisi ile dopdolu ve de çoğunluğun aksine koşulların değişmesinden etkilenmeyen sağlam bir yapıydı. Düşündüğü her şeyi söylemeyen ancak söyleyeceği her şeyi önceden düşünebilen ve çalışmayı seven bir yöneticiydi.
Takip eden süreçte bana hayli fazla zaman ayırdı Cemil ağabey. Birlikte olduğumuz zamanlarda hissettiğim ve konuşmalarından anladığım tek şey, bu konuda yalnız beni düşündüğüydü. Sen üzülme, şirket kendi yolunu bulur diyordu.
Şirkette izlediğim ruhsat alımı konusu gün geçtikçe daha girift ve belalı bir uğraşa dönüşüyordu. Ulaştırma Bakanı beni odasından kovmuştu adeta. Ertesi gün sabahın köründe Ankara’dan ayrılmış ve saat 13.00 gibi İstanbul’a dönmüştüm. Genel Müdür Yardımcıları toplantı halindeydiler. Ben de katıldım. Ve tabii ki toplantı iştirakçileri bana gülüyorlardı. Hatta işin dozunu kaçırıp alay edercesine davrananlarda olmuştu. Öyle ya, gerekli bakanlık iznini alacağım diye gidip “ Ankara’yı terk et ve bir daha bu konu için bana gelme“ sözü ile uğurlanmıştım makamdan. Aslında kabahat bendeydi, toplantıdakilerin Ankara’da ne oldu, ne yaptın suali üzerine de kendilerine de anlatmıştım yaşadığımı. Toplantı devam ederken, Özel Kalem Müdürü odaya girerek Ulaştırma Bakanının beni telefona istediği bilgisini vermişti. Bakan bey telefonda “ Senin gibi inatçı bir çalışan görmedim. Talebini imzalıyorum, sana ben haber vermek istedim, bunu hak ettin, hayırlı olsun “ demişti. Teşekkür ettim. Benim kimseye gülecek halim yoktu tabii ki. Kaldı ki, Cemil ağabey gözlerini dikmiş bana bakıyordu “ sakın ha “ dercesine. Gruptan beni tebrik edip hayırlı olsun diyen bir kişi çıkmıştı. O da Cemil Ağabeydi. Toplantı sonunda ertesi gün saat 11.30 gibi kendisini aramamı istedi. Aradım tabii ki. Florya Uludağ restoranda 12.30’ da buluşup bir öğle yemeği yiyelim seninle önerisini mutlulukla karşıladım.
Doğruya ve yanlışa hiç girmeden, takip ettiğim konudan vazgeçmediğim ve sonuçlandırdığım için bir kez daha kutladı beni. Sonra ise önümüzdeki süreçte yaşayacaklarımı bir bir anlattı ve tüm bunları göze almamın gerektiğini söyledi. Doğrusunu isterseniz iştahım falan kalmamıştı onu dinlerken.
Bu arada Cemil ağabeyi fazlası ile kızdırdığım bir konuyu da yaşamak kaçınılmazmış. Belki kendisine doğruyu anlatabilseydim, o kadar kızmayacaktı ama bunu da ben yapmadım, yapamadım. Ankara’da bir Yönetim Kurulu Toplantısı vardı. Bu toplantıda Tepe Yönetim tarafından oluşturulan diğer bir projenin yanlışlığını bir kez daha vurgulamak amacı ile sunum yapmaya karar vermiştik. İzin falan da almamıştık. Genel Müdür, Yönetim Kurulu Başkanından, Yönetim Kurulu Başkanı ise Genel Müdürden izin aldığımızı düşünecek ve bu arada bende Türk Hava Yolları A.O Yönetim Kurulu Toplantısında sunumu yapmış olacaktım. Plan buydu. Tabii ki riski de vardı. Aynen düşündüğümüz gibi oldu ve ben sunumu yaptım. Esasen bu projeye Genel Müdür Yardımcılarından karşı olan tek ben değildim. Ve de bu biliniyordu. Cemil Ağabeyin de yapılması düşünülen bu işbirliği uygulamasının doğru olmadığına inandığını biliyordum. Ancak, o konuya insancıl açıdan yaklaşarak, Genel Müdürün bilgisi dışında yaptığım ( ız ) sunumun makamı küçük düşürdüğünü söylüyordu. Söylerken yüzünün kızardığından anlamıştım sinirlendiğini. Sinirinin tek emaresi de buydu zaten. Genel Müdür de kızgınlığını takip eden gün fazlası ile belli etmişti zaten. Amacımız bu değildi ama Cemil ağabeyin yaklaşımı doğruydu. Hepimiz içimizden çıkan Genel Müdürümüzü sever ve sayardık. Ben de çok sıkılmıştım ama yapacak bir şey yoktu. Kendisine anlatamadım. Halen üzülürüm.
Birkaç gün görüşemedik. Geçmiyordu kızgınlığı. Unuttu mu? Unutmuş göründü mü bilemiyorum. Bir süre sonra yine “ Yaramaz kardeşini düşünen ağabey ” formatına geri döndü. Yine aynı, eski Cemil Ağabeydi. Onun tabiri ile “ Artık ok yaydan çıkmıştı, hem de bana yönlenmişti ve de onu geri döndürmek mümkün değildi”. Konuşmalarımızdaki nasihat ve öğütleri yerini genel sohbet konularına bırakmıştı artık. Memleketin gidişatı vb. Buda bana başka bir şeyler anlatıyordu tabii ki.
Daha sonra, olaylar ve aylar birbirini takip etti. Her gün benden bir parça kopartan olaylar. Çalışan memur, işçi ve alt seviyedeki yöneticiler dışında herkesi benden adım adım uzaklaştıran ve o kalabalık içerisinde beni yalnız bırakan ayları yaşarken, THY’ nin hep birlikte konakladığımız tepelerinde bir tek Cemil ağabey vardı, bana moral desteği veren. Ve de bana halen gülümseyebilen.
Kısa bir süre sonra benim şekillendirdiğim ve üst yönetimce benimsenmemesine rağmen zorunlu olarak uygulamaya koydukları proje ile Şirketin tepe yönetimince tasarlanan ve hazırlık sürecinde zaman zaman boyumu da aşarak açıklıkla karşı çıktığım ( mız ) projenin iptali sonucunda her iki oluşumun menfi sonuçları benim üzerimde birleşti. Ve de, Nisan 2002’ de Türk Hava Yollarından Yönetim Kurulu kararı ile atıldım.
Projeye ilişkin ilk operasyonu Havalimanının o zamanki A kapısının dışından takip ettim. Apron’ dan bir arkadaşım elinde W/T ile yanıma gelmiş ve müşteri uçağa yer hizmeti sunumunu sesli takip etmemi sağlamıştı.O gün için görevi buymuş. Çok mutlu olmuştum. Tüm çalışanların adına beni Arkadaşlık buydu işte.
O günlerde, geriye dönüp Cemil Ağabey’in bana o öğle yemeğinde anlattıklarından hangisini yaşamadığımı düşündüm. Hepsini yaşamıştım ve söylediklerinin tümü gerçekleşmişti.
Şirketten ayrılırken veda için uğramıştım. Hiçbir şey söylemeden elimi uzun uzun sıktı. “ Keşke biraz söz dinleseydin. Böyle olmasaydı. Yine de bu işten çıkartılma senin sektördeki itibarını zedelemez, sen geçen sene ne isen, bu gün de osun, herkes konuya böyle bakacaktır“ sözünü hatırlıyorum. Üzgündü.
Bu gün, ne kadar şanslı olduğumu düşünüyorum. Evet, ben şanslıydım. Kurumla birlikte beni de düşünen bir ağabeyim vardı şirkette. Bu insanın ve beni neden sevdiğini, neden kendisine yakın gördüğünü çok düşünmüştüm o günlerde. Bulabildiğim tek argüman ise onun genelde insanları sevdiğiydi.
Aradan on iki sene geçti.
Şimdi “ Cemil’ce “ düşünmeyi becerebiliyorum.
Herkes yapması gerekeni yapmıştı.
Ben kendime yakışanı yapmıştım.
Türk Hava Yolları Yönetimi de, yönetim olmanın gereğini.
Hepsi buydu.
Evet; “ Cemil “ sıfatı erkekler için kullanılırmış ve de “ güzel “ demekmiş.
Güzel insandı Cemil ağabey.
Bu sıfat ona çok yakışıyordu.
Sevgi ve saygımız hep onunla birlikte, başucunda olacak.
Işıklar içinde yatsın.
Güzellikler içinde uyusun.
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)