Onlar uçağı buldular. Füze yaptılar. Kuşlar hayret içinde. Onlar denizaltı yaptılar. Balıkadam oldular. Balıklar hayret içinde. Biz ise yarı aç, yarı tok. Sürünüyoruz yüzyıllardır. Acelemiz yok. Yürüyoruz ağır ağır. Kaplumbağalar hayret içinde ( 1988 - Annemin not defterinden - Ümit Yaşar Oğuzcan)
Övünüyoruz hep. Ancak, övündüğümüz kadar ilerliyor muyuz? Özellikle insanlık konusunda fazla yol alamadığımız ortada. Son yaşadıklarımız gösterdi ki bir konuda daha çok ağırız. Soma’ da canlarımızı, kardeşlerimizi koruyacak tedbirleri alabilecek kadar bile ilerlememişiz.
Geçtiğimiz hafta Türkiye’miz en kara günlerinden birini yaşadı. Türkiye madencilik tarihinin en büyük kazasıydı yaşadığımız. İçimiz dâhil her yer kapkaraydı. Gözlerimizden kara elmas siyahında yaşlar döküldü. Ve 302 ailenin ufku karardı. 301 şehidimizin ailelerine başsağlığı ve sabırlar, bu faciada yaşamını yitiren madencilerimize sonsuz rahmetler diliyorum. Eminim ki şu anda bu şehit kardeşlerimizin bulunduğu yerde içinde kayboldukları karanlığın yerini nur ışığı almıştır.
Soma madenini işleten firmanın beyanı “ Kömürde ton maliyeti 140 USD olan kömürün maliyetini 24 USD’ ye düşürdük, dünya bize şaşırıyor. “ şeklindeydi.
Evet; bu söz aklıma, sektörümüzün tepelerdeki bir insanının yaptığı görüşmede kendisine maliyetlerinin pahalı olduğunu ifade eden bir Havayolunun Yönetim Kurulu Başkanına “ Siz hizmeti bizim kadar ucuza mal edemezsiniz, size iki kişi göndereyim de sizin için maliyetleri düşürme çalışması yapsınlar.” deyişini getirdi. Gülümsemiştik.
Tabii ki madencilik sektörünün bütçe kalemlerini bilmediğimiz için bu yaklaşık 82 % ‘ ye yakın ( bana mantıksız gelen) bu büyük tasarrufun bütçenin hangi fasıllarından sağlandığı ile ilgili fikir belirtmemiz mümkün değil. Ancak bildiğim o dur ki, böyle büyük bir tasarrufu bizden önceki işletmeciler ( devlet ) har vurup harman savurmuşlar diyerek izah etmekte hayli zor ve beyan edilen yüzde mantık seviyesini çok fazla zorlayan bir boyutta. Daha açıkçası, hiç bir sektörde bu denli büyük bir tasarrufun çok önemli ve hayati bir takım hususlar ihmal ve bir adım öte göz ardı edilmeden sağlanabilmesi mümkün değil. Mantık böyle diyor. Tabii hemen sorumlu aranmasına başlandı. Sorumlu olması gerekenler ortada dururken bir zekâ sanal âlemde “ bu özelleştirme bize neler kaybettirdi “ diye başladı. Konuyu genelleştirip dikkati ana konudan uzaklaştırma gayretiydi bu. Ama acemiceydi.
Bu arada fısıltı gazetelerinde sabotaj ihtimali söz konusu edilmeye başladı. Hatta bunun altından falan ve filan partisi çıkarsa şaşırmayın şeklinde tweet atan profesör unvanlı politikacılar gördük. Sayın Ahmet Hakan bu hususu bir yazısında teyit ediyor.( ? ) “ Evet; bu olayda bir sabotaj var. Bu sabotajın unsurlarını sayıyorum. Tedbirsizlik, ihmal, işçinin canını hiçe sayma, güvenlik için gerekli yatırımı yapmama, cehalet, kar hırsı, para hırsı” diyor. Aslına bakarsanız işin özeti bu denli kısa. Kimi benim gibi iki sayfada anlatmaya çalışır.. Kimi ise 2,5 satırda özetler tüm yaşananı..
Evet; çalışanın emeğini sömürenlerin kendileri kazanırken ülkeye ve canlara verdiği bir zarardır bu. Çalışanın emeğini sömürenlere engel olmayan gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin zararıdır bu. Ton başına 140 USD olan kömür maliyetini 24 dolara düşürdük, dünya bize şaşırıyor diye övünerek beyanat veren patronların ve onlardan bunun hesabını sormayanların, bu mantıksız tasarrufun nasıl, hangi kalemlerden yapıldığını araştırmayanların canlara verdiği zarar bu. Bakanlık denetimlerini ahbap çavuş ilişkisi ile yapan görevlilerin canlarımıza verdiği zarar bu. Kömür artık mekanize olarak çıkartılıyor diyerek kamuoyunu aldatanların insanlığa verdiği zarar bu. Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulunun düzenlediği raporda belirtilen eksikliklerin gereğini yapmayan görevlilerin tüm sektöre verdiği zarar bu. 07 Ocak 2013 tarihinde vuku bulan maden kazasını ve o olaydaki kayıplarımızı neden verdiğimizi hatırlamayanların madenlerimizi olduğundan da beter bir zifiri karanlığa boğmasıdır bu. Madenlerde kaçış koridorlarının ve yaşam odalarının yapılmasını zorunlu kılmayan Bakanlığın 300’ ü aşkın madencimize verdiği zarar bu. İki kilometre derinliğe insanları madene tek kapıdan sokan ve aynı kapıdan çıkış yapmalarını bekleyen zihniyetin şekillendirdiği zarar bu. Maliyetin yükseleceği noktasından hareketle ve muhtemelen işletmelerin isteği doğrultusunda konu ile ilgili uluslararası sözleşmeleri imzalamaktan kaçınan ve ILO denetimlerinin ancak bu şekilde engellenebileceğini düşünen tüm hükümetlerin Türk Madenciliğine verdiği zarar bu. Madene çalışmak için inen işçiye yetersiz teçhizat veren işverenlerin ve bunları kontrol etmeyen denetçilerin verdiği büyük bir zarar bu. Madende kullanılan malzemelerin ortama uygunsuzluğunu bilen yöneticilerin ve buna ses çıkartmayan tüm görevlilerin müştereken ortaya koydukları bir zarar bu. Madene bir erken uyarı sistemi ve yeterli miktarda ikaz aparatı konulması için yapılan işe oranla büyük olmayan bir yatırımı esirgeyen para düşkünü mantığın hatası bu. Eğitim giderinin fazlalığı nedeniyle bu faaliyeti sürekli ihmal eden kazanç tutkunlarının verdiği zarar bu.
Telafi edilmesi mümkün olmayan bu büyük zararın, can kayıplarımızın oluşmasındaki faktörleri sıralamaya devem edilmesi tabii ki mümkün. Uzmanların bu konu ile ilgili kitap yazmaları da olası. Bize gelince beş gündür okuya okuya, dinleye dinleye ve de sora sora az da olsa bir şeyleri yorumlayabilecek kıvama geldik.
Hepsi bir tarafa, bir Allahın kulu Cumhurbaşkanlığının 2013’de yaptırdığı denetimin raporu ile, 2013 sonunda Bakanlık tarafından yapılan gözlemin tutanağını ve de maden yönetiminin yaptırdığı iç denetimin raporunu yan yana koysalar sistemdeki çarpıklığın net bir şekilde ortaya çıkacağına ilişkin bir inancım var.
Şu anda NTV’ de ( 17 Mayıs saat 13.25 ) kurulan bir komisyonun konunun geneli ile tartışılan yaşam odalarının kullanımının mecburi hale getirilmesi hususunu ele alacaklarını söylüyor. Beyler, bu husus Cumhurbaşkanlığı denetleme Kurulu Raporunda yer almıyor muydu? 300 canı kaybetmeden, ailelerini anne ve babalarını perişan etmeden bunları yapamaz mıydınız? Verilecek bir cevap yok tabii ki. 2010 ve 2013 yılında bu konuda yaşadığımız üzüntülerden ders çıkartmamış olmamız ne kadar üzücü değil mi? İşte bu ihmalde yalnız 3001 Somalı kardeşimize değil Türk Madenciliğine verdiğiniz bir zarar. Hem de ne zarar.
Eğer ILO Sözleşmesi imzalanarak Cumhurbaşkanlığı Denetim Kurulun verdiği raporda zikredilen aksaklıkların giderilmesi sağlansaydı ne bu acıyı yaşardık nede diğer sıkıntıları.
Bir Allahın Kulu Cumhurbaşkanlığının 2013’de yaptırdığı denetimin raporu ile, 2013 sonunda Bakanlık tarafından yapılan gözlemin tutanağını ve de maden yönetiminin yaptırdığı iç denetimin raporunu yan yana koysalar sistemdeki çarpıklığın net bir şekilde ortaya çıkacağına ilişkin bir inancım var.
Bu arada gazete sayfalarına Çalışma Bakanı Faruk Çelik beyin “ Patrondan Korkmayın, doğruları söyleyin” sözleri yer aldı. Sayın Bakanın bunu genel anlamda söylemediği malum. Burası Türkiye ve patrondan korkmayan taş olur. Değil patrondan onların kişiliksiz çömezlerinden bir çekiniyor insanlar. Doğruyu söyleyenlerin yaşadıkları kitap olur bu ülkede. Somada oturun. Tarım yok, sanayi yok, Başka bir iş imkânı yok hiç bir şey yok kısacası. Ve de siz siz olun patrondan korkmayın.
Konuyu tahkikle görevlendirilen Savcının “ifadelerine başvuracağımız tüm ilgililer maden de vefat etti “ sözü yapılacak soruşturmaya duyulması gereken güveni daha başlamadan zedeledi. Bu ifade bir anlamda sorumluların hepsi öldü demekle aynı anlamı taşır. Umarım ki bu savcının yerine başka bir hukuk adamı görevlendirilir.
Özelleştirme ile başlamıştık söze. Evet; özelleştirmeyi yapanların, devletin özelleştirme politikasını belirleyen ve yürütenlerin sisteme verdiği zarar bu. Yaptıkları özelleştirme sözleşmelerinde çalışanları, haklarını ve çalışma şekil ve şartlarını garantiye almayan ve onları mağdur ederek özelleştirme işlemine karşıt bir zümre oluşmasına sebebiyet verirken tüm sistemi tartışılabilir hale sokan tüm hükümetlerin ülke iş gücüne ve ülke ekonomisine verdiği genel zararın bir şekilde yansıması bu.
Zararı kim verdiyse verdi, 300’ü aşkın kardeşimizi yitirdik. Söylevlerle, nutuklarla onları geri getirip evlerini, ana ve babalarını, çocuklarını ve eşlerini içinde bulundukları karanlıktan çıkartıp, aydınlığa çekebilmek artık mümkün değil. Şu anda çok loş, belli belirsiz bir ışık sağlayabiliriz onlara. O ışık, babasız kalan küçüklere destek olup madenci olma kaderinden uzaklaştırabilmemiz halinde, gerek onlar ve gerekse anneleri için daha parlak hale gelebilecektir.
Evet; bu da bizim görevimiz. Şu anda ise bizler, hepimiz “ Konuştukça Batıyoruz”. Tabii ki yanlarında olalım. Bir ihtiyaçlarını karşılamak, destek olmak ve onları dinlemek için. Bırakalım da acılarını yaşasınlar. Bizler saygı ile duralım yanlarında. Sessizce.
Bu arada ülkemizdeki kömür ve linyit çıkartan 740 işletmede toplam 49.000 kardeşimiz daha çalışıyor. Uzmanlar Somadaki madenlerden çok daha kötü durumda olan işletmelerin var olduğunu söylüyor. Hükümet mutlak konuya genel olarak eğilecektir. Bu bizim de dileğimizdir. Allah bu madenlerde çalışan insanlarımızı korusun
Sanal medyada ise konunun cılkını çıkartmak için uğraşanları gördük. Rağbet ettik veya etmedik. Sonuçta acıyı siyasete katık yapacak kadar dengesiz davranışlar sergiledik hep birlikte demek yanlış olmayacaktır.. Bu hepimizin ayıbıydı bana göre.
Dün Zonguldak madenlerinden birine 115 maden işçisi alınacaktı. Soma kazasının açtığı derin yaraya rağmen bu iş için 4000 kişinin müracaat etmiş olması yörelerdeki işsizliğin ne boyutta olduğunu göstermiyor mu?
Bu dramın kısa anlatımından sonra sözü sektörümüze bağlamak içimden gelmiyor. Evet; sektörümüzde hizmeti çok çok ucuza mal etmenin ustası olmakla övünenler var. Ve de bu konudaki engin birikimlerini başkaları da istifadesine sunmak isteyenler var. Tabii ki bu tasarrufu neleri göz ardı ederek sağladıklarını söylemeden.
Tıpkı Soma ‘daki madenin yöneticilerinin “ Maliyeti o denli düşürdük ki, dünya bize şaşırıyor “ dediği gibi.
Evet, sayın yönetici. Dünya size esas şimdi şaşırıyor. Türkiye’mize ise çok ama çok şaşkın bakıyorlar.
Not: Somadaki Acil Durum Merkezinde üst yönetici olarak bulunan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sn. Taner Yıldız’a bu beş gün zarfında gerek kazazede kardeşlerimizin aileleri ve gerekse basın mensuplarınca yöneltilen tüm sualleri karşısındakilerin ruh halinin bilincinde olarak kendisine ve makamına yakışır bir şekilde cevapladığı için teşekkür ediyorum. Ve bu süreç zarfında acılı ailelere büyük sabır ve saygı ile muhatap olması nedeni ile ( Bakanlığının yaşanan bu faciadaki olası sorumluluğunu ayrı bir konu olarak değerlendiriyorum ) mukabil saygılarımı sunuyorum.
Yorumlar