2016 yılında 211 çalışanı işten çıkartmıştı şirket. Bunların içinde şirketin tanıtımlarında kurumun gülen yüzü olarak lanse edilen bir arkadaşımız da vardı. İşten çıkartılma nedeni kendisine İşletmesel nedenler olarak bildirilmiş ve tebligatta aynı minvalde yapılmıştı. Bu gruptaki personelin işten uzaklaştırılmalarını duyurmak amacı ile basına bir duyuru yapıldı. Hem de personele konu ile ilgili tebligat yapılmadan önce. Yapılan bu duyuruda ise kamuoyunun dikkatinin olabilecek en güncel ve çirkin noktaya çekilebilmesini sağlayacak o süreç için en popüler olan nedene vurgulama yolunu seçmişlerdi. “ Ülkemizin ve şirketimizin güvenliği ve çıkarlarına ters düşecek her türlü tutum ve davranışlar kapsamında Feto yapılanmasına müzahir olmak “ gibi çirkin ve ağır itham taşıyan bu hususu da nedenlerin arasına koydular. Mecburdular zira bu operasyonu bu nedene istinaden için yapıyor görünmeliydiler. Yaşanan bu kritik ortamda sorgulanmamanın ve emir dinler görünmenin ve de yaranmanın yolu buydu.
Tabii ki bu 211 çalışandan kimin hangi nedenle şirketten uzaklaştırıldığı yapılan duyuruda belli değildi. Kim kime hangi nedeni yakıştırırsa o neden işyerinden uzaklaştırılan çalışanın üzerine yağlı kara gibi yapışıyordu. Kötüye çabuk inanma alışkanlığında olan Türk kamuoyunun başka türlü düşünmesi mümkün değildi. THY FETÖ sempatizanlarını temizledi benzeri başlıklar sanal medyada yer buldu. Keşke bu doğru olsaydı. Nitekim beklenen oldu ve 28 Temmuz 2016 tarihli Akşam gazetesinde iş akdi feshedilen bu kardeşimiz Feto’ cü olarak tanıtılıp, damgalanmaya çalışıldı. Bunu kimlerin hazırladığı iyi kötü biliniyordu. Kötüye çabuk inanma alışkanlığında olan Türk kamuoyunun başka türlü düşünmesi mümkün değildi. Peki, sonuç ne oldu. Diğerlerinden farklı değil. Bu arkadaşımız da şirket aleyhine açtığı davaları kazandı ve de tabii ki göreve iade edilmedi. En önemli kazancı ise o çirkin suçlamanın muhatabı olmadığının hukuki kayıtlara geçmiş olmasıydı. Mahkemece öngörülen tazminatlar kendisine ödendi.
Aslında yanılmıyorsam kendisi de zaten görevine dönüp bu yalanı kendisine yakıştıran, içlerinin çirkinliği yüzlerine ve ahlaklarına yansımış olan sözde yönetici diye geçinen bu insan müsveddeleri ile birlikte çalışmayı artık istemiyordu. Evet; evli çoluk çocuk sahibi bu arkadaşımız bu yöneticiler ile ilgili ne düşünür? Onları nasıl anar? Eğer kendimi aşmış bir yaradılışta ise, onları düşünmeğe değer bulmuyordur. İnşallah öyledir.
İş yerinde çalışanları “ bizden olanlar ve bizden olmayanlar ” şeklinde kategorize ederek değerlendirmek nasıl bir yönetim tarzı ki. O işyerinde çalışanlarda takım ruhu oluşur mu? Ya da bu kurumda iş barışının tesisi mümkün olabilir mi? Bizden olan gruptaki çalışanlara yönelik tayin, terfi vb konulardaki uygulamaları ile bölünmüşlüğü çalışanlarının beyinlere kazıyan, yöneticilerin yılların emeğini, çalışmayı ve kuruma candan bağlılığı önemsediklerini söylemek komik. , insanların hak ve hukukuna saygı göstermeyen bir tepe yönetici ile ilgili ne düşünür ve onunla ilgili olarak içinizde nasıl bir duygu besleyebilirsiniz Tabii bu tepe adamın uygulamalarına çanak tutan yöneticiler mutlak var aynı çatının altında. Aslında nefret ve kin dolu bu zorunlu işbirliği çalışanlara kendilerini nasıl kötü hissettirir anlayabilmek zor. Yaşamak gerek. Evet; bu konuda o günden bu güne değişiklik var mı? Hani yeni gelen de eskinin bir devamıyız, bu bir bayrak yarışıdır demişlerdi ya. Ondan soruyorum.
Dikkat ederseniz, iş akitleri sonlandırılan çalışanların yüzde doksanı için ileri sürülen fesih nedeni, iş gücünden istifade edilememesi ve çalışmalarından yeterli verimin alınamaması olarak görülür. ” Belirli bir süre önce verilen dönemsel bir performans raporunda üst derecede puanlanan bir çalışanın kısa bir süre sonra, mevzuat gereği kendisine yapılmış olması gereken hiçbir sözlü ve yazılı ikaz bulunmadan “veriminden istifade edilemiyor” şeklinde değerlendirilmesi nasıl mümkün olabiliyor ki? Bu pek mantıklı değil.
Bu tür uygulamaları tasarlayan ve bu çirkinliklerde rol alan yöneticilerin vefa duygusu ve saygı ile anımsanmaları sizce mümkün mü? İş akdinin feshedildiğini öğrenen çalışanın kendinin ne denli kötü duruma düşürüldüğünü nasıl unutabilir ki? Belki de şimdi aynı durum yaşanmıyordur. Zira yönetimler iş akdinin fesih nedeni olarak yeni terminolojiler belirlediler. Örneğin işletmesel gereklilik. Bu paketin için de nelerin girdiğini anlayabilmek zor. Vakıa Hukuk bu nedeni pek kabullenmedi ki, mahkemeye müracaat eden çalışanların ( tam bilmediğimden yakın kelimesini kullanıyorum) tümüne yakını hukuki mücadeleyi kazandılar.
Bir yönetici getirin gözünüzün önüne. Ve de bu yöneticiye destek olan üst yönetim ve İnsan Kaynakları Ünitesi düşünün. Bu yönetici bir astını işten çıkartsın. Buraya kadar olabilir diye düşünmek gerek. Ancak içindeki nasıl bir kin ise kurumdan dışladığı insanın daha sonraki iş hayatını da menfi olarak etkileme plan ve uygulamaları yapsın. İşten ayrılan eski yöneticisi ile ilgili olarak ona iş teklifinde bulunanlara onu işten çıkartmadan bir sene önce şekillendirdiği kurgularını anlatsın dursun. Ve de bu anlatımlar bir şekilde söz konusu personele de ulaşsın. Bunun karşılığını nefret vb. duygularla ifade etmek mümkün değil. İnsan elinde olmadan Yönetici olmanın şartları sıralamasının ilk maddesinde neden insan olma hususunun yer almadığını sorgulayacaktır. . Bu insanın yaşadığı çirkinliği ve eski şirketini nasıl anacağını düşünebiliyor musunuz?
Bir havayolu çalışanlarının sergilediği güzel bir davranışı özetleyen anlatımla birlikte takip eden notu şirketin ofislerinde personelin görebileceği yerlere asmış. “ İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. Nasıl hizmet sunduğunuzu da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.” Ve bizi ona göre değerlendirirler. Bilmem bu söz bu türden olanlara bir şey anlatıyor mu? Evet, sizleri de buna göre değerlendiriyoruz.
Marmara’da Sandal ve Lüfer Oltası ile Balık Avlamaya Kalkmam.
Bazen hayal kurar insanlar. Kimi aya gitmeyi düşünür, kimi dünyaya hâkim olmayı. Hayal kurmanın sonu yok. Başkalarını değil ama kendini inandırabiliyorsan sorun yok. Her istediğinde hayalini yaşayabilirsin.
Bir yakınımız vefat etmişti. İstanbul dışında cenazesini kaldırdık. Duadan sonra evde cemaatten bir aile ile tanıştım. Ailenin çocuğundan daha önce başkaları bahsetmişti. Bir senede iki sınıf atlamayı beceren IQ’ su yüksek, çok iyi okuyan bir çocukmuş. Yaşını yazının en sonunda söyleyeceğim. Zira inanılır gibi değil. En büyük merakının güncel konuları takip etmek ve okumak olduğunu söylemişlerdi. Merakımdan çocuğu yanıma çağırdım. Oturup konuştuk biraz kendisi ile. Ne olmak istediğini sordum. Tek kelimelik bir cevap verdi. Cumhurbaşkanı olacağım. Olmak istiyorum değil, olacağım. Ve de karşımda oturan Sn. Cumhurbaşkanı adayı bana bu işi nasıl yapacağını sormadan anlatmaya başladı. Ve de konuya ilk önce okuduğu okulun binasını nasıl yeniletecekmiş. . Çocuk işte diye düşünmeye başlamıştım ki yanıldığımı anladım. Bunu örnek okul olsun diye yaptıracakmış. Öğretmenlerin sıkıntısını ve Atatürk’ün; Milletvekillerinin maaşına ne zam yapacaklarını soran yetkililere “ Öğretmen maaşından fazla olmamasına dikkat edin” şeklinde verdiği cevabi talimattan bahsetti. Ailede hiç öğretmen var mı sualimi ise “keşke olsaydı, ama yok” diye cevapladı. Öğretmenlere bayağı bir hayranlığı vardı anladığım kadarı ile. Madenlerde çalışanların sıkıntılarından, Trakya’ da ki ay çiçeği üreticilerinin sorunlarına, kadar her konu ile ilgili bilgi sahibiydi. Ve de yanaşımı çok akıllıcaydı. Evet bunları sormadan anlatmıştı. Başka bir deyişle kendi seçtiği konulardı. Benin soru yöneltmemin daha doğru olacağını düşündüm.
Kendisine Başkanlık sistemini kaldıracak mısın diye sordum. Ve de başlıkta yer alan sözü söyledi. Herhalde bir yerde okumuş hoşuna gitmiş ve aklına yazmış. Zira daha önce de duymuştum bu sözü. “Çetin dede, ben denize atılan her zokayı yutmam ve de Marmara’da lüfer oltası ile Balina avlamaya da kalkmam” şeklinde cevapladı. Ben tarafsız olacağım. Bu durumda o iş TBMM’nin vereceği karara bağlı. Bakalım o zamana kadar siyasi partilerin hali ne olur. Kim öle kim kala dedi. Suyunu içtikten çok az bir süre sonra “ Halk Oylaması yaparım ” o daha mantıklı dedi. Temkinliydi bizim aday. Her halükarda sarayda oturmayacağını da söylemeyi ihmal etmedi. Peki, orayı ne yapacaksın sorumu ise akıllıca cevapladı. Hele o zaman gelsin düşünürüz. Devletin malı değil mi? Millete faydalı olacak bir konuda kullanırız orayı. Sizin okulu oraya taşı bari dedim. Cevabı: Orası bize çok fazla gelir savurganlık sayılır oldu.
Ekonomi konuşalım talebini zorlukla savuşturdum. Bakarsın içinden çıkamayacağım bir şey sorar korkusu ile. TBMM’ deki parlamenter sayısı artırır mısın sorumu ise, sual ile cevapladı. Peki, siz bana söyler misiniz, 500 milletvekilinin 550 yapılmasından da ne fayda gördük. Eskisine göre neyi fazla yaptılar? Kanun görüşmelerini bile torbaladılar. ( torbaladılar sözü kendisinindir ) Çoğu torbanın içindekileri bilmiyorlar bile. Kaldırıyorlar ellerini. 50 kişi fazla maaş aldı o kadar. Meclisin yıllık giderini 550’ ye bölün ve 50 ile çarpın. Sonucu görürsünüz. Millete bu gidere değecek bir fayda sağladılarsa helal olsun.
Bizim aday propaganda konuşması yapar havaya girdi. Allahtan o sırada imdada eşim yetişti. Ve yolun uzak olduğunu, dönmemiz gerektiğini söyledi. Ben kalkınca da Çetin dede bu yaşta, kültürlü birinin beni terletecek sualler yöneltmesini beklerdim dedi. Bir daha ki gelişinizde konuşuruz diye de ilave etti. Hafif gelmiştim anlayacağınız.
Bana hatırlattığı “ Marmara’ da Lüfer Oltasıyla Balina avlamaya gitmem” sözünü düşündüm. Oysaki şimdi Marmara denizinde bu tür balık avcısı çok var ve çoğu da insanlara balina avladığını anlatıyor. Hem de lüfer oltası ile. Bu onların ustalığı (*) ama maalesef bu balıkçıların masalarına inananlar da var. Hem de az değil. Av hikâyeleri malum uzundur. Bitmez. Kara avı veya deniz avı da fark etmez. İstavrit yakalayan balina avladığını söyler. Anlatan çok olur, dinleyende.
O sırada konuşma noktalandıktan sonra ne düşündüm biliyor musunuz, THY’ nin eski Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Cem Kozlu geldi aklıma. Çalışanları motive etmek için bir program hazırlığı içindeydik. Cem bey masalara küçük birer THY bayrağı koymamızı istedi. Üzerine de Avrupa Hava Yolları Birliği Birincisi yazmamızı istedi. Benim biraz fazla olmadı mı sorumu ise “ Hedefi Büyük Koymak gerekir ki ona ulaşmak için daha çok çalışalım şeklinde cevapladı ve. bu hedef bizi nereye taşır hep birlikte görürüz dedi. O sene Avrupa Havayolları Birliği Klasmanında 3. olmuştuk. Haklılarmış. Güzel bir başarıydı.
İçimden inşallah hayali gerçekleşir dedim. Işık vardı bu güzel çocukta. Evet; bu üstün zekâlı çocuk kaç yaşında. O zaman daha 11 yaşındaydı. Şu anda 12 oldu mu bilemiyorum. Allah onu kötülerle karşılaştırmasın. Ve de bir gün yukarılara tırmanırsa nereye, hangi makama olursa olsun Allah onu şaşırtmasın.
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)