Etik ve İtibar Derneği’nin (TEİD) yaptığı Yolsuzluk Algı Araştırması Raporu verilerine göre firmalarda etik ve uyum yöneticilerine talep giderek artıyormuş. Bu haber tabii ki çalışanlar açısından çok güzel. Bu konuda bir eksiklik hissettiler belli ki. Kim bilir?
Bu dernek araştırma yaparken bizim sektöre hiç uğramamış belli ki. Tabii ki şirketlere yeni personel alınır vede çalışmalarından memnun olunmayanlarda yollar ayrılabilir. Bu normal. Ancak bunu yaparken de profesyonelce ve de kaidelere uygun hareket etmek gerekir. Bilmem geçen haftaki yazıya gelen yorumları okudunuz mu? O yazıda da belirtmiştim. İş yaşamı ile ilgili yapılan araştırma sonuçlarına bakıyorum da hemen hemen tümünün tepe yöneticiler veya onlara yakın orta kademe yöneticilerle yapılan görüşmeler sonucunda şekillendirildiğini düşünüyorum. Keşke, iş yaşamı yazılı ve sözlü basında yer alan bu röportajlarda anlatıldığı pespembe olsa. Hepimiz çok mutlu olurduk.
Çalışanlara tazminat ödememek için onlara Mobbing uygulayıp işten bir anlamda kaçmalarını sağlamak hangi etik değerlerle bağdaşıyor? Veya politik görüşleri yönetimdekilerle aynı olmayan çalışanlara bu yöneticiler veya onların bendesi gibi hareket etmeyi meziyet addeden kişilerce Mobbing denilen çirkinliğin uygulanmasını hoş gören sağlıksız beyinlerin zihnen rahatsız oldukları açık. Sektöre senelerini vermiş, kendini yetiştirmiş çalışanların salt aynı görüşü paylaşmıyorlar diye işten ayıklanmış olmalarını makul karşılamak mümkün mü? Aslında bunu herkes düşünüyor. Senelerce çalışıp bir üst görev bekleyen birinin önüne şirkete 4 ay önce intisap etmiş birinin geçmesi ve o üst göreve paraşütle inmesi bir takım çalışanların motivasyonunu sıfırlıyor. Motivasyonun yitirilmesi bir yana İnsanları bir şekilde sizden veya bizden diye ayrıştırmak kadronun birbirine adeta düşman gözü ile bakmalarına neden oldu. Ve de bölünmüşlüğün tüm çirkinliği aynı çatı altında yaşandı ve belki de yaşanıyor. İleride bir olumsuzluk halinde kullanabilmek için bir çalışanın performansını düşük puanlamak ve de takip eden bir süreçte iş sözleşmelerinin feshini bu değerlendirmeye bağlamak kolay düşünülebilecek ve tezgâhlanacak bir kötülük olmasa gerek.
Her ne ise; sektörümüz şirketlerinde çalışanların muhatap oldukları etik dışı davranışların bir bölümü işte böyle. Tabii ki bu saydıklarıma ilave edilecek birçok uygunsuzluk daha mevcut. Uzatmamak adına burada noktalıyorum.
Gelelim Etik ve itibar Sorumlularına. Etik ve uyum yöneticilerini krizi önceden öngörebilen, şirketi risklerden koruyan programlar geliştiren üst düzey danışmanlar olarak tanımlanıyor. Bu yöneticiler in bir firmada çalışmaya başladıktan sonra yaptıkları ilk iş kurum açısından riskli alanları belirlemek oluyor. Örneğin, kamu ihaleleri, hediye politikaları, yapılan bağışlar vb. Etik uyum yöneticisinin önemli görevlerinden bir diğeri ise şirkette konuşma kültürünün olup olmadığını belirlemek. İnsanların bildikleri, gördükleri usulsüzlükleri zamanında dile getirebildikleri bir kültür yaratmaları ve aynı zamanda konuştukları için cezalandırılmayacakları garantisini sağlamaları ve buna çalışanları inandırmaları gerekli. Evet; Bu tür bir yapı şirketi risklerden koruyabiliyor. “Etik uyum yöneticilerinin bazı kararlara karşı çıkmaları gerekiyor. Bir projeye riskli olduğu ve başlanmaması gerektiğini söylediğimizde üst yönetimden söz konusu projeden çok gelir elde edileceği tepkisi gelebiliyor. İşte bu kurum içi çatışmayı yönetebilmek çok önemli. Bu konu da riskli alanlar arasında olabiliyor. Etik ve uyum yöneticilerine yurtdışında ikna yöneticileri (Chief Persuation Officer) de dendiğini söylüyor. Çünkü; karşılarında duran insanları ikna edebilme yeteneği, Etik ve İtibar Yöneticilerinin sahip olması gereken en önemli vasıflardan biri. “İnsanlara uzun süredir yaptıkları bir davranışın aslında yanlış olduğu söylendiğinde refleks olarak olumsuz bir tepki verebiliyor” , bu noktada karşı tarafa bu davranıştaki riskleri net bir şekilde açıklamak ve doğru yönlendirmek gerektiğini aktarıyor.
Etik ve uyum yöneticileri her şeye hayır diyen insanlar değil aslında. Bu noktada daha az riskli çözümler ve akıllı riskler alabilmenin yollarını bulabilmek bir etik ve uyum yöneticisi için çok önemli.” Etik ve uyum yöneticilerinin şirket içinde en tepe noktaya bağlı ( Yönetim Kurulu Başkanı- Genel Müdür ) olmalarının gerektiği açık. Yönetici bağımsız ve dolayısı ile güçlü olmadığında, şirkette etkin bir uyum programından bahsedilemez diyor TEİD Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Sn. Altuğ Özgün
Evet, bu konuda hiçbir yoruma girmiyorum. Etik ve Uyum sorumlusu tepe yönetimin bir takım uygulamalarına karşı çıkmak durumunda kalabilirmiş .( ? ) Diğerlerini bir tarafa koyuyorum. Bu bir satırlık bu yorumdan sonra sektörümüzde bu unvanı taşıyan kimsenin ne kadar bir süre görevde kalacağına siz karar verin.,
Etik ve İtibar Derneğine bir sual: Sektör Yöneticilerimizin şirket içi davranışlarının etiğe uygun değil. Sizlerin anlatımında buna değinen bir nokta görmedim. Acaba, sistem kurgunuzda bir eksiklik olabilir mi? Şirkette çalışanlara etik açıdan bu denli uyumsuzluk sergileyenler kamu ihalelerinde veya diğer risk konularında dürüst davranacaklar. Öyle mi?
2019 yılının AZAMİ ücret zammı.
2018 yılı asgari ücret bir ay sonra belirlenecek. Ve de Hükümet ve patronlar karşılıklı raks etmeye başladılar. Bakan bey toplantıda “ elinizi tutan mı var. İstediğinizi yapın” diyor. O sırada ekranda görünmeyen bir patron “ bu ne demek şimdi “ diye bağırıyor oturduğu dinleyici bölümünden. Bakan bey bu benim işim değil diyor Türkçesi.
Asgari Ücret Tespit Komisyonuna üye veren kuruluşlar, bağlı oldukları makamlar ve her kuruluşun kaç üye verdiğine ilişkin tablo aşağıda.
Şimdi gazetecilerin Sn. Bakana sordukları suali ben size sorayım. Acaba bu komisyon neden ülke açısından mümkün olan en en iyi Asgari ücret tespitini yapamıyor. Her ne kadar Sn. Bakan işverenlere .” Elinizi tutan mı var “diyerek ücret tespitinin salt işverenlerle ilgili olduğunu imajını vermek istiyorsa da yukarıdaki yapılanma neresinden esnetirsen esnet bu beyanı doğrulamıyor gibi. İlk toplantıdan sonra, yazılı ve görsel basında bu komisyonun çalışmalarını izleyeceğiz.
Komisyon asgari 10 kişi ile toplanabiliyor ve de görüşülen konudaki oylamada eşitlik durumu ortaya çıkarsa bu durumda Başkanın oyu sonucu belirliyor.
Aslına bakarsanız bu yapıdaki bir komisyondan işçilerin beklentisi ni karşılayacak tatmin edici bir karar çıkması mümkün değil. Çarpın, toplayın, bölün netice budur. Bunu biraz okuma ve yazma bilen birinin çözümlemesi mümkün. Senelerdir bu komisyonun yapısının değiştirilmesinin gerektiğini söyleyen sivil toplum kuruluşları yetkilileri var. Var olmasına var ama kimsenin onları duyduğu yok.
Doğru mudur bilmem ama ülkemizde asgari ücretle çalışan 6,5 – 7 milyon işçinin bulunduğu söyleniyor. Bu miktarın 1,5 milyon gibi bir grubu kamu sektöründe görev yaptığını belirtiyorlar. Bu rakamın düşürülmesi her bakımdan faydalıdır. Ancak bu takdirde komisyon üyeleri ( özellikle devlet kuruluşlarının temsilcileri ) belki daha rahat hareket edebilirler. Eğer asgari ücretle çalışanların durumunu, her gün 6 adedinin iş kazasında yitirildiğini, ve Dünya Ekonomi Forumu, OECD ülkelerini baz alarak bir "asgari ücretler ne durumda?" araştırmasında 27 ülkenin net asgari ücret tutarlarının TL karşılıklarını saatlik olarak sıralanarak şekillendirilen tabloda sondan 3 ncü olduğumuz muhterem komisyon üyelerinin aklına gelirse mutlak onlarda daha rahat hareket etmek isteyeceklerdir.Tabii ki istemek başka yapabilmek ise daha başka.
Asgari ücret yalnızca bu 6,5 milyon işçiyi ilgilendirmiyor. Devlet tabii ki bu hesabı da yapıyordur. Öncelikle asgari geçim indiriminden dolayı tüm çalışanlar az ya da çok asgari ücretten etkileniyor. Bunun yanı sıra, işsizlik maaşı bağlananlar, 65 yaş aylığı alanlar, herhangi bir işte çalışmadıkları için Genel Sağlık Sigortası GSS) primini kendi ödeyenler, isteğe bağlı sigortalılar, erken emekli olmak için borçlanma yapmak isteyenler, sosyal güvenlik primi ödeyen işverenler ve Bağ-Kur’lular ile bireysel emeklilik sistemine (BES) para yatıranlar yeni belirlenecek asgari ücretten doğrudan etkileniyor.
Bir dönemin Maliye Bakanı ( 61 hükümet) asgari ücret 1000 tl olursa firmalar batar derken bu günkü Ekonomi Bakanı yukarıda da ifade ettiğim üzere ( 65. Hükümet ) ellerini tutan mı var. Versinler. Patronların işidir, onlar bilir diyor. Hadi İki gün önce televizyonda dinledim. Buyurunuz çözün bakalım. Kaldı ki, o Maliye Bakanımız şimdi de ekonomiden sorumlu Başbakan Yrd. Ve de geçen seneki asgari ücrete destek amacı ile işverenlere her bir işçi için ödedikleri 100TL / Ay’lık meblağı iptal ettirdi. Şimdi o yüz TL’ler yeni belirlenecek asgari ücretten düşülür mü? Yoksa işçi çıkartarak mı ödeşilir. Sizce hangisi? TİSK istihdamın korunması için bu desteğin devam etmesinin gerektiğini, aksi takdirde işverenin maliyetinin % 7 oranında artacağını ve bu nedenle Asgari Ücret Komisyonundaki işveren örgütlerinin çok düşük bir zam için hükümeti razı etmeğe çalışacaklarını Çalışma Bakanına bir mektupla bildirdi. Gazeteler ise ümidin Saray’da olduğunu vurguluyor.
Bakan bey moralimizi bozdu ama siz ona aldırmayın. 2018’ de maç yine orta sahada oynanacaktır. Önceki senelerdeki ikilemi yine yaşayacağız. Acaba patronlar mı zammı vermiyor yoksa Devlet Baba mı?
Dün CHP Genel Başkanı asgari ücretin 2000 TL olması gerektiğini söylüyordu. Kendileri bunun olmayacağını bilmiyorlar mı? Tabii ki biliyorlar. Ama ana muhalefet konumundaki bir partinin liderinin bunu söylemesini yadırgamıyorum.
Bu sene de böyle geçer. Ama 2019’ ne olur? İşte o zaman ne işverenin ne de Bakanların dediği olur. Top daha yukarı geçer. Sn. Cumhurbaşkanımız 2019 yılının kırılma süreci olduğunu ifade etti ya. Evet; 2019 yılında üç tane seçim var. Dolayısı ile 6.500.000 asgari ücretli işçinin 6.500.000 oy olduğunu da düşünülebilir. Kim bilir ki? Yazılı ve sözlü basında sizin yaşam şartlarınızın ağırlığını öyle bir anlatırlar ki, dinleyince sizler bile şaşırır ve tepelerin sizin yaşam şartlarınızı eksiksiz bildiğine inanırsınız. Ve de yahu madem ki erenler böyle düşünüyorlardı, biz nasıl olurda hak ettiğimiz asgari ücret artımını bu güne kadar alamadık dersiniz aynaya baka baka. Ya baştaki siyasi parti değişirse mi dediniz? Hani bir reklam vardı? Banka reklamıydı galiba. “ Yok, birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankasıyız” diyordu. Ama’ nın farkı ne kadar mı diye sordunuz? Foto finişle ancak belli olur. Yalnız burun farkı dostlarım. Hepsi o kadar.
Daha sonrayı mı sordunuz? Sonra 2023’ e kadar yeni seçim yok. 2019’ da sizlere verileni zaten piyasa, zamlar ve vergiler sizden geri alacaktır. Bu güne kadar olduğu üzere sürünmeye devam.
İki hafta önce “İşçimizin cebinde kimlerin eli var” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazıda Asgari ücret Komisyonu üyelerini sehven dikkate almamışım. Zaten işçilerin giysilerinde o kadar fazla cep de yok. Hem de onlar işçi konfederasyonu hariç gariplerim emir kulu. Ha bu sözümden ötürü işverenlerin hükümetten emir almayacaklarını düşünürseniz, sizin saflığınız olur
Yorumlar Tüm Yorumlar (11)