Sene 2006. Türk Hava Yolları özelleşti. Dönemin Genel Müdürü Temel Kotil, kanuni zorunluluk nedeni ile 27.06.2006 tarih B.02.20.71.01.00/4257 sayılı yazı ile çalışanlarına şirketin yeni statüsünü duyurdu. Duyuru, Genel Müdür, Genel Müdür Yardımcıları, Daire Başkanlarını, Teftiş Kurulu Başkanı ve müfettişleri, Hukuk Müşaviri ve Müşavir avukatlar ile bazı uzman kadrolu kişilere yapılmıştı. Bu duyuruda, yukarıdaki unvanları taşıyan çalışan ve yönetici personelin arzu etmeleri halinde özelleştirme kapsamında bulunan diğer kuruluşlara Türk Hava Yollarındaki aynı unvanları ile nakil edilebileceklerine ilişkin kanun maddesine atıf yapılıyordu. Yazının son iki satırında, “ Nakil hakkını kullanmak istemediğiniz takdirde her hangi bir işlem yapmanız gerekmemekte olup, mevcut iş akdiniz kesintisiz olarak sürecektir “ deniyordu. İmza Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdüründü. Tam olarak bilemiyorum. O tarihte belirtilen unvanlara sahip olup” iş akdi kesintisiz olarak sürdürülen” Sn. Genel Müdür dışında kaç yönetici kaldı acaba? Kaç kişi halen o görevinin başında dersiniz? Kişisel fikrim, yazıda belirtilenin aksine, anılan yöneticilerin en az yüzde doksan beşinin iş yerleri çoktan değiştirilmiş veya şirketten ayrılmış olduğu yönünde.
"Gözden çıkardığı personele şantaj yapan şirket Türk Hava Yolları" yazımın yayınlandığı ilk gün, eski bir çalışan kardeşim şu maili göndermiş. “Hatırlar mısınız, şirketin hakla arzı öncesi bozuk olan moralimizi düzeltmek için çalışanlarla çok zaman geçiriyordunuz. Bu arada halka arz sonrası işten çıkartılma durumunda kalınmayacağını, THY’nin çalışan sayısı bakımından EAA üyesi havayolları ortalaması ile başa baş olduğunu vb.. şeyler söylüyordunuz. Halka arz yapıldı ve korktuğumuzu yaşamadık, işimize devam ettik. Bu gün de yazdıklarınızın doğru olduğunu biliyoruz. Son 13 yıldır başta olan yönetim, insanları işten ayırma işlemini nasıl bu denli fütursuzca yapabiliyor? Şirketin ortaklarının ( hissedarlarının ) hiç bir müdahalesi neden olmuyor? Neden kimse hissedarlara durumu anlatmıyor. Özelleştirme dedikleri bu mu?”
Türk Hava Yollarının özelleştirildiği günleri takiben Türkiye Sivil Havacılık Sendikası tarafından “THY özelleştirilmesinin iptali” davası açıldı. Tabii ki muhatap ( ÖİB ) Özelleştirme İdaresi Başkanlığıydı. ÖİB mahkemeye konu ile ilgili yaptığı ( Danıştay 13. Dairesine 27.7.2006 tarih ve 2251 sayılı yazı ) savunmada; “ Yapılan bu halka arzlar sonucu THY’deki kamu payı % 50’nin altına düşmüş olmakla birlikte, yönetim hakkı kamunun elindedir. THY Ana Sözleşmesine göre, halka açık kısmı elinde bulunduran yatırımcılar, Genel Kurulda gerekli çoğunlukla temsil edilip yönetime aday göstermek isteseler dahi, 7 kişiden (daha sonra 9’a yükseltildi) oluşan THY Yönetim Kuruluna ancak 2 üye adayı belirleyebileceklerdir. Dolayısıyla halka açık hisseleri elinde bulunduran binlerce yatırımcı genel kurulda bir araya gelip, Yönetim Kuruluna aday gösterme iradesini ortaya koysalar bile, halen kamu payı olan THY hisseleri özelleştirilinceye kadar THY Yönetim Kurulunda çoğunluk kamuda olacaktır. Özelleştirme İdaresinin yüksek mahkemeye sunduğu savunmada, “THY halka arzları sonucunda yönetim hakkı devredilmemiştir” cümlesi net bir şekilde yer almakta olup, bu gün uygulamada aynı durum devam etmektedir. ( Mail ile talep eden okurlarıma bu yazının ilgili sayfasını tabii ki gönderebilirim )
Sonuçta 4046 sayılı kanun çerçevesinde halka arzın da bir özelleştirme yöntemi olduğu biliniyor. Ve bu yöntem Türk Hava Yolları için 1990, 2004, 2006 yıllarında olmak üzere 3 kere uygulandı ve THY’deki kamu payı % 49.12’naye indi. Buna rağmen özelleştirme işlemi hâlihazırda tamamlanmamıştır ki; kalan hisseler hala özelleştirme idaresi uhdesinde bulunuyor. Tabii ki bu THY’nin tekrar bir özelleştirme işlemine tabi tutulmayacağı ve sistemin çalışmaya böyle devam edeceği anlamını taşımaz. Sonuçta özelleştirme işlemeleri bir siyasi otorite kararıdır. Tam bu noktada, benim de ifade etmek istediğim budur: siyasi otoritenin kararı ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı uygulaması sonucunda mevcut durum var olduğuna göre, bunun bozulmasına sebebiyet verecek bir uygulamanın aynı siyasi otoritenin görüşü olarak sistemleştirilmesini, yani THY'nin tüm hisselerinin özel sektöre devredilebileceğini düşünebilmek zor, hatta imkânsıza yakın.
Yukarıdaki ifade, hisselerin satışını üstlenen ve kalan hisselerin de sahibi konumunda olan Özelleştirme İdaresine ait olması nedeni ile son derece önemli olup, “THY hisseleri bütünü ile özelleştirilinceye kadar THY yönetim kurulunda çoğunluk kamuda bulunacaktır.” cümlesi de özelleştirmenin halen tamamlanmamış olduğunun açık bir itirafı olarak değerlendirmekteyim. İşte Türk Hava Yolları böyle çarpık bir yapılanma ile Hükümet İktisadi Kuruluşu ( HIK) haline getirildi. Ya da THY KİT ( Kamu İktisadi Teşekkülü ) iken, HİT ( Hükümet İktisadi Teşekkülü ) oldu diyebiliriz. Oysaki bu statü değişikliğinden önce Türk Hava Yollarının ana sözleşmesi ( Ana sözleşmede son değişiklik blok satışın gündemde olduğu zamanlarda yapılmıştı ) tekrar değiştirilmeli ve şirketin düzgün olarak işletilmesini ve yönetilmesini sağlamaya yönelik düzenlemeler ana sözleşmeye konulmalıydı. Tabii ki; büyük kurumsal yatırımcıların Yönetim Kurulunda temsil edilmesinin de sağlanması temin edilmeliydi. Bunu sağlamak için Yönetim Kurulunda yer açılmasını sağlayacak ana statü değişikliği mutlak yapılmalıydı. Bunlar maalesef yapılmadı. Şirket kontrol mekanizmasından arındırılmış bir şekilde siyasi iradenin takdirine terk edildi. İşte bu nedenle günümüzde Türk Hava Yolları çalışanlarının kıdem yaşı ortalaması altı buçuğa kadar düştü. 2003’ den önce şirkete girmiş olanlar işten çıkartıldı ve yerlerine 0 km’ de ( ? ) yeni istihdam sağlandı.
Evet; siyasi irade, devletin azınlık hissesine ( %49 ) sahip olduğu bir şirket hakkında her türlü tasarrufta bulunuyor ve bu hakkı kendinde görüyordu. Yönetim Kurulunu ve Genel Müdürü tayin edip, Personel rejimi uygulamasını gönlünce şekillendirerek istihdamın siyasal açıdan kadrolaşmasını istediği şekilde organize ediyordu.. Bu arada Türk Hava Yolları yönetimi de mali gücünü, denetlenmeyen satın almalar yoluyla istediği yöne kanalize edebiliyordu. Nasıl olsa mevzuat buna göre şekillendirilmiş ve Türk Hava Yolları yönetimi siyasi otoritenin desteği ile Kamu ve Meclis denetiminden kurtulmuştu.
Evet; ticari yaşamda hizmetlerin, maliyetlerin ve de en önemlisi giderlerin denetlenmemesi şirketleri ve yöneticilerini rahatlatan, kurumları ve özellikle yönetici şahısları bu konular ile ilgili keyfi davranış ve uygulamalarının sorumluluğundan ( bir süre için bile olsa ) azade kılan bir olgu. 2007 6 yılındaki son halka arzdan sonra, THY, sadece Meclis ve diğer Kamu Denetimi kapsamından çıkarılmakla kalmadı. Türk Hava Yolları'nın atanmış üst yönetimi de siyasi iradenin yolunda ilerledi ve kurumun iç denetim sistemini nasıl felç edebileceğini düşünmeye başladı. Mevcut Teftiş Kurulu Yönetmeliğini iptal ederek yürütülmeye çalışılan iç denetim faaliyetinin devamını engelledi. Kendi görüşleri paralelinde yeni bir prosedür (?) düzenleyerek, şirketin tecrübeli denetçi grubunu başka görevlere naklederek, peyderpey sistemden uzaklaştırdı veya iş akitlerini feshetti. Türk Hava Yollarının iç denetim mekanizması da işte bu şekilde tarumar edilmiş oldu.
Yukarıda, Türk Hava Yollarının kamu denetiminden bu güne kadar sıyrıldığını ifade ettim Zira, 27.01.2016 tarihli Resmi gazetede yayınlanan 6661 sayılı torba kanun kapsamında bulunan Sayıştay Kanununun 19. maddesinin “( a ) ve ( b ) bentleri kapsamına giren şirketler, bu şirketlerin iştirakleri ve bağlı ortaklıklarının denetimi, ilgili mevzuat uyarınca düzenlenerek Sayıştay’a gönderilecek olan bağımsız denetim raporları esas alınarak yapılır. Sayıştay, münhasıran kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak hazırlayacağı raporu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” Hükmü getirildi. Başka bir deyişle bu konuda sistem inşallah normale dönecek.
Eskiye, benim Türk Hava Yollarında çalıştığım zamana dönersek, bir çalışan olarak THY’ nin bu denetimlerden kurtulmasının beni sevindirmiş olduğunu da itiraf etmeliyim. Bunun Türk Hava Yolları gibi Uluslararası bir şirket için avantaj olabileceğini ve de şirketin ana faaliyetine bağlı konularda ( Yatırım bütçesinin Devlet Planlama Teşkilatından geçirilmesinden sonra DPT tasdikli bütçe kapsamında olan alımların bile Ulaştırma Bakanlığı onayı ile yapılması yanında ani zuhur eden ve yatırım bütçesinde bulunmayan uçak motoru vb..temini ve parça alımı konularında yaşanan zorlukların giderilmesi ve uçak için yapılan bütçelenmemiş giderlerin ödenmesi vb. konularda ) hava taşımacılığının hızına yakın süratle karar alınmasına imkân tanıyacağını düşünmüştük.
Ancak, bu güne kadar uygulamalar yukarıda saydıklarımızla sınırlı kalmadı. Türk Hava Yollarının gerek yatırımlarda, gerek finansman ve uçakla ilgili konuların dışındaki harcamalarının tümünde, en önemlisi istihdam konusunda ( Personel rejimi ) bağımsız olarak, sadece Yönetim Kurulu veya İcra Komitesi kararı ile hareket etmesinin bu bakışımın değişmesindeki en büyük faktör olduğunu söylemeliyim. Dolayısıyla THY ' nda, bu yıldan itibaren Sayıştay denetimine tabi bulunmaktadır ki; bu da ilk özelleştirme uygulaması esnasında hayati önemi haiz olan bir hususun göz ardı edildiğinin ve ancak bu kadar sene sonra, zararın neresinden dönülse kardır mantığı paralelinde doğrunun geç de olsa bulunduğunun bir göstergesidir. Yine de bu değişikliği öngörenlerin fikrine sağlık diyorum.
Her ne kadar kanun çıkmış ve yayınlanmış olsa bile Sayıştay ın THY ve benzeri kuruluşları denetleme yetkisinin iptal edilmesinin düşünüldüğü ve görüşüldüğü söyleniyor. Kanunla verilen bu yetkinin daha kullanılmadan rafa kaldırılacağı ifade ediliyor. Eğer bu söylenti gerçek ise kamu payı yüzde 50’nin altında olan şirketlerde ve tabii ki Türk Hava Yollarında da Sayıştay denetim yapamayacak. Yani bu günkü durum aynen devam edecek. Kör gözüm parmağına derler ya işte öyle bir durum. Kişisel olarak bunun gerçekleşeceğine ihtimal vermiyorum. Ancak benim düşünceme göre doğru olmaması gereken bu söylentinin gündeme getirilmesinin ve gündemde tutulmasının tek nedeni insanların sisteme güvensizliğinden öte değil.
Sonuç olarak, bu güne kadar Türk Hava Yolları planlı bir biçimde kamu denetiminden kaçırılmış bir şekilde hükümet tarafından yönetildi. Aslında şaşırtıcı ama bu durum Başbakanlık tarafından da gizlenen bir husus değil. Gücün, kendisi dışındakileri hiç bir şekilde dikkate almadığının, bir adım öte umursamadığının açık bir göstergesi bu durum. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının "Kamu İşletmeleri Raporlarında "THY AO yıllardır Başbakanlığa bağlı bir kamu işletmesi olarak gösterilmektedir. ( TRT gibi, ANADOLU AJANSI gibi, TOKİ gibi , DHMI gibi, ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ gibi.)
BKZ: Kamu İşletmeleri Raporu 2010
BKZ: Kamu işletmeleri Raporu (slayt)
BKZ: Kamu İşletmeleri Raporu 2014
Zaten, başlangıçta belirttiğimiz ÖİB yazısında, “kamu payı kaldığı müddetçe” tabirinde bir orandan söz edilmemesi, kamu payının % 0,0000001’e (milyarda bire) düşmesi halinde dahi THY’nin kamu tarafından yönetilmeye devam edileceği ama kamuya hesap vermeyeceği gerçeğini daha da belirginleştirmektedir. Özetle, Türk Hava Yollarında çarpık bir yapının oluşturulduğu aşikârdır
Aslına bakarsanız, Toplam yapılan halka arz oranı ve yurt dışı fonlara yapılan satışlar dikkate alınmak suretiyle, ana sözleşme ile tanımlanan ödenmiş sermayenin % 2 sinin Genel Kurulda temsil edilmesinin sağlanması durumunda, yeterli oranda hissedarın yönetimde yer alma imkânının olduğu söylenebilir. Ama gerek Türk Hava Yollarında ve gerekse hissedar sayısının bu denli fazla ve dağınık durumda olduğu şirketlerde, bu şartın yerine getirilerek Genel Kurul toplantısı organize edilmesinin zorluğu hatta imkânsıza yakın olduğu ortadadır.Türk Hava Yolları Genel Kurul Toplantılarının katılımcı listelerine bakılması halinde ifademin doğruluğu net olarak ortaya çıkacaktır. THY boyutunda ve konumundaki başka bir şirket örnek verilse de kabulümdür.
Evet; 2006’ da bina böyle projelendirildi ve ona uygun yapıldı. Buna rağmen daha objektif ve profesyonel bir yönetim performansı ortaya konulabilirdi. Ancak, bir husus daha var ki: o da Türk Hava Yollarına atanan Yönetim Kurulu Başkanları ile Genel Müdürlerin siyasi otoriteyi temsil eden partinin Genel Başkanından daha çok partili görünmelerini sağlayacak uygulamaları sonuçlarına aldırmaksızın sürdürmeleri ve de diğer yöneticilerin, önemli bir kısmının şirketteki var oluşlarının sürekliliğini sağlamak için onlara sorgusuz sualsiz biat etmeleridir.Evet; yöneticilil zor bir sanat.
Bu durum siyasi irade ile Türk Hava Yollarının neden bu kadar iç içe olduğunu ve de “ Bayrak Taşıyıcı Havayolumuzun “ bu günkü durumunu yeterince açıklamıyor mu?
Yorumlar Tüm Yorumlar (52)