Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat’ın her yıl geleneksel hale gelen Antalya toplantılarında bol keseden para dağıtması personeli motive etmesi adına önemli bir hamle. Ama gel gör ki seçim sürecine denk gelmesi kafalarda “Seçim promosyonu mu” sorusunun oluşmasına neden oldu.
Ahmet Bolat THY’nin yönetim kurulu başkanı olduktan sonra personeli memnun etme adına zam üstüne zam vermesi ve son zam oranının açıklanmasının ardından Nisan ve Temmuz aylarına ait farklı vaatlerde bulunması yine personel adına önemli bir kazanım.
Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik buhran karşısında bir hizmet sektörü olan havacılıkta, çalışanların müşterilere güler yüzle bakmasını sağlayıcı adımlar atması nasıl karşılık bulur bilemem ama bana göre güzel bir adım.
Keşke bu adımlar her sene atılmış olsa da çalışanların hiç geçim derdi olmasaydı.
Ama geçmişte örneğini görmediğim bu hamlenin seçimle ilişkilendirilmesi de olanak dışı değil. Tabi personelden bana gelen düşünce “seçim promosyonu” şeklinde.
Öyle olmadığını umuyoruz. Lakin sormam gereken bir soru var.
Soru şu. Nisan ve Temmuz aylarından dağıtılacak ekstra primlerin sendikal bir protokole bağlanması gerekmiyor mu?
Madem her sene böyle prim dağıtılacak o halde bunu bir protokol ile sağlamlaştırın. Açıkçası Mayıs ayında yapılacak seçimler önce bir teşvik gibi duruyor. Yanlış düşünüyorsam yine beni düzeltsinler.
Bir diğer konu taşeronlarla ilgili.
Eğer taşeronları bugüne kadar düşünüyordunuz da neden seçim sürecinin başlamasına bıraktınız ve onları bir köle gibi kullanıp bugünü beklediniz. Dahası neden taşeron sistemi kullanıyorsunuz?
Vallahi neresinden bakarsanız bakın buram buram seçim kokuyor. Bu konuda beni inandırmak imkansıza yakın.
Buna da şükür diyelim o halde. Hem THY çalışanları hem de taşeronlar adına umut verici. Umarım kaşıkla verilen kepçe ile geri alınmaz.
Sunexpress’te bir garip mülakat.
Havacılık aşığı bir pilotun mülakatının nasıl yapıldığını anlatan mektubu aynen yayınlıyorum. Karar da yorum da size ait.
“Merhaba Ali Bey,
Havacılık tutkunu bir birey olarak 2019 yılında SunExpress MPL programına başvurmuştum. Sürecimin bütün aşamalarını tek solukta geçtikten sonra mülakat daveti almıştım. Ancak Mart 2020 de küresel pandemi nedeniyle süreçler askıya alındı.Kasım 2022 de süreçlerin tekrar başlamasıyla birlikte şirketin İK ile iletişime geçip sürecimin kaldığı yerden devam edip etmeyeceğini sordum ve bir ay sonra sürecin kaldığı yerden devam edeceği bilgisini aldım.Mülakat için tarih aldıktan sonra şirketin MPL süreci için anlaşmalı olduğu Sağduyu Terapi adı verilen evlilik-ilişki terapileriyle alakalı bir kurum tarafından online kişilik testi ve görüşme planlaması yapıldı.Online görüşme kurumda görevli iki terapist tarafından gerçekleştirildi. Görüşmenin ilk tanışma kısmı "Annen seni nasıl doğurmuş ?", "Sezaryen mi, normal doğum mu?", "Senin doğumunla gurur duymuşlar mı?" gibi sorularla başladı.Tavrımı koruyarak net bir şekilde cevaplarımı verdim.Yaklaşımlarının altında yatan sebep doğduğum şehir ve kendilerince ait olduğumu düşündükleri kültür olduğunu biliyordum ancak negatif bir izlenim asla edinmedim ve profesyonel olarak başka şeyleri ölçmeye yönelik sorular olduğunu düşündüm.Online görüşmeden 6 gün sonra Antalya'da mülakata gittim. Normalde 2 Kaptan, 1 İK görevlisi ve 1 Psikolog yani toplam 4 kişi tarafından gerçekleştirileceği bildirilen mülakatta toplam 2 kaptan, online görüşmeyi yapan sağduyu terapi merkezinin 2 psikoloğu ve 1 şirketin psikoloğu katıldı yani toplam 5 kişiydi ancak onun altında da bir sorun aramadım.İlk tanışma faslının hemen ardından "Evlenince yemeği kim yapar ?" sorusu geldi. Samimi bir tavırla "Ya ben ya da eşim yapar" diye cevap verdim. "Eşin yapmazsa ne yaparsın?" diye soru sorulunca yine samimi ve doğal bir şekilde "Ona örnek olurum" diye cevap verdim bu sefer "Ya bilmiyorsa?" diye sorulunca "Öğretirim ya da annem güzel yemek yapar o da öğretir" gibi doğal bir cevap verdim bunun ardından genç kadın psikolog ki bu şahıs üniversiteyi 2017 de bitirmiş bir psikolog direk sert biçimde atladı "Kadının yemek yapma zorunluluğu olduğunu kim söyledi?" diye bir tepki alınca yine aynı soğukkanlılıkla "Aslında öyle bir zorunluluk yok ancak genel olarak bir algı vardır ve üstelik kadınlar güzel yemek yapmaktan gurur duyarlar" diye bir cevap verince şirketin psikoloğu "Ben bunu üstüme alırım işte" diye yanıt verdi.
Mülakatın teknik, ingilizce, stres amaçlı roleplay kısımlarına değinmiyorum çünkü oradaki 2 kaptan tarafından mülakat esnasında dahi olumlu geri bildirimler aldım.Yaklaşık 1 saat süren mülakatın ardından değerlendirme için 5-10 dakika beklemek için dışarı çıktım ve beklenenden biraz uzun sürdü.Sonucu açıklamak için içeri çağırıldığımda "olumsuz" sonuçlandığını ve olumsuz olmasının sebebinin "ataerkil kültüre dair izler barındırmak" olduğu söylendi.Bunlar söylenirken kaptanların ikisi de "sen iyi bir first officer pilot olabilirsin şu an ancak asertiflik düzeyin daha iyi olmalı" dendi.Kaptanlar bunları söylerken bile yüz ifadeleri aslında ortada ciddi bir saçmalık olduğunu gösteriyordu.En sonunda ise ilgili terapi merkezinin erkek psikoloğu lakayıt bir tavırla "Kontenjan biraz daha fazla olsa sana da yer var aslında." dedi. En ilginç olanı ise tüm dünyada havayollarında sorulan o en klasik ve en önemli "Neden pilot olmak istiyorsun?" sorusu sorulmadı.
Yorumu konunun uzmanlarına bırakıyorum.3 yıl pandemi nedeniyle belirsiz bir bekleyişe rağmen aynı motivasyon ve tutkuyla devam ettirdiğim sürecim böyle bir biçimde sona erdi. Puzzle'ın tüm parçalarını birleştirince toplumsal kutuplaşmadan ötürü artık herkes kendinden olmayandan veya kendi gibi olmadığını düşündüklerinden her fırsatta bir intikam almaya çalışıyor sonucu çıkıyor.Toplumsal uzlaşı ve memleket bütünlüğü gibi değerleri hayatı boyunca yüreğinde taşıyan ben artık ülkenin geleceğe umutla bakamıyorum”
Pilotun yazdıklarını aynen sizlerle paylaşıyorum.
Siz de sorularda gariplik hissetmediniz mi?
Yorumlar Tüm Yorumlar (137)