Bilindiği üzere Sendikaların tüzüklerinin, yönetim ve işleyişlerinin Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasinin esaslarına aykırı olamayacağı T.C Anayasası ilkesi. (T.C Anayasa Madde 51/6 )
Sendika: İşçi sınıfının ekonomik ve toplumsal alanlardaki hak ve çıkarlarını savunan, yaşam ve çalışma koşullarını geliştirmeyi amaçlayan bir örgüt. Aslına bakarsak bu kuruluşlar çalışanların işverenler karşısında her zaman daha güçsüz bir konumda bulunması nedeni ile şekillenen bir savunma örgütü olarak da tariflenebilir. Evet; tarifler güzel ve ideali anlatan cümleler. İnsan görevi bu şekilde ifade edilen ve Anayasa ile çerçevelenen kuruluşlara ve bunların profesyonellerine güvenmez mi? Tabii güvenecektir. Bu güveni zedeleyebilmek hayli zordur.
İmkânsızı Başarmakta THY Rakip Tanımaz.
Türkiye’miz’ de ise her konunun zorunun başarıldığı malum. Çalışanların işveren tarafından işaret edilen sendikaya üye olmaları, işverenin gösterdiği adayın Sendika Başkanı seçilmesi. Sendikacılıkla siyasi eğilimin birbirine karıştırılması vb. İşte bu zorları değil, sendikacılık tarihinde görülmeyen bu imkânsızları başardı benim THY’li kardeşlerim. Sendikaların siyaset ile ilişkilerini çalışan haklarının alınmasında kolaylaştırıcı unsur olarak ilişkilendirmek yerine iktidardaki siyasi teşekkülün mensubu olmak şeklinde yorumlayan zihniyetin çoğunlukta olduğu bir kuruluşta bu konu ile ilintili hususların normal şartlarda yürütülmesinin mümkün olmadığını biz kez daha anladık.
Sendikaların Toplu İş Sözleşmesi görüşmesi yapabilmesi için yönetmeliklerle belirlenmiş olan üye sayısına ulaşarak yetki almalarının gerekli olduğu biliniyor. Bu yetkinin nasıl ve ne şartlarla ulaşılabileceği ise yine bilindiği üzere mevzuat ile belirlenmiş.
Sendikaların Açıklamaları Hem Yakıcı Hem Yıkıcı.
Çelik İş’in ve de Birleşik Metal’in Türk Hava Yolları çalışmaları ile ilgili açıklamalarını okuduk. Kim doğru söylüyor, kim doğruyu saptırıyor? Bilenler mutlak mevcut. Ancak tıpkı siyasilerimiz gibi kurumlar birbirlerine en küçültücü ifadeleri kullanarak saldırıyorlar. Bu sataşmaların sonunda ise siyasetteki gibi sendikaların bir araya gelerek koalisyon yapmaları gibi bir işbirliği ihtimali de yok. Bunların hepsinin Teknik A.Ş çalışanlarının haklarını korumak için yapıldığına inanabilmek Bana mantıklı gelmiyor. Kişisel olarak benim buna inanmam mümkün değil. Gel gelelim bu tür davranışlar genel de Türk Sendikacılığına ve Sendikacılara duyulan güveni sarsıyor desem yanlış mı olur? İnsanlar hangi kuruma, kime güveneceklerini şaşırmamalı. Hele hele kişiler ve kurumlar arasında güven duygusunun oluşmasına en fazla ihtiyaç duyulan bu ortamda.
Bir aile büyüğüm Amerika’daki öğrencilik hayatını Sendikacılık tahsili ile zenginleştirmişti. Çok seneler önce Türkiye’nin en büyük grevinde İşçi kanadında profesyonel olarak yer aldı. Bir gün rahmetli babamla konuşurken, Sendikacılık diplomasını deri kılıfına koyup “ bu ülkede bir daha sendikacılık “ yapmam dediğini anımsıyorum. Sözünde de durdu. Dün gece o aklıma geldi. Bugün THY’ de yaşanan karmaşa ile ilişkilendirdim tabii ki. Onun Sendikal kavrama güveni kalmamıştı herhalde. Kim bilir?
Japonya’ da Çalışanlar Ve Yönetim.
Japonya’da işçi ile yönetim arasındaki ilişkiler geleneksel olarak en az iki noktayla betimleniyor. İlki, işçi ile yönetim arasında, yönetimin işçiyi sadece bir maliyet unsuru olarak değil aynı zamanda firma için temel bir kaynak olarak görmesi. İkincisi işçinin de işyerini sadece bir ücret elde etme aracı olarak değil aynı zamanda yaşamın anlamını kavramanın ve yaşamın belli bir standart da devamını sağlayabilmek için yakın ilişkide bulunmasının gerektiği bir merkez olarak görmesidir. Bu anlayışın çalışanla işveren arasında sıcak bir ilişkiden öte tarafların birbirlerinin hak ve hukukuna saygı gösterme güdüsünü kuvvetlendiriyor. Bu alt yapı ve insancıl duygular üzerine kurulan sendikal yapının ne denli sağlam olacağı açık.
İnsanların İstismar Edilmesi.
Karakter sizin başınıza gelenlerle değil, onlara verdiğiniz tepkilerle oluşur.
Çoğu insan kabulü zor olan olaylara bile tepki vermezler. Sessiz kalmayı yeğlerler. Maalesef çalışma hayatımız belirli etkenler etkisi ile böyle çerçeveleniyor. Evet, karakter sükûnetle değil deneme, yanılma ve dirençle oluşuyor. Söylenilen, yapılan birçok şeyin sessizlikle karşılamanın bir meziyet veya olgunluk olduğuna artık inanmak güç. Yaşamın ağı yükü insanları iki büklüm ediyor. Hayatın bazı taşınamaz ağırlıklarını omuzlamaya mecbur olduğumuzu düşünmenin mantıklı bir tutum olduğunu düşünebiliyor musunuz? Mutlak o yükü bir ara yere koyup nefeslenmek isteyeceksiniz. Tabii ki bu arada bazılarının olgunluk olarak nitelendirdikleri sessizliğinizi istismar edenler de olacaktır. Kim bilir hepimiz yaşamımızda kaç kez iyi niyetimizin istismar edildiğini düşünmüşüzdür. Evet; aşağıdaki fıkra çok şeyi özetliyor.
Semerci Bekir Ustanın Vefatı
Köyün yaşlı semercisi Bekir Ustanın öldüğü haberi yayılır yayılmaz, köyün tüm eşekleri köy meydanında toplanarak oynamaya başlamışlar. O sırada Bekir Ustanın yaşlı ve hasta eşeği, duvara dayanmış, onları seyredermiş. Ona seslenmişler. Sahibin Bekir Usta ölmüş bu nedenle oynarız, sevinçten göbek atarız demişler.
Yaşlı eşek üç kelime ile cevaplamış hem cinslerini “ ee, ne olmuş öldüyse “ Oynayan eşeklerin içerisinde en genci artık sırtımızda yara bere olmayacak, özgür olacağız diye seslenmiş yaşlı eşeğe. Yaşlı eşeğin bu nasıl özgürlük “ sualini ise gruptan bir eşek “ semerci öldüğüne göre sırtımızda o ağırlık olmayacak, kırda bayırda serbest dolaşacağız şeklinde cevaplamış. Hasta ve yaşlı eşek zorla gülümseyerek “ matem tutacağınıza seviniyorsunuz, yarın acemi bir semerci gelir, sırtımız yaradan bereden kurtulmaz. Bekir usta hiç olmaz ise sırtımızın ölçüsünü öğrenmişti. İyisi mi siz semerciden kurtulmak yerinme eşeklikten kurtulmanın yolunu arayın. Sizler eşek kaldıkça sırtınıza semer vuracak çok kimse çıkar diyerek, eşeklerin oyununu noktalar ve onları düşünmeye iter.
Allah her konuda bizlere de doğru değerlendirme yapabilme mantığı ihsan etsin.
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)