17 Mart 2025, Pazartesi
Çetin ÖZBEY
Çetin ÖZBEY [email protected]

YAŞAMDA BUNA DİKKAT: ÖFKE GELİR GÖZ KARARIR, ÖFKE GİDER YÜZ KIZARIR.



Önce zaman zaman değil onu yönetmek bir tarafa kontrolünü bile beceremediğimiz öfkenin nasıl bir duygu olduğunu hatırlayalım isterseniz. Öfke, genellikle bir tehdit veya haksızlık algısına karşı ortaya çıkan güçlü ve hoş olmayan bir tepki duygusudur. Fizyolojik olarak, artan kalp atış hızı, kan basıncı ve adrenalin seviyeleri ile ilişkilendirilebilir. Psikolojik olarak ise, zaman zaman hayal kırıklığı, engellenme veya acı verici deneyimlere insani ama sert bir tepki olarak da görülebilir.

Ve de bu duygunun yönetimini ve kontrolünü beceremediğimiz hallerde insana nelere mâl olduğunu gerilere dönerek düşündüğümüz takdirde bun ruh halinden kaynaklanan kayıplarımızı da değerlendirmemiz mümkün olabilecektir. Sizler bunu düşüne durun, ben anlatımı sürdüreyim.

Günümüz iş dünyasında, hızlı tempolu çalışma ortamları ve yoğun stres, zaman zaman duygusal tepkileri tetikleyebilir. Özellikle haksızlığa uğrayan çalışanlar değişik duygular yaşarlar ki bu duygusal tepkilerden biride maalesef kaçınılmaz olarak öfkedir. Ve içinde bulunduğumuz bu durumda duyguları anlamak, tetikleyicilerini belirlemek, farkındalık kazanmak gibi temel unsurlar değerlendirerek kendimizi düzlüğe çıkartmamız kesinlikle mümkün olmayacaktır.

Hatırlıyorum da iş yaşamımda görev yaptığım şirkette büyük bir haksızlığa maruz kaldığımı düşündüğüm bir süreçte öfkemi kontrol edememenin kötü sonuçlarını o şirketten ayrılmamı takiben bile iş yaşamımın devamında da ağırlıklı olarak hissetmiş ve yeni iş yerimde etrafıma kontrolsüz tepkiler vermeyi sürdürmüştüm. Evet benliğimi saran öfkemi bu kuruluşa başka bir şirketten taşımış olduğumu ve bu duygunun etkilerini görev yaptığım bu şirkette de yaşamamın nedenlerinde bu şirketin patronlarının haklılıklarını / haksızlıklarını   tartmaya başlayacak kadar sakinleşmemi takiben bu konuda aklıma gelen ve bu öfkeyi yenme arzumun göstergesi olan ilk ve en etkin adımı attım. Psikiyatrik destek almak üzere bir hekime müracaat ettim. Ve de bir süre sonra dünyam renk değiştirmişti. Aldığım bu destek sırasında öğrendiğim öfke yönetimi becerileri, duygusal dengemi koruyarak hem kişisel hem de profesyonel ilişkilerimi güçlendirmeme yardımcı olmuştu. Öfkenin salt bastırılmasının değil, yapıcı bir şekilde yönlendirilmesinin gerektiğini öğrenmiştim.

Öyle veya böyle, diğer uygun olmayan, bana uygun olmayan tüm şartlara rağmen son şirketim için hedeflediğim toplamda 10 senelik çalışma süresini doldurdum. Ve 69 yaşımda tam emekli oldum. Oldum mu demem gerek, yoksa edildim mi? Galiba ikincisini kullanmam daha doğru. Aldığım desteğin büyük bir faydasını o süreçte de görmüştüm.

TARİHTEN ÖĞRENİLECEK ÇOK ŞEY VAR: Tarih, öfkesine esir olmayanların, zekâsını zamanında kullananların nasıl iz bıraktığını gösteren örneklerle dolu: Bunlardan yakın geçmişle ilgili çarpıcı bir örnek: Nelson Mandela 27 yıllık hapis hayatından sonra öfkeyle değil, uzlaşma ve diyalogla Güney Afrika'da barışı sağladı. Zekâsını, kin yerine vizyoner bir liderlik için nasıl kullandığını kayıtlarda görebilmek mümkün.

Öfke, kişilerin zaman zaman yaşadığı yaygın bir duygu. Bu durum, her zaman ciddi bir sorun olmasada, sık sık tekrar eden ve kronikleşen bir duruma dönüşüp kontrol edilemeyen bir hâl alabilir. Öfke kontrolü, öfkeli hislerinizi yönetmek, bunları olumlu bir şekilde ifade etmek ve öfkeli tepkileri önlemek için kullanılan bir dizi strateji ve tekniktir.

Bu kontrol yöntemleri, kişilerin hayatlarında karşılaştıkları zorluklar ve stres kaynakları arttığında öfke ve stresle başa çıkmak için yardımcı olabilir. Öfke, genel olarak zamanla bastırılmış olumsuz duygu ve düşüncelerin ya da ruhsal travmaların bir sonucu. Öfke kontrolsüzlüğünün altında yatan birtakım psikolojik sorunlardan bazıları aşağıdaki gibidir: Ben destek için müracaat ettiğimde “Majör Depresyon” teşhisi koymuşlardır. Majör depresyon, Depresyon, Bipolar bozukluk, TSSB (travma sonrası stres bozukluğu), DEHB (dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu), Antisosyal kişilik bozukluğu, Aralıklı patlayıcı bozukluk, Muhalif meydan

Okuyan bozukluk, Travma, panik atak, anksiyete gibi dissosiyatif bozukluklar, Uyku bozuklukları. HEPSİ SİZLERDEN UZAK OLSUN.

(*) Büyük üstat İbrahim ÖZDABAK’ a eserlerini yazımda kullanmam konusundaki müsaadeleri için teşekkürler

Zekâ, insanlık tarihi boyunca en çok övülen yeteneklerden biri olmuştur. Ancak zekânın bir amaç için doğru şekilde yönlendirilmediği sürece anlamını yitirdiği de kabulü zorunlu olan bir gerçektir. Hani keskin bıçak ustasının elinde değer kazanır derler ya. İşte o hesap. Bu nedenle asıl önemli olan, zekâya sahip olmak değil, onu doğru yerde, doğru zamanda ve doğru ve iyi niyetle kullanabilmektir.

BİR ARAÇ OLARAK AKIL: Zekâ, insana verilen bir araçtır. Tıpkı bir çekiç gibi. Çekiçle taşları kırabilir, duvar örebilir veya bir sanat eseri yontabilirsiniz. Ancak çekiçle yapılabilecek şey onu kullananın becerisiyle doğru orantılıdır. Zekâ da böyledir: Bilgi yüklemesi yapmak yetmez: Günümüzde bilgiye erişim kolay, ancak bu bilgiyi anlamlandırmak ve kullanmak zor. Örneğin, tarih boyunca pek çok filozof ve bilim insanı, sıra dışı zekâlarına rağmen fikirlerini topluma aktaramadıklarında unutulup gitmiştir.

GÜNLÜK YAŞAMDA AKLIN KULLANIMI: Zekânın yerinde kullanımı, yalnızca tarihsel figürlere özgü değildir. Gündelik hayatta da benzer prensipler geçerlidir: Günlük hayatta aklımızı ve deneyi kullanarak hayatımızı kolaylaştıran şeyler yaparız. Bu bazen bir şeyin icadı olurken bazen de bir yerin inşası olabilmektedir. İnsan başına gelen doğa ya da insani kaynaklı problemlerde aynı sorunları tekrar tekrar yaşamamak için belli önlemler alır ve bunu uygular. Yağmur evinin çatısında biriken insan bu suyun bir şekilde orada kalmaması için evlerin çatılarını buna uygun hale getirmişlerdir. Bu örnekte olduğu gibi günlük hayatta kullanılan bilgiler deney ve aklın birleşimi ile oluşmaktadır.

FELSEFE VE ETİK: Filozof Immanuel Kant, "Akıl, ahlakla birleşmediğinde tehlikeli olabilir" uyarısını yapar. Ne denli doğru bir yaklaşım olduğu yaşanmışlardan görülmüyor mu?

Kişisel Çıkar vs. Toplumsal Fayda: Zekâsını yalnızca kariyer hırsı için kullanan biri, kısa vadede başarılı olabilir. Ancak topluma katkı sunan projelerde yer almak, aklın "sorumlu bir rehber" olarak kullanılması, halinde mümkün olabilir ve kişiyi gerçek anlamda değerli kılar.

Zekâ, doğuştan gelen bir yetenek olabilir; ancak onu yerinde ve zamanında kullanmak bir beceri ve erdem işidir.

Akıl ve zekayı yerinde kullanmak, doğru zamanda doğru kararları verebilmek ve problemleri etkili bir şekilde çözebilmektir. Tarih, bilim, günlük yaşam ve felsefe bize şunu öğretir: Dünyayı değiştirenler, en zeki olanlar değil, zekâsını doğru amaçlarla yönlendirenlerdir. Bu nedenle eğitim sistemleri ve kişisel gelişim stratejileri, "bilgi depolamaktan" çok "akıl kullanma sanatını" öğretmeye odaklanmalıdır. Unutmamalıyız: Keskin bir zihin, ancak doğru hedefler için çalıştığında ışık saçabilir.

Zekânın bir hediye mi yoksa bir sorumluluk mu olduğu, onu nasıl kullandığımıza bağlıdır. Tarih, bilim ve felsefe bize şunu öğretir: Dünyayı değiştirenler, en yüksek IQ’ ya sahip olanlar değil, aklını erdemle, sabırla ve toplumsal faydayla harmanlayanlardır.

Zekânın Işığı: İlham Veren Örnekler: Marie Curie ve Bilim Aşkı: Radyumun keşfiyle Nobel Ödülü alan Curie, buluşunu ticarileştirmek yerine insanlığın hizmetine sundu. Onun zekâsı, "bilgi birikimi" değil, "bilgeliğe dönüşen bir tutkuydu".

Finansal Kararlar: Yüksek IQ' lu bir yatırımcı, karmaşık formüllere güvenerek kaybedebilir. Oysa piyasa koşullarını doğru okuyup sabırla hareket eden biri, uzun vadede kazanç sağlar. Bu durum, zekânın "hızlı sonuç" yerine "kalıcı etki" yaratmak için kullanılması gerektiğini vurgular.

İLETİŞİMDE DENGE: Zeki bir insan, tartışmalarda haklı çıkmak için kelimeleri silah gibi kullanabilir. Ancak "aklını yerinde kullanan" biri, diyaloğu çatışmaya değil, çözüme taşımak için dinleme becerisini öne çıkarır. İletişimde denge, tarafların karşılıklı olarak birbirlerini dinlemesi, anlaması ve saygı göstermesiyle kurulan uyumlu bir durumdur. Dengesizlik ise, bu unsurlardan bir veya birkaçının eksikliği veya yanlış kullanılması sonucu ortaya çıkar. İletişimde denge, iletişim enerjisinin dengede olmasını ifade eder. Denge sağlanmadığında, taraflardan biri daha az beslenebilir ve bu da iletişimin kalitesini haliyle düşürecektir.

GÜNÜMÜZ İÇİN ÇIKARIMLAR: Teknoloji ve İnsanlık: Yapay zekâ, Vb. gibi teknolojiler "araç" olarak kaldığı sürece değerlidir. Ancak kontrolsüz kullanım, insanlığı tehdit edebilir. Bunun sürekli tartışılan bir konu olduğu açık.

Zannımca içinde bulunduğumuz süreçte Eğitim Sistemleri: ve okullarımız, çocuklarımıza "test çözme becerisi" yerine "eleştirel düşünme" ve "ahlaki karar alma" yetisi kazandırmalı. Bilmem aynı görüşü paylaşıyor muyuz?

Bir nehir, yatağından taştığında yıkıcı olabilir; ancak kontrollü bir şekilde kanalize edildiğinde enerji üretir, toprağı besler. Zekâ da böyledir: Doğru yönlendirilmezse zarar verir, ancak hedefi, sabrı ve vicdanı olan bir zihin, bir zekâ dünyaya hayat verecektir.

Bireyin kendi aklını kullanması, modern yaşamın vazgeçilmez bir gerekliliğidir. Kendi düşünce süreçlerini geliştirmek, bir kişinin problem çözme yeteneklerini önemli ölçüde artırır. Bağımsız kararlar almak, bireyin özgüvenini ve içsel tatminini destekler. Kendi aklını kullanmak, kişinin karşılaştığı sorunlara yaratıcı ve etkili çözümler bulmasını sağlar, bu da kişisel ve profesyonel yaşamda başarıyı beraberinde getirir. Bu konuda “Bireysel Sorumluluk” mefhumuna dikkatinizi çekmek isterim.:

Ulu önderimiz Atatürk’ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü, aklın bilim ve halk yararına kullanılması gerektiğini hatırlatan sözlerin önde gelenlerinden biridir.

Unutmamak gerekir ki, zekâ, bir araçtır; asıl önemli olan insanların onu hangi kalple kullandıklarıdır.



Umarım cevabım sizi tatmin eder. “Evet 24 Şubat tarihli yazımda sizlere anlattığım 2000 yılının çetin Özbey’i ile bu günkü arasında bariz bir fark var. O zaman Çetin 55 yaşındaydı. Şimdi 80. Cevaba latife ile başlamak istedim. Ancak yaş almış olmak insanda birtakım değişikliklere neden oluyor. Bu da bir hakikat. Yorumu cevaplamaya arkadaşımızın notunda yer alan sıra ile gidelim. Airporthaber’ in yaşadığı engellemelerden ve 4 ila 5 kez yapılan adres değişikliklerini takiben tabii ki sitenin okur sayısında büyük bir düşme meydana geldi. Bunun aksini ifade etmek mümkün değil. Herhalde hedeflenen de buydu. Yazılarımdaki konu seçimleri ile ilgili fazla bir şey söylemek istemiyorum. Okurların hangi konulara rağbet edeceklerini tam olarak anlayabilmiş değilim. 24 Şubat tarihli “CEVAP: THY’ DEN NEDEN KOVULDUM & YUVAMDAN NASIL UĞURLANDIM. (?) başlıklı yazımın 2025 yılında köşemde yayımladığım yazılar için de en büyük okuyucu kitlesine ulaşması ve de menfi yorum almaması beni fazlası ile şaşırtmıştı.

Gelelim “Geçim kaygıma veya sitemizin bir yazarının yaşadıklarının korkusundan ötürü bir türlü eski Çetin olamamam konusuna.” Airporthaber’ den yazılar için herhangi bir ödeme almıyorum. Dolayısı ile evimin geçinmesinde sitenin bir katkısı bulunmuyor. Tabii ki sitenin bana maddiyatla ölçülemeyecek büyük   bir katkısı var. Oda, Airporthaber’ in benim yaşımda   bir emeklinin en çok ihtiyaç duyduğu “meşguliyet” konusunda bana büyük bir yaşam desteği sunmasıdır.

Yorumda bahsettiğiniz arkadaşımız için 7 kez şikâyette bulunuldu savcılığa..Soruşturmalar yapıldı. Dava konusu olanlar mevcut, uzlaşmada olanlar var. Tüm konulardan düzlüğe çıkacağından şüphem yok. Ben herhalde okurlarla paylaşmadım, 12 Eylül 2024 günü Bakırköy Savcılığına giderek hakkımda aynı konuda (THY YK. Başkanı Ahmet Bolat’a hakaret) yürütülen soruşturma ile ilgili yazılı ifademi verdim. O günden beri de hakkımda vaki olan şikâyete istinaden yürütülen soruşturma ile ilgili tarafıma bir bilgi verilmedi. Aslında soruşturma konusu olan, yazıda şikayetçi olan zatın adı bile geçmiyor. Tabii ki her durumda adaletin vereceği karara saygılı olacağız.

Gerek arkadaşımın ve gerekse benim dengemizi bozan mahkeme kararları ile sitemizin engellenmesi. İster istemez bu durumla hakkımızda yürütülen soruşturmaları ilişkilendiriyoruz. Ve de sitemizde görev yapan profesyonel arkadaşlarımız mevcut. Bizler eğitimimiz, insanlığımız ve yaşımız itibarı ile bunu dikkate alması gereken kimseleriz. En azından kendimizi öyle görüyoruz. Umarım korkumuzun ne olduğunu anlatabilmişimdir.

Airporthaber’ den ayrılmaya gelince. Tabii ki her işin bir zamanı var. Buda olacaktır. Uygun zamanı gelince bunu yapıp sektörün bazı çalışanlarını (?) mutlu edeceğim.

Bu arada değinmek isterim ki, bir yazıda menfi bir olayı nakletmek ve sakıncalarını ifade etmek için mutlaka yaşanmışın gerçekleştiği firma ismi veya bu konuda etkin olan şahsın/ şahısların kimliğini zikretmek gerekmez. Bazen yalnız olayı, yaşanmışı anlatmak yeterli olacaktır. Sonuç hakkındaki karar okuyucuya bırakılır. Okur yazıya konu olan çirkinlik veya güzelliğin sahnelendiği kurumu, bu oluşumda yer alan kişi veya kişilerin kim/ kimler olduğunu düşünerek bulacaktır. Hani sinemada bir film seyrederiz. İki saat. Film biter. Sonuçta ne oldu diye düşünürüz. Herkes filmin sonucunu kendi düşüncesine göre zihninde şekillendirir. İşte o hesap.

YAŞAMDA BUNA DİKKAT: ÖFKE GELİR GÖZ KARARIR, ÖFKE GİDER YÜZ KIZARIR.

Yorumlar

Yüz Kızarması? ~ 9 saat önce
Allah aşkına maksatlı yaptırımlarından sonra yüzü kızaran yönetici hiç gördünüz mü? Aldığımız notlar, bu sitenin yorum elbisesine sığmaz. Şimdilik 7-8 yazı olur. Bunları bir yayımcıya verip kitap haline getireceğiz.

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000