HAYATTA BAZI ŞEYLER ÇABA İLE DEĞİL, ZAMANLA DÜZELİR. Kimsenin çamurlu bir suyu elle temizlemesi mümkün değil. Ancak bir müddet sabit ve hareketsiz kalıp bekledikten sonra su durgunlaşır. Çamur dibe çöker. Bazı şeyleri zamana bırakabilseniz bu dinginlik yavaş yavaş kendiliğinden ortaya çıkacaktır.” ( * )
Evet; bazı menfi konularda insanoğlu çaresiz kalır. Buna rağmen yaşadığı kötü oluşumu düzletme gayretine girmesi belki de daha büyük sorunların doğmasına sebebiyet verir mi acaba? Gerek normal yaşamda ve gerekse iş yaşamımızda bunun birçok örneklerini görebilmek mümkün. Yöneticilerimizin hal ve harekâtını beğenmiyoruz. Sistemin toplumun bir kesitinin aleyhinde çalışmasına bilinçli olarak sebebiyet veriyorlar. Çözüm basit gibi görünüyor. Ama değil. Zira o kafaları buralara yerleştiren egemen zihniyet de başta duruyor. Netice gücümüz bunu yapmaya yetmeyecek. Bu belli. Israr edip, karşı çıkıp bağırıp çağırmanın sonucu ne olur? Bir gün eve dönüp sevdiklerinize” İşten ayrıldım “ deme durumunda kalacağınız ortada. Şimdi aranızda bu anlatımıma karşı çıkacak, “ ne yani esir mi olalım “diyecek kimseler çıkacaktır. Bana bunu yazmak, efelenmek kolay. Bana yazacağınız yorumlarla bu gösteriyi yapmanın riski yok. Ama yine de iyi düşünün. Bana kalırsa bekleyin ki suya karışmış olan çamur kendiliğinden dibe çöksün.
Gitlow’un söylediği çok doğrudur. “Yöneticiler, sorumluluğu üzerlerine almalı, kendi yarattıkları veya sürekli kıldıkları sistemlerin, problemlerin % 85’ ine yol açtığını kabul etmelidirler. Bu problemlerle ilgili olarak sistemde bir değişiklik yapılmadıkça, hiçbir şey yapılamaz. Evet, etrafımızda sistemde değişiklik yapmak isteyen bir yönetici var mı? İyi bakın. Hatta önce en tepeye bakın.
YÖNETİCİLER, ŞİRKETE KATKISI OLACAK KONULARA ZAMAN AYIRAMIYORMUŞ? Bizde “ Yöneticimiz toplantıda efendim “ diyen sekreter hanımın ne demek istediğini sağa, sola bir sorarsanız “ Yöneticim sizinle görüşmek istemiyor efendim” demek istediği sonucuna varırsınız. Bazı şirketlerde yapılan toplantıların kayıtlarına bakarsanız bu sonucun geçerli olmasında ziyade yönetici beyefendinin hakikaten kendi konusu ile ilgili veya ilgisiz sürekliye yakın bir şekilde toplantıda olduğunu görebilirsiniz. Şaşırtıcı ama bir çok şirkette benzeri bir durumun olduğu ifade ediliyor.
Epeyce önce bir makale okumuş ve konuyu geçmiş yıllarda işlemiştim.. Herhalde makale bir gazetenin IK kaynakları ekindeydi. Toplantı Çılgınlığına Son Verin “ İşte bu yazıdan bir kaç pasaj.“ Şirketlerin üst düzey yöneticilerinin büyük bölümü her gün gereksiz uzunluktaki toplantılara çok değerli saatlerinden harcıyor. Hatta sürekli toplantı yapmak bazı yöneticilerin “çalışma biçimi olmuş.” Harvard Business Manager dergisinin yaptığı araştırmaya göre, şirketlerin üst düzey yöneticileri, stratejik konulara ayda sadece üç saat zaman ayırabiliyor. Geçen yıl dünya çapında 187 şirketin ( Bunlar içinde bizimkilerin olup olmadıklarını bilemiyorum) üst düzey yöneticilerine “ üst yönetimde hangi konuları görüşüyorsunuz?” sorusu yönetilmiş. Yöneticilerin yıl boyunca 250 saatlerini toplantı halinde geçirdikleri ortaya çıkmış. Bunun 129 saati operasyonel performansı değerlendirme, akut krizleri çözme, idari ve personelle ilgili konuların görüşüldüğü toplantılar olmuş. Yöneticiler toplantılarla geçen 80 saatte de kurumsal yönetim, finans işleri, yatırımcılarla görüşme, ekip çalışmaları, hukuki işler ve hayır konuları ile ilgilenmiş.
Bu verilerden yola çıkarak bir değerlendirme yapan insan kaynakları uzmanlarına göre yöneticiler şirketin değerine doğrudan veya dolaylı etkisi olmayan konulara çok fazla zaman harcıyor. Özellikle plansız ve hazırlıksız yapılan toplantıların zaman israfı olduğu ve fazla sonuç alınamadığı anlaşılıyor.”
Etkili Toplantı Yönetimi bir disiplin ve alışkanlıklar bütünü. Eğer toplantı yöneticileri (hangi pozisyonda olurlarsa olsunlar) toplantı disiplinine önem vermezlerse, şirketlerde diğer kademede çalışanlara “ toplantı yönetimi eğitimi “ aldırmanın şirket verimliliğine bir katkısı olmayacağı açık. Önemli olan doğru alışanlıkları edinmek ve toplantılarda karar almayı hızlandıracak beceriler kazanmaktır diyor uzmanlar.
Evet; Kuruluşla ilgili stratejik konulara yalnız ayda 3 saat ayırarak yöneticiliği sürdürebilmenin mümkün olduğu belirtiliyor makalede. İş idaresinin en gelişmiş modelinin uygulandığı İngiltere’de ahval bu durumda. Diğer ülkelerde yapılacak benzeri bir araştırmanın sonucunu merak ediyorum doğrusu. Bu sonuçlar bizim saygıdeğer yöneticileri etkiler mi? Zannetmem. Başka bir deyişle bizde de durumun farklı olmadığı söyleyebilirler mi? Bilemem.
Bir de yöneticilerinin bu uzun toplantılarda zaman harcamasına rıza gösteren patronlar da var. Rıza göstermek bir yana bu nafile toplantıların organizatörü onlar. İnanılır gibi değiller. Daha sonra da alışkanlık haline dönüşüyor bu toplantılar. Hastalık yöneticilere de bulaşıyor. Daha sonra Şirket her an toplantıda.
Ve de gördüğümüz kurslarda, aldığımız eğitimlerde bize öğretilenleri düşünüyorum. Tepe yönetici günlük işlerle uğraşmamalı, ekibinin hep ileriye bakması ve onu planlaması için kafa yormalı. Yeni sistemlerin yaratımı ve mevcut sistemlerin geliştirilmesi için birlikte çalıştığı insanların ufkunu açmalı ve onları yönlendirmeli. Herhalde biz de yapılmayan / toplantılardan vakit kalmadığı için yapılamayan da budur.
Ben söylerimde, siz inanır mısınız bilmem. Çalıştığım şirketlerin birinde toplantı odasından faydalanmak için rezervasyon yapılması gerekiyordu. Bir gün bir toplu görüşme zarureti oldu. Rezervasyon yapmak istedik. Arkadaşım yanıma geldiğinde şaşkındı. Çetin, salon, salı ve Cuma günleri 09.00- 12.00 saatleri arasında önümüzdeki senenin sonuna kadar dolu. Tabii ki inanmadım. Bir ekrana, bir de gülümseyen arkadaşıma baktım. Beraberce güldük.
SİZİN KAPINIZIN ÖNÜ TEMİZ Mİ? Geçen hafta Airporthaber’e yazdığım “ Fabrika Ayarlarına dönebilir miyiz. Acaba “ başlıklı yazıma Sivil Havacılık camiasının rağbet etmediğini bir okurumuz gönderdiği yorumunda ifade etti. Üç seneye yakın bir süredir APH için yazıyorum. 144 ila 152 arası bir yazı kaleme almışım. Tabii ki her yazımın kaç kez tıklandığını görebiliyorum. Ve de hangi konuları işlediğim yazıların okunma sayısının tatminkâr veya tatminkârdan uzak olduğuna bakıyorum. Evet; söz konusu yazımın ve de benzeri konularda kaleme aldığım yazılara karşı okurların oluşacak muhtemel ilgilerini hatasıza yakın görebiliyorum. Peki; yazı yazan herkesin yüksek okunma sayısını hedefleyeceği açık olmasına rağmen okur sayısının azalacağını bile bile neden bu tür yazılar kaleme alıyorum? Bu tamamen yazı yazan insanın kişiliğinden kaynaklanan bir konu. Anlatmak zor, anlamakta bir o kadar zordur.
Evet, hangi konuları işleyen yazılar Sivil Havacılık çalışanları tarafından daha büyük ilgi ile karşılanır. İlk sırada akçeli konuları ve de çalışanların sosyal haklarını konu alan yazılar geliyor. Bunu takiben özellikle fazla miktarda çalışanı olan şirketlerin yöneticilerini eksikliklerini ortaya koyan yazılar geliyor. Şirketlerin bir ünitelerini öne çıkartan inceleme yazıları da fazla ilgi çekiyor. Ama bu tür yazılara gelen yorumlar çalışanların kendilerini, zihniyetlerini ortaya koyan satırlar oluyor. Fabrika Ayarlarına dönebilir miyiz acaba “ başlıklı yazımda bu türlerin kendileri ile ilgili birçok şey bulabilecekleri açık. Hep birlikte yöneticileri fazlası ile tenkit ediyoruz. “ Bu yazımı kim okudu, kim okumadı bilmem ama şu suali sorabiliyorum. “ Sizin kapınızın önü temiz mi? “ İnsanlar kendi eksikliklerini görmekten hoşlanmıyorlar.. Hani bir söz var ya; 'Herkes kendi kapısının önünü temizlese, kent tertemiz olur' Bu söz sizlere geçen haftaki yazı konusu ile birleştirildiği takdirde ne düşündürür bilemem?
Nedendir bilmem? Bazı yöneticiler, arandıkları zaman kendi için “ TOPLANTIDA” demesinden çok hoşlanıyor. Odasında bir kişi ile 3 dakikalık bir şey görüşen yönetici bile arandığı zaman “toplantıda” oluyor. Sanki ne kadar çok toplantı yaparsan veya ne kadar çok toplantıya iştirak edersen o kadar büyük yönetici oluyorsun veya o kadar çok çalışıyorsun. Bu hayli değişik ve bunca senede anlayamadığım bir kültür.
(* ) Bruce Lee ‘nin hayata bakışı, Daphine Morris tarafından kaleme alınmış olup Mümin Sekmanın Hayat Bilgesi kitabından alıntı yapılmıştır.
Yorumlar Tüm Yorumlar (14)