Dokuz gündür yaşadıklarımız, tüm Airporthaber çalışanlarını hem şaşırttı hem de fazlası ile üzdü. Sitemizin yayımı mahkemece durduruldu. Başka bir ifade ile sitemiz şimdilik kaydı ile kapatıldı. Herhalde bu uygulamanın yazı ve haberlerimizin doğru olmaması iddiasından başka nedeninin de olması gerek. Zira bu sonucu doğuran mevcut şikayetlerden biri olan MG’ nin şikâyeti ile ilgili olarak mahkeme 5 Haziran günü takipsizlik kararı vermişti. Diğerleri de sıra ile gelecektir. Konuya hangi pencereden bakıldıysa önce ceza veriliyor, uygulanıyor sonra hukuki kovuşturma yürütülüyor. Bunun nedeni sitemizin faaliyetini sonlandırılmasına neden olan konularda kaleme alınan yazıların THY yetkililerinin hoşuna gitmemesi. Bu konuların işlenmesinin muhataplarını mutlu etmediği gerçek
Her ne ise, hepimizin samimi görüşümüz keşke THY’ de bu tür yazacak benzeri şeyler olmasa da yazılarımızda yalnız kurumun iyilik ve güzelliklerinden bahsedebilsek. Düşündük de bunu Bay Bolat ve şürekasına ve şirketteki bilinçsiz trol yapılı yandaşlarına anlatmak imkânsız. Şaşkınlıkla okuduk Bay Bolat’ın internetteki paylaşımını. “Siteniz uygulamalarımızı tenkit etme yerine bizi methetmeyi görev addetse bunları yaşamazdınız” demenin başka bir şekli. Evet, sıkıntılar bugün varsa, yarın yoktur. Yine de mutluluğa ulaşmak için çaba ve sabır göstermek gerek.
Her ne ise bu durumda bile gülümsemeyi bırakmamak gerek. Aşağıdaki görsele bakın Bay Bolat biz Airporthaber çalışanlarına nasıl gülümsüyor. Ve de hepimizin bildiği o sözle sesleniyor. Üzülmeyin, bu da Geçer Ya Hu. Her zaman ki gibi buda bir şaka. En güleç resmini seçtim ve internetten aldığım o görsele yerleştirdim. Bay Bolat’ın başını. Sözün hikayesi mi? O da aşağıda. Her isteyen kendine bir ders çıkarabilir.
BU DA GEÇER YA HU’ NUN HİKAYESİ
Bir zamanlar bir Derviş, uzun süre yolculuk ettikten sonra, yorgun argın bir köye varmış. Köylülere yatacak yer ve yemekleri olup olmadığını sormuş.
Köylüler de “beyim biz fakiriz” deyip, Şakir’in çiftliğini göstermişler. Şakir bir sürü sığırları olan zengin bir adammış.
Dervişi misafir etmiş. Derviş güzelce yemiş, içmiş, dinlenmiş. Giderken de Şakir’e “Zenginliğinin kıymetini bil” demiş. Şakir de, “Bu dünyada her şey geçici, hiç belli olmaz, bu da geçer” demiş.
Aradan bir zaman geçmiş ve dervişin yolu yine bu köye düşmüş.
Tabii yine hemen Şakir’i sormuş. Köylüler, “Sorma Şakir geçen seneki selde bütün sığırlarını kaybetti, fakirleşti, şimdi köyün tek zengini Haddad’ın yanında çalışıyor” demiş.
Haddad’ın evi tepedeymiş, selden zarar görmeyen tek oymuş. Derviş hemen Şakir’i görmeye gitmiş. Şakir ailesiyle, Haddad’a hizmet ediyormuş artık. Dervişi yine de küçük evinde ağırlamış, ona bir tas çorba vermiş.
Derviş giderken Şakir’e üzgün olduğunu söylemiş. Şakir de “Üzülme, bu da geçer” demiş.
Aradan yıllar geçmiş ve bizim dervişin yine yolu düşmüş köye. Tabii hemen Şakir’i sormuş.
Demişler ki, “Haddad öldü her şeyi sadık hizmetkarı Şakir’e bıraktı. Şakir tepedeki büyük konakta yaşıyor artık.”
Derviş gitmiş yanına. Konakta gecelemiş, karnını doyurmuş. Gitme vakti gelince de, seni böyle iyi gördüğüme çok sevindim demiş. Şakir’in cevabı yine aynıymış: Bu da geçer... Derken yedi yıl sonra, derviş köye yola düşünce, Şakir’i görmek istemiş. Demişler ki, Şakir öldü. Mezarı da şu tepede. Üzülmüş derviş, hemen mezarını ziyarete gitmiş. Şakir’in mezar taşında, “Bu da geçer” yazıyormuş. Ölümün nesi geçecek demiş derviş, devam etmiş yoluna. Yıllar sonra bir gün dervişin yolu o tepeye düşünce, Şakir’in mezarını ziyaret etmek istemiş.
Fakat tepede ne mezar kalmış ne de taş. Bu sefer de sel tepede ne varsa götürmüş...
Biz de bu zorlu salgın günlerinden geçerken, umudu kaybettiğimizde, Şakir gibi ‘bu da geçer’ diyelim kendimize.
“Bu da geçer” diyelim birbirimize. Annemize, babamıza, kardeşimize.
Bu da geçer diyelim arkadaşlarımıza, komşulara “Bu da geçer” diyelim ki, lafımızı duysun hayat. Hayat bir geçit töreniyse, bu da geçer.
Son iki satırı tekrarlamak gerek. “Bu da geçer diyelim ki, lafımızı duysun hayat. Hayat bir geçit töreni ise bu da geçer.”
EVET, NİCELERİ GEÇTİ THY’ DEN. KİMLER GELDİ, KİMLER GEÇTİ .NELER YAŞADIK. “BU DA GEÇER YA HU.”
FENN-İ EŞCÂR (Ağaç İlmi) ve Bizim Köyün (?) Bereketli Eli.
Uzak Doğu’da ve bataklıklarda çok ama çok zor şartlar altında yetişen bir ağaçtır Moso Ağacı…Bu ağacın özelliği diğer ağaçlar gibi sıradan bir hayatının olmamasıdır. Bir bambu ağacı türü olan Moso, 50-60 cm’lik bir fidan olarak dikildikten sonra 5 yıl boyunca hiçbir büyüme, gelişme göstermez.
Ancak bu süre içinde hiçbir zaman unutmadığı bir şey vardır: 5 yıl sonra her gün 35- 40 cm büyümek, yaklaşık iki ay içinde de 30 metrelik bir boya ulaşmak.
İşte bu düşünce ile Moso ağacı her gün, bataklığın derinliklerinde kaybolan, kendisinin hayatta kalmasını sağlayacak minerallere ulaşmak için yüz metrelerce kök salmaya devam eder.
Hayatta kalmasını sağlayacak olan bu kökler aynı zamanda 5 yıl sonunda uzun bir ağaç olduğu zaman şiddetli fırtınalı günlerde onu hayata bağlayacak olup, bunlara karşı göğüs gerip her şeye rağmen dimdik ayakta kalabilecektir.
Moso ağacını bu seviyeye getiren en önemli özellikleri ise, hedefine olan bağlılığı ve inancıyla birlikte gereken bedeli zamanında ödemesi ve hiç bıkmadan usanmadan azimle ve sabırlı yoluna devam edebilmesidir.
Moso ağacının bize çok fazla mesajı var ama alıcılarımız açık ise.
Uzun yıllar azimle çalışmayı, pes etmemeyi, ayakların yere sağlam basması için köklerin sağlam olması gerekliliğini, sebat etmeyi, aceleci davranmamayı, maymun iştahlı olmamayı gibi birçok özellik mesajı veriyor bize.
MOSO AĞACI BİZİM KÖYÜN İNSANLARINA MESAJ (NASİHAT) VERE DURSUN
Peygamber Efendimiz (Sav) “Kıyamet kopsa bile, o zaman elinizde bir fidan bulunuyorsa ve onu dikmek için de bir engel yoksa derhal o fidanı dikin.” buyuruyor. Bu hadis-i şerif, ağaç dikmenin önemini net bir şekilde anlatıyor.
Bizim köyün en dini bütün, eli en bereketli insanı bu hadisi şerif’ den feyz alıp Moso ağacından daha çabuk gelişen bir insan türünün varlığını keşfedip, onu fidan misali köyün mümbit topraklarına dikmeyi görev edinmiş. Köy halkına danışsanız bu tür den olup köy toprağı ile buluşmasını takip eden saatler zarfında gelişerek yerleşimimizin sevk ve idaresini üstlenen kişilerden birine dönüşmüş kaç fidanın bulunduğunu öğrenmek sizi şaşırtacaktır. Bu durumda Moso ağacının kıskançlık duygusu hissedeceği açıktır.
Bu “eli bereketli hemşerimiz ’in” tarafından dikilen fidanlardan oluşan insanlar köye hizmet verebilmeleri için dikim sonrası çok büyük bir süratle toparlanırken (?) belirli bir tecrübeye, bilgiye sahip olarak gelişmelerinin nasıl sağladığını çözebilmemiz mümkün olmadı. Bu dikimi yapan bereketli elin fidana her türlü bilgi ve tecrübeyi bir şekilde enjekte ettiği kesindir ki normal bir insanın köy toprakları ile buluştuğu tarihten en az on sene sonra söz konusu liyakat’ a erişmiş olabileceği düşünüldüğü takdirde, bu fidanların köy toprağı ile yüz yüze geldiği ilk anda köyün sevk ve idaresinde doğrudan yer alabilmeleri her türlü izahtan varestedir.
Tabii ki bir mucit olarak kabul edilebilecek “eli bereketli “hemşerimizin bu konuda yaptığı çalışmalar bazılarınca da gözlemleniyor. Ne olur ne olmaz, aynı kampüste yetişmemiş, eğitim almamış başkaları araya kaynak yapmasın diye.
Önümüzdeki ilk seçimlerde hemşerimizin Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Başkanı olması için köyden imza toplayacağız. Düşündük de belki böyle kurtulabiliriz ondan.
SOLOMON ADASININ KIZILDERİLİ ÇALIŞANLARINI BİZİM KÖYE DAVET EDİYORUZ.
Solomon Adaları Okyanusya'da 6 büyük ve 900'den fazla küçük adadan oluşan bir ülkedir. Papua Yeni Gine'nin doğusunda ve Vanuatu'nun kuzeybatısında yer alır.
Bu adalarda yaşayan yerlilerin ilginç bir ağaç kesme yöntemi olduğunu biliyor muydunuz? Elektronik testere gibi teknolojik nimetlerden mahrum olan yerliler, baltayla kesemeyecekleri kadar kalın bir ağacı üfleyerek deviriyorlarmış. Evet, yanlış okumadınız üfleyerek. Baltayla deviremeyeceklerini düşündükleri ağacın karşısına hep birlikte dizilip bir ağızdan ağaca kötü sözler fısıldıyorlarmış. Bunu yaparken her ağacın içinde bir ruh taşıdığına inanıyorlar ve kötü sözlerin bu ruhun ağacı terk etmesini beklerlermiş. Bir süre sonra ağaç kurumaya yüz tutar ve ardından devrilirmiş.
UGH (Merhabalar) SOLOMON ADASININ SN. KIZILDERİLİ ÇALIŞANLARI,
Biz Türk’üz. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyız. Ülkemizde ağaçları üfleyerek kötü sözler söyleyerek değil , direk keserek kurutan bir milletiz. Ancak memleketimizde öyle topluluklar ve onların öyle şefleri var ki, değişik yöntemler uygulayarak insanları, çalışanlarını kurutuyor. Eğer davetimizi kabul edip bize gelirseniz sizleri onlara götürmek isteriz. Şeflerine uygulayacağınız sistem için şimdiden “nefesinize kuvvet “diyoruz. Onu üfleyerek kurutup çökertirseniz bizi ondan süratle kurtarmış olursunuz. Duacınız oluruz. Hayır derseniz isterseniz onu alıp adalarınıza Solomon’ a götürebilirsiniz. Şayet tercihiniz bu yönde olur ise lütfen çok dikkat edin. Önce bir şekilde kabilenizin en Büyük Reisini ve büyücüsünü razı edip, daha sonra kabile çalışanlarına uygulayacakları çirkin yöntemlerle sizleri, kabileniz çalışanlarını kurutup, çökertecektir.
Sizi bekliyoruz. Sağlıkla kalın.
Davet mektubu hazır. Evet, acaba mektubu göndersek Solomon Adaları’ nın Kızılderili çalışanlarını ülkemize davet etsek bizdeki kötü olan canlıları da hafiften üfleyerek devirirler mi acaba? Ha ağaç, ha insan. Fark eder mi? Etmez tabii. Onların ağaçlara uyguladığını bizimkiler insanlara uyguluyor.
Etrafımızda Solomon Adasının Kızılderili çalışanlarına o kadar fazla iş var ki, nereye geldik diye şaşırıp kalır kendi ülkelerini mumla arar adamlar.
BİLGENİN KANATLI SÖZLERİ (Huanchu Daoren)
On altıncı yüzyıl sonlarında kaleme alınan "Bilgenin Kanatlı Sözleri" yaşam boyu birikmiş bir bilgeliğin ifadesidir. Yazarın değişen bir dünyada dinginlik ve bilgeliğin gizleri üzerine tefekkürleri, Konfüçyüs düşüncesinin siyasal ve ahlaki öğretilerine uygun yetiştirilişinin, kamu hizmetlerindeki uzun süreli çalışmalarının ve altmış yaşında Taocu öğretide çıraklığa başlamasının bir uzantısıdır.
İnsanları sevmeyen kamu görevlileri, çalışanların ücretlerini çalan hırsızlardır. Öğretip de kendi öğrettiklerini uygulamayanlar, boş gevezelerdir. Kişiliğin gelişmesini gözemeden başarılı işler yapmaya özenenler olup bunun yararsızlığını göreceklerdir.
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)