Gerçekten de tam bu başlığa uygun süreçteyiz. Kim ne yapacak, bu süreç nereye evrilecek, kimler pandemi sürecinde hangi sorunlarla boğuşuyor ve kimsenin kimseden haberi olmadığı bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz.
Bu puslu havada havacılığın nasıl yol bulduğunu, sihirbazların bile hokus-pokus yaparak sergileyemeyecekleri bir oyun ile karşı karşıyayız. Öyle ki uçakların havada yol bulabildiği ve fakat uçmanın ne kadar zor olduğu bu anlar ileride ayakta kalanlar için havacılık tarihine altın harflerle, övgüler düzülmüş bir gerçek olarak yazılacaktır.
Bu sürece biz de dahiliz.
“Battı-batacak, satıldı-satılacak” sözlerini sıkça duyduğumuz bu dönemde, kimsenin elinde ne sihirli bir değnek ne de dayanacak parasının olmadığını düşünüyorum. Neresinden bakarsanız bakın pandemik sürecin en şanslısı “THY ve iştirakleridir” desek hata etmiş olamayız.
Zira, “THY’nin arkasında devlet var” sözünün garantisi “Milli Bayrak” taşıyıcısı sözünün etkisi yadırganamaz. Üstelik, Varlık Fonu gibi bir fona, ne kadar para aktardığının sır olduğu dönemlerde Varlık Fonu’nun ne kadar geri iade ettiğini de kimsenin bilmesi mümkün değil.
Keza THY, kredi bulmakta diğer şirketlerimize nazaran yine devleti arkasına alarak hızlı hareket etme kabiliyetine sahip bir kurum.
Hal böyle iken, üstüne KÇÖ gibi bir imkanı da kullanarak süreci sıyrıklarla atlatıp, “Mayıs ayına kadar paramız var” diyen yönetimin; bu beş aylık süreçte önemli kampanyalar hazırlayıp uçak yolcusunu yeniden kazanma yoluna gitmelidir.
Hijyenik tedbirleri alarak, Covid-19 belasının bulaşma riskini en aza indirerek ve durumdan vazife çıkartarak bilet fiyatlarını uçurmadan insanları uçurma gayreti sarf edilmelidir.
Bu günlerde keskin yazılar yazmamak, sarsılan havacılığın bir birliktelik içinde sarsıntıdan kurtarmanın çözüm yollarını paylaşmak, önermek daha elzem düşüncemizdendir.
Sonuç olarak şirketlerimizin faaliyetleri ne kadar fazla ise bizim o kadar kaynağımız olacaklarının bilincindeyiz.
En çok sessiz kalan ise çalışan kesim. İşte orada yürek dağlayıcı hikâyelerin yaşandığından eminim. Maaşlar düşünce yaşam standartları da yeniden revize edilmiş oldu. Alışılmış yaşam stillerinin yerini biliyorum ki “Suyum aksın, çorbam kaynasın, doğalgazım kesilmesin, taksitim ödensin, elektrik faturam ödensin, çoluğum çocuğum aç kalmasın ve işimden olmayayım” düşüncesi hakim olduğuna adım kadar eminim. Bu yönde de çokça mesaj alıyorum.
Demek ki işin kıymetini bilmek lazım, demek ki nimetlerden faydalanırken onu korumak, kollamak lazım.
Mesela Ocak ayı geldi hangi şirket ne kadar maaş zammı yapacak kimsenin ne bir bilgisi var ne de tahmini. Belki de “İşinizin kıymetini bilin” denilip zam dahi yapılmayacak. Kim bayrak açabilir ki, kim “hooop ne oluyor” deme cüretinde bulunabilir ki? Yukarıda da söylediğim gibi “azıcık aşım dertsiz başım” duygularının hakim olduğu süreçte, alternatif iş olanakları da olmayınca “sus-pus” olmak en güzeli diye düşünen çalışanlarımıza üzülmemek elde değil.
THY açısından bunları söylerken, diğer şirketlerde işler daha da zor. THY’nin siyasi bir etkileşimi olduğu için işçi çıkartmanın oldukça zor olduğunu bilmekle birlikte özel şirketlerde kimsenin gözünün yaşına bakılmayacağı gerçeğini söylemeye bile gerek yok.
Örneğin sosyal medyadan bize, özellikle bana yüklenen çok. Mesela, “Onur Air çalışanları ne halde, Atlaszedeler parasını alamadı” gibi serzeniş mesajlarını görmediğimi sananlara şunu söylerim. Sabah akşam yazabilirim ki yazmadık değil. Ama sonuca gidemedikten sonra, imkanların olmadığı bir dönemde altının dolmayacağı yazıları yazmak ne kadar etkili olabilir ki?
Ben biliyorum ki Onur Air zor durumda, ben biliyorum ki Onur Air çıkış yolu arıyor, ben biliyorum ki 1800 çalışanı olan Onur Air şirketi kurtarmanın derdi ile hemhal oluyor. Şimdi şirketi köşeye sıkıştıracak, olumsuzlukları kalem kalem yazacak bir normal zamanda değiliz. Pandemi süreci denen bir süreçten geçiyoruz ve mahşer zamanında olacağı gibi kimsenin kimseye el uzatamadığı anormal zamanları yaşıyoruz.
Mücbir sebep sayabileceğimiz bu dönemde, kime hangi sözle eleştiride bulunalım.
Hepimiz madalya takmak zorundayız. 30 yılı aşkın süredir bu sektörün nabzını tutan birisi olarak, hiç bu kadarını görmedim, en buhranlı ekonomik süreçlerde bile böylesi yaşanmadı.
Mesela Corendon için ne diyebiliriz? Dile kolay on aydır uçuş yok denecek kadar az. Uçmayan uçak para kazanır mı, kapılarına kilit vurulmuş oteller para kazanır mı? Ne diyelim arkadaşlar beni bir aydınlatın da hep beraber karar kılalım.
Yerde yatan uçaklara park parası yazıldığı bir gerçeği görmemezlikten gelemeyiz. Bu şirketlerin her birinin havalimanlarında ofisleri var. Bu ofislerin kiralarını DHMİ veya meydan işleticileri çatır çatır alıyor.
Kapatsan bir türlü açık tutsan bin bir türlü.
Hava limanı işleticilerine de söz bulamıyorum. İnmeyen uçak, kalkmayan uçak, kontuarlardan yolcu geçmeyen havalimanı, duty free’leri kapalı olan havalimanı para kazanabilir mi?
Dayanmak lazım, direnmek lazım, el ele tutuşmak lazım, elimizdeki kıymetliyi kaybetmemek lazım, küslükleri-kırgınlıkları bir kenara bırakmak lazım.
Kurtuluş savaşı verdiğimizin farkında olalım.
Hava puslu ortam sessiz ama yine vızır vızır uçakların iniş-kalkış yaptığı dönemlere az kaldığını düşünerek;
“Güzel günlere kavuşmak dileğiyle deyip” iyi haftalar diliyorum..
Yorumlar Tüm Yorumlar (90)