Bir havalimanı çalışanı apron-terminal kartını sosyal medya hesabından paylaşarak “uçak görmeyeli iki ay oldu. Çok özleniyorsun” diyerek duygularını aktarmış. Aynı duyguları benvde paylaşıp, Atatürk Havalimanı’nın önünden geçerken yaşadığım üzüntünün tarifini bile bulamadım.
Bazı mecburiyetlerin öncelikleri değiştirdiğine hepimiz şahit olduk. Corona virüsünün hiç bu kadar yıkıcı olacağına, hiç bu kadar çaresiz bırakacağına, hiç bu kadar öldürücü olacağına, hiç bu kadar ekonomileri alt üst edeceğine “rüyamda gördüm” deseler kimse inanmaz, hatta güler geçerdi.
Ama şu bir gerçek ki, hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bir damlacık virüsün karşısında dahi çaresiz kalındığını, yaşamın ne kadar anlamlı ve bir virüsün karşısında biçare kalınmasına bakıldığında yaşamın bir o kadar anlamsız olduğunu anlıyor insan.
Sosyal medya hesaplarında karşımıza özleme dair, havacılık çalışanlarının geleceğe yönelik endişelerini anlatılan hikayeler ile karşılaşıyoruz. Bunları anlamakla birlikte, dünyaya bakıp sonra da ülkemize dönüp düşünüyorum.
Bütün dünyada ekonomi çökmüşken, havacılık çökmüşken, turizm çökmüşken fazla söze gerek kalmadığını düşünmeden edemiyorum.
Kime kızalım? Corona Virüs’e mi?
Uçamayan yolcuya mı, uçmayan uçaklara mı, pilota mı, hostese mi, yakıtçıya mı, yer işletmeciye mi, havalimanı işletmecisine mi, havayolu şirketlerine mi? Kime, kime.
Kimseye kızamıyoruz ki!
Yukarıda da bahsettim.
Havacılıkla karnını doyuran, sadece havacılık aşığı olduğu için bu sektörün herhangi bir kolunda çalışan binlerce insanın tek duası “bitsin artık bu çile, bu hasret” sözlerinden ibaret.
Şu bir gerçek ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. İnsanlar bir birine vebalı gibi bakacak, cüzzamlı gibi uzak duracak. Kucaklaşmalar, sarılmalar yerini mesafeye bırakacak. Alışkanlıklarımızı tamamen değiştirip yeni bir hayat düzenine geçmiş olacağız.
Virüsün bize hatırlattığı, bize öğrettiği bir başka şey köyümüz, topraklarımız oldu. Biliyorum ki birçok aile köyüne göçtü, toprağına sarıldı. Organik yaşama geri döndü. Yapmamız gereken, yaşamamız gereken organik yaşamı yeniden keşfetmenin sebebi oldu Corona Virüs.
Bütün bunların yanında vazgeçemediklerimizden de vazgeçtiğimize şahit olmak başlı başına bir gerçek. Bugün Corona Virüs sebebi ile Atatürk Havalimanı’nda yapılan pandemi hastanesi başka bir zamanda yapılmış olsa idi Türkiye’de kızılca kıyamet kopardı. Hatta ben içim acıya acıya sessiz kaldım. Hatta ben, anılarımın, meslek hayatımın tamamına yakınının geçtiği Atatürk Havalimanı’na apar-topar hastane yapılmasına gözlerimi kapadım. “Can mı canan mı” sözü aklıma geldi. Canım kurtulacaksa, canlar kurtulacaksa “Canan”dan vazgeçmek lazım dedim.
Velhasıl, vurdu da vurdu, kırdı da kırdı, yıktı da yıktı Corona Virüs.
Marketlerde bile maskesiz dolaşamadığımız, sinirlerin tüm kılcal damarları örselediği bir dönemde en iyisi “Can” deyip ne vakit nefesimizin sona geldiğini bilemediğin bir yaşam döngüsünde sessiz kalıp, düzlüğe çıkmanın yolunu aramak, arayanlara yardımcı olmak gibi bir yükü üstlenmeliyiz.
Hepinize sağlıklı günler diliyorum.
Yorumlar Tüm Yorumlar (62)