TUIK 2016 yılında ülkemizde en son yapılan Yaşam Memnuniyeti Anketinin sonuçlarını açıkladı. Yaşam memnuniyeti araştırması bireylerin genel mutluluk algısını, toplumsal değer yargılarını, temel yaşam alanlarındaki genel memnuniyetini ve kamu hizmetlerinden memnuniyetini ölçmek, memnuniyet düzeylerinin zaman içindeki değişimini takip etmek amacıyla, 2003 yılından itibaren düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Detaylarına girmeden, Ülkemizde mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı %61,3 oldu. 18-24 yaş grubunda, en düşük mutluluk oranı ise %58,2. Kamu hizmetlerinden genel memnuniyet düzeyleri de artmış ve 78,4‘ e yükselmiş. Bireylerin %76,8’i kendi geleceklerinden umutlu olduğunu ifade etmişler. Genelde mutlu bir toplulukmuşuz demek yanlış olmayacaktır. İnanırız, inanmayız bu ayrı bir konu. Bu bilgiyi bir kenara koyalım.
OECD verilerine göre 2016’ yılında da aynen 2013’ de olduğu gibi Türkiye, 36 ülke içinde en uzun çalışan ülkeler’ arasında yine birinci. İstikrarlı bir ülkeyiz. ITUC Küresel İşçi Hakları Endeksi’ne göre ise Türkiye, ‘işçiler için dünyanın en kötü 10 ülkesi’ arasında yer alıyor. Yani çok çalışıp yeterince üretemiyoruz. Üretememekten de öte, verimli değiliz. İş- Yaşam endekslerinin tümünde de kötü durumdayız.
2013 yılında bir kitap neşredilmişti. “ İnsan Kaynaklarında Yeni Bir Pozisyon Mutluluk Müdürü”. Yanılmıyorsam İnternet de görmüştüm. D&R’ a sordum, gelmedi dediler. O anda kitabın bizim sektörün şirketleri açısından uygun bir pratik olamayacağını düşünmüştüm. Öyle ya, iş yerindeki çalışan mutluluğunun nelere bağlı olduğunu düşünebiliyordum. Kıyısından köşesinden, az da olsa bende yöneticilik yapmıştım. On iş gücünün gerektiği bir noktada 5 kişi görevlendirerek hizmeti işveren açısından daha ucuza mal ederek kotarma peşinde olan ve de allem kalem ederek personeli bir şekilde fazla çalıştıran herhangi bir işyerinde “ Mutluluk Müdürlüğü “ .( Şunu ifade etmek isterim ki yukarıdaki satırlarda yazılanların hiçbirini Defacto firması ile ilgisi yok. Zira kurumu tanımıyorum ) . Böyle bir kadro ihdas edilirse bunun İnsan Kaynaklarına bağlanacağını düşünmüş ve de aklımdan iyi tanıdığım (?) İnsan kaynakları tepe yöneticileri geçmişti. Yaşanmışlar aklıma geldi. Sanki bir kez daha yaşadım aynılarını. Neticete “ Mutluluk Müdürlüğü” komik gelmişti bana Hem de fazlası ile.
Daha sonra Hürriyet gazetesinde konu ile ilgili bir yazı neşredildiğini anımsıyorum. Defacto firması Mutluluk Müdürlüğünü kurmuş ve sistemi çalıştırıyormuş. Yazı nasıl mı sonlanmış? Son cümlesi; O formüller mutlu personel”e yeter mi? ” şeklinde noktalanmış. Ve son cümle yazarın benden farklı düşünmediğini anlatıyordu galiba.
Araştırınca insan buluyor. Daha sonra Sn. Meral Tamer’in bir yazısını buldum İnternetde. 2016 yılında kaleme almışlar. Sn. Tamer yazısında Power of Happiness Türkiye Platformunun“ İşin Sırrı Mutluluk’ başlığıyla düzenlediği, yerli ve yabancı çok sayıda konuşmacının katılımcısı olduğu tam günlük bir toplantıda önde gelen şirketlerin ( Sabancı- Eczacıbaşı ) tepelerinin çalışanların mutluluğu konusundaki görüşlerini aktarıyordu. Ve de yazının sonu: Araştırmalar gösteriyor ki mutlu çalışanların iş yaşamında daha
başarılı oldukları “ vb. bitiyordu.
Her ne ise “ Mutluluk Müdürü Defacto” isimli firmanın organizasyonunda varmış ve de bu nedenle ödül de almışlar. Geçtiğimiz hafta bir gazetenin IK ekinde nasıl bir plan ve programla çalıştıklarını ve neler yaptıklarını merak ile okudum. Firmayı aradım haliyle. Bir mağazalarına gidip merkezlerine bilgi vermeden çalışanları ile konuşmanın doğru olmadığını düşünmüştüm. İnsan Kaynakları Müdürü ile görüşmek istediğimi söyledim. Vatandaş Çetin Özbey. Bir Defacto müşterisi de olabilirdim. Not bıraktım. Defacto’ nun mutlu bir İnsan Kaynakları görevlisi mail adresimi spor olsun diye istemişti belli ki. Telefonumu vereyim dedim. Gerekmez ekrandan görüyorum cevabını aldım. Oysa ki santral numarasından aramıştım. Geri dönen olmadı. Ertesi sabah kalktım ve Defacto’ nun mağazalarından birine gittim ve orada yarım saat geçirdim. Her şeye uzun uzun bakarken göz ucuyla da sürekli çalışanları izledim. Konuşmak için bahane uydurmak gerekiyordu. Gömlek bedeni sormak için bir görevliden yardım istedim. Çok ilgiliydi. Mutlu musunuz diye sordum. Şaşırdı. Takiben, sizin Mutluluk Müdürünüz var ya, sözüm ise ona yine bir şey anlatmadı. Bilmediği kesindi. . Böyle bir suale ne cevap vermesi gerektiğini düşündü ve nihayet Allaha şükür mutluyum dedi cevaben. Mutluluğunuzda işyerinizin de payı vardı mutlak sözümü ise donuk bir ifade ile “ tabii ki” diye cevapladı. Herhalde deli olduğumu düşünmüştür. Anladığım kadarı ile Mutluluk Müdüründen ve faaliyetlerinden haberdar değildi. İkinci gittiğim mağazadaki görevli genç aynı sualimi ben şirkete yeni girdim. Mutlak bu günlerde anlatacaklardır diye cevapladı. Zeki bir delikanlı olduğu belliydi. Vereceği cevabı düşünmedi bile. Sonuç olarak onunda bu faaliyet ile ilgili bilgisi yoktu. Yarım saat mağazada dolaş ve bir şey alma. Olmazdı. Bir gömlek aldım zorunlu olarak. Göbeğimi dikkate almamışım. Dar kesimmiş aldığım gömlek. Ona zor sığdım. Defacto gözlemini bu noktada bitirdim. Hani derler ya “ Yarım Doğru, tam bir yanlıştır “ o söz geldi aklıma ve firmanın başka bir işyerine gitmeğe gerek duymadım. Mutsuz bir şekilde ayrıldım mağazadan.
En son çalıştığım iş yeri Çelebi’ de “ Çalışan memnuniyeti anketi” hiç sektirilmeden yapılırdı. İlk başta ben de inanmamıştım ama çalışanların memnuniyetsizliğinin, ilk sırasında ücrete ilişkin uygulamaların“ yer almadığı söyleniyordu. Güvendiğim 8-10 kişi ile görüştükten sonra buna zar zor inanabilmiştim. Nedenini Çelebililer bilir. Aslında bu tür anketler yapıldıktan sonra alınan sonuçlar uygulamalara aksettirilmez ise kurum çalışanlar gözünde inanılırlığını süratle yitirir.. Bu noktadan sonra iyi niyetli olsa bile yapılan hiçbir şeyin çalışanlar indinde kıymeti kalmıyor. Daha sonraları basının IK eklerinin bazılarında da Çelebi çalışanların da bu konudaki öngörülerini destekleyen anket sonuçlarından bahsedilmişti.
Bu arada yazıda konu ettiğim kitap bu gün elime ulaştı. Defacto’ da da ücret mutsuzluk nedenleri arasında altıncı 6 sırada olarak gösteriliyor. Aksiyon planına böyle geçilmiş ve süreç ana planında da ücret bu sırada yer alıyor. Defacto anketlerinde bu sonuç çıkmış demek ki.
Çalışanların gelir durumunu ve ülkemizde asgari ücret uygulamasını bir tarafa bırakırsak ve de ülkemiz çalışanlarının mutsuzluk sıralamasında gelir azlığının birinci sırada olmadığı noktasından hareket etmeyi becerebilsek bile aşağıda belirtilen menfi tespitlerin nasıl aşılacağını düşünmek gerekir. Bunun mümkün olup olmadığı ise ayrı bir konu. Dünya ülkelerinin birçoğunda yaşanan işsizlik ülkemizde de rahatsız edici boyutta. Cumhurbaşkanımızın bu konuya eğilmesi ve ilave istihdam yaratılacağı hususundaki ifadelerine rağmen özel sektörden vazgeçtik, kamu kurumlarında bile istihdamın düştüğünün açıklanması moral bozucu bir gelişme. Dünyada işçisini en fazla çalıştıran ülke olma şerefini başkalarına kaptırmıyoruz. Bulgular uzun çalışma saatlerinin kişisel sağlığa zarar verebileceğini, güvenliği tehlikeye düşürebileceğini ve stresi artırabileceğini gösteriyor OECD raporunda ifade edilen bu. Türkiye'de insanlar yılda 1855 saat çalışıyor. Bu OECD ortalaması olan 1765 saatten daha fazla. Haftada 50 saat ya da fazla çalışan işçilerin genel çalışanlar içindeki payı OECD ülkelerinde çok fazla değil. Evet; açıklaması yapılan bu verilere göre Türkiye " Çok Uzun Saat Çalışan İşçiler " sıralamasında 36 ülke arasında da ilk sırada yer alıyor. Günde uyku ve yemek dâhil "Boş Zaman ve Kişisel Bakım İçin Ayrılan Zaman" sıralamasında da 36 ülke içinde de sonuncuyuz. Türkiye'de çalışma saatlerinin kadınlar aleyhine dengesizliği açısından yapılan "Cinsiyet Eşitsizliği" sıralamasında da 32 ülke arasında sonunculuğu kimseye kaptırmamış durumdayız. Vb. vb. Tabii ki bu sonuçlar basına ülkemizin çalışanlar açısından yaşanabilir statüde görülmediği şeklinde yansıyor
Evet; çalışanlar açısından “ ücret “ çalışan memnuniyeti anketlerinin ilk sırasında yer almıyor. Peki; ilk sırada yer alan husus nedir? Ya 2 ve 3.cü sıralarda. Çalışma şartlarımı? Çalışma süreleri mi? Maliyetin aşağı çekilmesi için olması gerekenin altında istihdam yapılması mı? Çalışanlar arasında ayırım yapılıp yapılmaması mı? Sesleri duyulsun mu istiyor çalışanlar? Yoksa görüşlerine değer verilmemesi mi mutsuzluk yaratıyor? Acaba özel yaşamlarına zaman ayıramamak mı onları mutsuz kılıyor? Vb. Bunlardan biri, ikisi veya üçü mutlak anketlerin ön sıralarında yer alıyordur.
Peki; yukarıda sayılan bu konulardaki serzenişler ortadayken ve de bu konularda hiçbir iyileştirme yapılamıyorken çalışanları nasıl mutlu kılacaksınız ki? Ülkedeki mutluluk anketi sonuçları nasıl TUIK ‘in ilan ettiği şekilde çıkıyor? Malum yaşımız aldı başını gidiyor. Benim kafam fazla çalışmıyor gibi. Belki sizler daha iyi anlarsınız.
Yorumlar Tüm Yorumlar (27)