"It was the best of times, it was the worst of times,
it was the age of wisdom, it was the age of foolishness,
it was the epoch of belief, it was the epoch of incredulity,
it was the season of Light, it was the season of Darkness,
it was the spring of hope, it was the winter of despair,
we had everything before us, we had nothing before us,
we were all going direct to Heaven, we were all going direct the other way - in short,
the period was so far like the present period, that some of its noisiest authorities insisted on its being received, for good or for evil, in the superlative degree of comparison only.”
A tale of two cities – Charles Dickens
*
“İNSANA ait bazı duyguları, bilincimizin derinliğinde yaşayan baskı altındaki tavırları ifade etmek açısından Almanca'dan uygun başka dil yokmuş gibi geliyor bana. Felsefenin en edebi metinlerinin Almanca olması da işte bu nedenden olmalı. Schopenhauer'i, Nietzsche'yi, Kant'ı düşünün...
Türklerin sadece 3 kelimeyle ifade edebileceği bir duyguyu Alman filozoflar yaklaşık 700 sayfada söyleyebilirler!
Almanlar aynı zamanda sadece tek bir kelimeyle bile insana dair bir ruh halini çok güzel anlatabilirler.
"Schadenfreude" bu kelimelerden bir tanesidir.
Bu kelime, başkalarının çektiği acılardan, düştüğü kötü durumlardan zevk alma ve ona bakarak insanın kendisini iyi hissetmesi anlamına geliyor.”
Serdar Turgut
*
Başkalarının çektiği acılardan, düştüğü kötü durumlardan zevk alma ve ona bakarak insanın kendisini iyi hissetmesi, çok doğal. Duygular kolay kontrol edilemez. Onun da bir eğitimi var ve bu eğitimin adına da biraz anlayış, biraz zeka ve biraz da empati karışımı olana görgü diyoruz.
"schadenfreude", Türk halkının sıkça yaşadığı bir duygu. En çok da spor fanatiklerinin ortaya koyduğu bir tavır idi. Sonraları siyasete de girdi ve şimdi ortalık toz duman.
Havacılıkta ise böyle bir duyguyu yaşamıyoruz diyebilmek çok zor.
Ne kadar istesek de hatanın bir parçası olduğumuzu biliriz.
SMS, bizlere bu duyguyu yaşamak yerine önce yardımlaşmayı sonra da nedenlerini araştırmayı öğretir. Bunun gerçekleşmesi için de paylaşmayı öğrenmeliyiz önce.
Kök neden tanımı bunun için yapılmıştır.
Başkalarının hatalarına sevinmek yerine tespit edilen hataların nedenlerini ortadan kaldırarak tekrarını engellemek.
Kısaca duygularımızı kontrol altına almayı öğrenmek ve bunu yapabilmek için yeni bir kültür yaratmak.
Atasözlerinden yola çıkarak;
“Kol kılır, yen içinde kalır”ı aşmak için gayret göstermek ama nasıl?
Önce, “Balık baştan kokar”, bunu bilelim.
“Baş nereye giderse ayak da oraya gider”
“Bugün bana ise yarın sana” elbet olacaktır.
“Çanağa ne doğrarsan kaşığına o çıkar”
“Danışan dağı aşmış, danışmayan (-ın) yolu şaşmış”
Yine de sen “Eğri otur, doğru söyle”, ama;
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” mış.
Biz hep “Gemisini kurtaran kaptan” deriz.
Bu günlerde “Parayı veren düdüğü çalar” ama,
“Perşembenin gelişi, çarşambadan bellidir”.
“Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi; bilmez ki sorsun, bilse sorardı.”
“Gülme komşuna, gelir başına”.
Böyle bir kültür çeşitliliği içerisinde yeni bir kültür yaratmanın zorluğu meydanda.
Ortak bir tavır yaratmanın gerekliliği de ortada.
"It was the best of times, it was the worst of times,
it was the age of wisdom, it was the age of foolishness,
İyi günlerdi, en kötü günlerdi,
Bilgi çağı idi, aptallık çağı idi,
it was the epoch of belief, it was the epoch of incredulity,
it was the season of Light, it was the season of Darkness,
İnanç dönemiydi, kuşku dönemiydi,
Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi,
it was the spring of hope, it was the winter of despair,
Umudun baharı, çaresizliğin kışı idi.
1859 senesinde yayınlanmış olan “İki Şehrin Hikayesi” bu satırlarla başlar.
Orta okulda okuduğumuz bir ders kitabıydı. Ne kadar anlamıştık bilmiyorum o yaşımızda ama günümüzü en iyi anlatan bir giriş bana göre.
Onca çeşitli kültürden ortak bir kültür yaratmaya hala uğraşmaktayız.
Üstelik başarmak zorundayız da.
Ek.19 (Annex-19) öyle diyor.
Peki biz ne diyeceğiz?
Yorumlar