Haftalardır önce sivil hava trafik kontrolörleri ve ardından askeri kontrolörlerle ilgili sıralı yazılar yazdım. El altından tehditler yesek bile doğru bildiğimizi yazmaya devam ediyoruz.
Askeri kontrolörler ile ilgili yazmış olduğum yazıdan sonra inanılmaz destek aldım. Bu arada sadece askeri kontrolörler değil polis kontrolörler de olduğunu öğrendim. Sadece askeri kontrolörler değil polis kontrolörlerin de sorunları olduğunu anladım. DHMİ'nin bunlara eğitim verdiğini, SHGM'nin lisanslandırdığını ama Eurocontol tazminatından faydalanmaları için DHMİ'nin isimleri Eurocontrol'e bildirmediği bilgilerine ulaştım.
Bir kez daha anladım ki; sivil havacılık öyle Vurun THY'ye odaklı bir sektör değil. İriden ufağa koca bir sektör. Her kalemi ayrı ayrı masaya yatırılıp incelenecek tematik bir alan.
Neyse konuyu popülist yaklaşımla irdelemektense realitelerle incelemekte fayda var diye düşünüyorum.
Geçen haftaki yazımın arkasındayım. Askeri kontrolörler bir an önce lisanslandırılmalı. Resmi bir sorumluluğa kavuşturulmalılar.
Aksi halde askeri kontrolörlerin hizmet verdiği sivil uçakların indiği tüm meydanlara uçuşların durdurulması gerekir. Asker, sivil anlaşmazlığının nelere mal olduğunu anlamak için alim olmaya gerek yok.
İşte bu konuda çok ciddi iddia.
2003 yılında Diyarbakır'da düşen Türk Hava Yolları uçağının düşüşü de işte bu yüzden göz göre göre gelmiştir.
Askeriyenin elinde teknolojinin en son ürünlerinden RAPCON adlı bir cihaz var. Bu cihazın ILS'den daha iyi olduğu iddia ediliyor. THY uçağının düştüğü Diyarbakır Havalimanı'nda da bu cihazdan var. Ancak sivil uçaklara hizmet veremediği için sadece izlemekle yetiniyor askeri kontrolörler.
O dönem RAPCON'dan takip ediliyor THY uçağı. Alçak seyrettiği, kaza olma riskinin yüksek olduğu Diyarbakır Havalimanı kulesi aracılığıyla uçak uyarılıyor. RAPCON isteyip istemediği soruluyor ve "negatif" cevabı alınıyor.
Emekli hava trafik kontrolörü Zafer Yeşilgül, Diyarbakır kazası ile ilgili kaza kırım ekibinin hazırladığı raporda RAPCON'a bilinçli olarak değinilmediğini söylüyor.
Bu iddianın doğruluk derecesini öğrenmek için kaza kırım ekibinden biri ile görüşüyorum." RAPCON'u sivil havacılık kabul etmediği için rapora yazamadık. Rapor yasal olmazdı. Çok belirsizlik olurdu, karışıklık olur. Ama şunu söyleyebilirim ki RAPCON yardımı istense idi bu kaza kesinlikle olmazdı" diyor kaza kırım raporunu yazan kişilerden biri.
Dikkat edilmesi gereken husus şu. Sivil hava araçları askeri kontrolörlerden mecburen hizmet alıyor. Bu meydanlar askerin kontrolünde olduğu için başka da bir seçenek yok. Dolayısıyla burada yapılması gereken askeri kontrolörleri sistemin içine dahil etmek. Yani lisanslandırmak. İkincisi RAPCON cihazından olabildiğince etkin faydalanılabilmek. Her konuda örnek aldığınız Amerika'nın sertifiye ettiği bu cihaz neden kullanılmaz. Tamam askeri uçaklar için etkin kullanılıyor ama sivil uçaklara da pekala hizmet verebiliyor. Şunu da iddia ediyorum. Ortak kullanılan bir çok meydanda alenen olmasa bile sivil uçakların güvenliğini düşünen sorumluluk bilincindeki askeri kontrolörler RAPCON yardımı ile uçakları indiriyor.
Şimdi bir önerim var. SHGM sponsorluklarla organizasyonlar düzenleyeceğine bu tür konuların çözülmesine önderlik etsin. Sistemin tıkır tıkır çalışması için alt yapı çalışması yapsın.
Ha bu arada sponsorluk deyince aklıma şu geliverdi. İstediğiniz organizasyona sponsorluk buluyorsunuz. Hiç yere, asılsız iddialarla tutuklanan üç SHGM çalışanın adını bile ağzınıza almaya korktunuz. Bir tane ziyaretçi bile gönderemediniz. O mu gitsin bu mu gitsin tartışmalarınız arasında altı ay geçti adamların suçsuz oldukları anlaşılınca salıverildiler. Şimdi evlerine gidip şirin gözükmek için can atıyorsunuz. O sponsorluklar bal gibi avukat tutardınız. Ne demek istediğimiz dahasını da ilerleyen dönemlerde yazacağım. Neler olduğunu, SHGM'de kimler ne gibi çıkar peşinde olmak için nasıl dümenlerle arz-ı endam ettiklerini göreceksiniz.
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)