BUNU DA İNKAR ET HAYDAR BEY...
Havacılık sektörü ne kadar çırpınırsa çırpınsın, ne kadar çok yatırım yapma gayreti içinde olura olsun eski gelenekler yerini çağdaş düşünce anlayışına bırakmadığı sürece, pratik çözüme uygun yönetici olmadığı sürece gelişme sürecimize her zaman bir pranga vurulacaktır.
Hatırlarsanız Uludağ’da yapılan Hava Taksi Çalıştayı ile ilgili bir yazı yazmıştım. Bu çalıştaya gelecek olan Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı Haydar Yalçın’ın özel helikopter istediğini köşemde okuyucularımla paylaşmıştım. Ancak bizim orda olduğumuzu ve helikopterden inişi görüntüleyeceğimizden dolayı bu fikrinden vazgeçtiğini sizlerle paylaşmıştım.
Sivil Havacılık Genel Müdürü Bilal Ekşi, 7 Aralık Dünya Sivil Havacılık Günü kapsamında düzenlenen organizasyonda “Haydar’ı ben bıraktım deniz otobüsüne. Helikopter istemedi” diyerek savunma yapmıştı. Anlaşılan Bilal beyi de bu senaryonun bir parçası haline getirmiş ve helikopter isteğini akıllı bir manevra ile savuşturmuştu. Oysa bizzat kendim olmak üzere çalışma arkadaşlarım da bu konuya şahittiler ve kendilerine resim çekmemeleri konusunda organizatörler tarafından telkinde bulunulmuştu.
Bilal Ekşi’ye defalarca söyledim. Biz asla yalana kalem oynatmayız. Yalanın en büyük düşmanı da benim.
Şimdi yine bizzat kendi gözlerimle şahit olduğum bir olayı paylaşmak istiyorum.
Borajet Havayolları’nın yeni uçağının geliş serüvenini izlemek üzere geçen hafta Fransa’nın Toulouse kentine gittik. Milyonlarca dolar verilerek alınan bu uçak ülke havacılığımıza hizmet etmek ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
ısrarla desteklediği bölgesel havacılık alanında kullanılmak üzere ülkemize getiriliyor.
Bakan Yıldırım destekliyor desteklemesine
ama bazıları da köstekliyor.
Nasıl mı köstekliyor? İşte böyle…
Biliyorsunuz ülkemize yeni bir uçak getirileceği vakit Ferry Flight (Ticari olmayan uçuş. Yolcu yada kargo taşımaz) denilen bir izin alınır. Bu izin Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından verilir ve Türkiye’ye geldikten sonra gerekli yasal prosedür tamamlanarak ticari faaliyetlere başlar.
Borajet Ferry Flight uçuş izni için SHGM’ye başvuruyor. Başvuruda 23-26 Aralık 2011 tarihleri arasında Ferry uçuş yapılacağı için izin talep ediliyor.
22 Aralık tarihinde her şey tamam bütün hazırlıklar bitmiş durumda. Otelde tatlı bir heyecan var. Ertesi gün sabah erken saatlerinde yapılacak olan uçuşun heyecanı Ankara’dan gelen haberle kâbusa dönüşüyor.
Borajet elemanı “Kadir bey bir sorun var, Ferry uçuşumuzun izin yazısı imzalanmamış” diyor.
Kadir Peker yanımızda ve ne yapacağını şaşırıyor. Karşısında otorite var. Yaşadığı sıkıntıyı tahmin ediyorum ama hissettirmemeye çalışarak telefonun tuşlarına basmaya başlıyor.
Konuşmalarından anlıyoruz ki Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı Haydar Yalçın var telefonun diğer ucunda.
Soruyoruz kendisine “Nedir sorun” ser verip sır vermiyor. Ama konu anlaşılmıştır. Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü işgüzarlığı var ortada. Neymiş efendim uçuşun yapılacağı gün atılacakmış imza.
El mahkum, beklenecek sabah. O gece Kadir Peker için çile gecesi olmuş olabilir.
Sabah aydınlanmadan ATR tarafından tahsis edilen araçlar bizi almaya geliyor. Her taraf bastıran sisle birlikte zifiri karanlık.
Toulouse Blagnac Havalimanı’na vardığımızda henüz gün aydınlanmamış.
Kadir Peker, bir o yana bir bu yana sinir harbi yaşayarak Ankara’da Haydar Yalçın’ın keyfi gelip imzalayacağı uçuş iznini bekliyor.
Bir telefon, bir telefon daha. Neyse Ankara’daki personelden haber geliyor. “Haydar Bey yazıyı imzaladı.” Peki, imza yetiyor mu? Hayır, imzadan sonra permi alınması gerekiyor. İşte işin püf noktası burası. İşler uzadıkça uzuyor. Bizim uçuşta geciktikçe gecikiyor.
Bir şirkete nasıl ceza çektirilir, devletin işi nasıl savsaklanır, şirketler neden zarar eder ve neden batarlar orada anlıyorum.
Az sonra Haydar Yalçın’dan da telefon geliyor. Anlıyorum ki yazıyı imzaladığını söylüyor.
Sorular, sorular. Onlarca soru geliyor aklıma. Önce sorun yaratıp sonra çözüm üreten bir imaj sergiliyor Haydar Yalçın.
Haydar Yalçın’a şunu sormak isterim. İzin talebinde 23 Aralık dendiğine göre gece 00.00’da tarih 23 Aralık’ı göstermiyor mu? O evrak 22 Aralıkta imzalansa ne gibi sorun çıkar? Zaten izin yazısında ne zaman uçulacağı belirtilmiş. Şirketlerin işini zorlaştırmak Haydar Yalçın’a ne kazandırıyor şirketlere ne kaybettiriyor? Hiç bu soruyu kendisine sordu mu?
Haydar Yalçın’ın bu ehlikeyf tutumundan dolayı bir saat geç kalkış yapıyoruz. Biraz daha gecikilse bastıran sisten dolayı hiç kalkış yapamayabilirdik. Belki bu yazıdan sonra Borajet’e daha da eziyet edilecek. Ama ben yaşadıklarımı kaleme almak zorundaydım. Kim bilir görmediğimiz, bilmediğimiz ne eziyetler yapılıyor şirketlere.
Devletin görevi nedir? Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü sektörün devleti ise devletin görevi şirketlerin işini kolaylaştırmak, şirketlerin görevi ise devlete karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmektir.
Ancak son örnekte gördüğümüz, yaşadığımız olay “Bu mudur havacılık” dedirtecek cinsten. Bu yapı, bu işkenceci tutum sürdüğü sürece ne sektörün sorunları biter ne de Ankara’daki önce sorun üretip sonra çözüm üretmiş gibi insanlar azalır. Neşteri kim vuracak, sektörün çilesine kim son verecek ve hepsinden önemlisi Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım bunlardan haberdar mı? Meçhul…
Varın değerlendirmeyi siz yapın.
AHDE VEFA…Kim ne derse desin Tuncay Doğaner bu ülkeye havacılık anlamında damgasını vurmuş bir yöneticidir. Dün (24 Aralık Pazar) kayınpederinin cenaze töreni vardı. Baktım ki gerçekten bu sektörde vefa denen duygu sadece semt olarak algılanıyor. Tuncay Doğaner’in yanında sadece Adil Serim, Musa Alioğlu, Mehmet Erbilgin, Ali Birhan Temel ve Gamze Demirbilek ile ben vardım. Demek ki insanlık ölmüş ve ağlayanı yok. Başın sağ olsun Tuncay Kaptan..
Yorumlar Tüm Yorumlar (28)