Bu hafta birkaç konuya birden değineceğim. Malum baş döndürücü bir süreç yaşıyoruz. Dün konuştuğumuzu bugün unutulup yeni bir konuya atlıyoruz, yarın ise belli değil. Günübirlik mevzulardan asıl yapmamız gerekeni, yani çalışmayı unutuyoruz. Önemli konularımız var ve beklemeye de hiç lüksümüz yok.
Özellikle sosyal medya hesaplarımdan yazıyorum. Bu ülkenin çalışan, üreten insana ihtiyacı var. Çünkü devletin vergiye ihtiyacı var. Bizler, hayatın akışına kendimizi kaptırırsak ülkenin düşeceği durumdan hepimiz mesul oluruz.
Hep söylerim. Vatandaş, vatandaşlık görevini yapacak; devlet ise vatandaşın işini kolaylaştıracak önlemler almak zorundadır.
Gelelim konularımıza.
Siyasi iktidar, ülkenin içinde bulunduğu terörist eylemlerin ve fetö kalkışmasının ardından yaşanan ekonomik sıkıntının aşılması için bir dizi önlemleri sıralarken, devletin kasasına girecek sıcak paranın da hesaplarını yapmaya başladı.
Elbette en sıcak para, var olan varlıkları özelleştirme marifeti ile kasaya girecek paraya çevrilmesi ile olur. Bu vesile ile yüz civarında kamu kurumunun özelleştirilmesi gündeme geldi. Bu kurumlardan en gözde olanı da bana göre DHMİ.
Ancak, DHMİ'nin özelleştirilmesi mümkün değil, hatta imkansız. DHMİ'nin, seyrüsefer hizmetleri bile bu özelleştirmenin ruhuna aykırı. Türkiye'nin özelleştirilecek hava sahası yok.
Devlet Hava Meydanları İşletmesi'nin gelir getiren, İstanbul Atatürk Havalimanı, Ankara Esenboğa Havalimanı, Antalya Havalimanı,Gazipaşa Havalimanı, Bodrum Dalaman ve İzmir Adnan Menderes Havalimanı gibi hatta zarar etse bile Zafer Havalimanı özelleştirilmiş durumda.
Üçüncü havalimanı ise tamamen özel durumda. Apronuyla, terminaliyle birlikte. Velhasılı kelam DHMİ'nin özelleştirilmesi söz konusu olamaz. Başka mevzuları da var ama onlar da bizde saklı kalsın.
"Sektörün son şansı" diye yazının başlığına ek yaptım. Niye biliyor musunuz?
Şu sektörün çektiğini hiçbir sektör çekmemiştir terörden çektiği kadar. En küçük bir olumsuzluk doğrudan turizmi ve havacılığı etkiler.
Son bir yıldır yaşadıklarımız, sektöre can çekiştirecek hale geldi. Neyse ki; anlaşıldı ki bütün psiliklerin ana kaynağı fetö ve işbirlikçeleri batı dünyası.
Şükür ki, hem siyasilerin hem de Türk milletinin iradesi ile bu tehlike püskürtülmüş oldu. Birlik olduğumuzda neler yapacağımızın göstergesi olan bu durum bütün dünyaya karşı verilmiş en büyük mesajdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin ile yaptığı görüşme, sadece Rusya açısından değil dünya açısından da Türkiye'ye karşı bir yeşil ışığın yandığının işaretidir.
Rusya'nın havacılığın önünü açacak sınırları kaldırması ve uçuşları serbest bırakan tavrına Türk Sivil Havacılığı beklemeksizin cevap vermelidir.
"Kısa günün karı" sözünü unutmadan bu sezon ne koparılarsa ülkemiz için, kaybedilenleri kazanmasak da bundan sonra kaybolacakları önleme adına çok olumludur.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tüm şirketlerimizi bu konuda koordine etmeli ve komünist ülkelerde olduğu gibi kapattığı kapıları sektöre derhal ve behemehal açmalıdır. Kaybedecek hiç ama hiç vaktimiz yoktur.
Ve Orhan Birdal...
Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü ve ardından gelen milletvekili adaylığı gibi Orhan Birdal yükselişi devam ediyor. Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevine asaleten atanan Orhan Birdal, başbakan Binali Yıldırım'ın bakanlığı döneminde vekaleten müsteşar yardımcılığına getirilmişti.
Atanmış olduğu makamın yükü artık daha da ağır. Allah'ın verdiği iki göz ile ileri bakmayı bilmek en büyük zenginlik olacaktır. Biz kendisini tebrik ediyoruz.
Yorumlar Tüm Yorumlar (37)