Bakın şimdi…
Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat geçti Gaziantep’e, Zeugma Mozaik Müzesi’nde konuştu.
Ne dedi?
“Bu bölgeye 2–3 bin dolar harcayacak 1 milyon turist getireceğiz.”
Gaziantep’e.
Yanlış duymadınız, Gaziantep’e!
Turist deyince akla hâlâ Bodrum, Antalya geliyor.
Ama Bolat, denizi değil medeniyeti, plajı değil tarihi, şezlongu değil taş mozaiği anlatıyor.
Ve çok doğru yapıyor.
Çünkü Gaziantep, yalnızca kebap değil; bir medeniyet sofrasıdır.
Her lokması tarihtir.
Zeugma’nın mozaikleri sadece taş değil, insanlığın yüz bin yıllık hatırasıdır.
Ve o mozaiklerin ortasında, Türk Hava Yolları diyor ki:
“Biz bu hikâyeyi dünyaya taşıyacağız.”
Yani bu kez hedef, denize havlu atmak değil; tarihe iz bırakmak.
Ve o 1 milyon turist, Şanlıurfa’dan Gaziantep’e, Mezopotamya’nın kalbine gidecek.
Bolat diyor ki:
“İlk ekmek burada yapıldı, biz de o hikâyeyi 85 milyon yolcumuza anlatacağız.”
Kısacası, THY artık sadece uçak değil, anlam taşıyor.
Ama işte tam o sırada, bir başka ülkeden kötü bir haber geliyor.
Karadağ!
Yani Adriyatik kıyısındaki küçük ülke…
Yeniden Türk vatandaşlarına vize uygulaması başlatmış.
Bravo!
Sanki dünya çok büyümüş, sanki Türkiye’de milyonlarca kişi Karadağ’a göç edecekmiş gibi.
Biz onlara yıllardır vizesiz turizm sağlamışız.
Türk yatırımcısı gitmiş, otel açmış, para kazandırmış.
Ama onlar “bizim güvenliğimiz” diyerek kapıyı kapatmışlar.
Dostluk bu değil.
Diplomasi böyle yapılmaz.
Türk turistin cebindeki euroyu severken, pasaportuna “bekle bakalım” diyen bir ülke, güven değil, kibir üretir.
Küçük ülkeler bazen büyük laflar eder; ama tarih hep şunu göstermiştir:
Türk pasaportuna duvar ören, o duvarın altında kalır!
***
Bir diğer yanda uçağa binemeyen Reha Muhtar.
Yani bir uçuşta 1 milyon kişi yükseliyor,
bir kişi yer çekiminden kurtulamıyor.
Şimdi kimse kusura bakmasın ama,
ne kadar gazeteci olursanız olun, kural herkes içindir.
Uçağa binerken “ben kimim biliyor musun” dönemi bitmiştir.
O dönemin pist ışıkları sönmüştür.
Türk Hava Yolları açıkça söyledi:
“Uçuş güvenliği, insan onuru, ekip disiplini…”
Bu üç kelime, gökyüzünün anayasasıdır.
Ve kim olursa olsun,
hakaret etti mi, çizgiyi aşmış olur. Net.
Kural demek, ceza demek değildir.
Kural, güven demektir.
Bir yolcunun agresifliği, diğer 200 yolcunun huzurunu bozar.
Ve unutmayın:
Gökyüzü büyük bir özgürlüktür
ama özgürlüğün de bir disiplini vardır.
O disiplini koruyan herkes uçar,
diğerleri maalesef kara listede kalır.
***
Biri Türkiye’yi tanıtmak için dünyaya kanat açıyor,
biri Türk’e kapı kapatıyor,
biri bu sistemin ayakta kalması için canla çalışıyor.
İşte bu üç tablo, bugünün Türkiye’si.
Bir taraf üretirken, bir taraf sınır çekiyor;
ama gökyüzü hep bizim kalıyor.
Gökyüzüne uçmak vizelerle değil, vizyonla olur.
Serdar Başağaoğlu
Yorumlar