Duygulara tercüman olmak için yazılan bir yazı olacak bu haftaki düşüncelerimin satırlara yansıması. Son 12-13 yılın korkulanını yaşamamıza ramak kaldı. Bu sezon şirketlerin üzerine karabasan gibi çöken bir yıl olacak ve ciddi daralmalar yaşayacağız. İşte bu yüzden;
Devlet büyüklerimize önemli görevler düşüyor. Hemen açıkça söylemem gerekirse DHMİ, bu görevin odak noktalarından birisi. Nasıl mı? İzah edelim.
Övünüyoruz, gururlanıyoruz, göğsümüzü gere gere anlatıyoruz. Neyi anlatıyoruz? Dünyanın en büyük havalimanlarından birine sahip olacağımızı haykırıyoruz. Ve diyoruz ki “Türkiye bu projesi ile kıskanılıyor”.
Evet doğru. Ben de buna katılıyorum. Umarım daha da büyüklerini yaparız.
Amma velakin içimizdeki korlaşmış volkanın patlamasını konuşmuyoruz, konuşamıyoruz ve belki de konuşturulmuyoruz.
Geçtiğimiz hafta havacılık sektöründen önemli bir yönetici ile yemek yerken anlattıklarından ürperiyorum, korkuyorum, yakalamış olduğumuz havacılık ivmesini kaybedeceğimiz endişesine kapılıyorum.
Haklı gerekçeler söyleyerek korkularımı kabusa çevirecek doneler gösteriyor.
Türkiye ekonomisinde önemli yer tutan havacılık sektöründe 2016 yılında facia yaşanabilir. Turizmin yerlerde süründüğünü sağır sultanın bile bildiği bu dönemde, olumlu konuşmak imkansızlığa doğru gidiyor. Konuşsak, konuşsak ancak olumlama konuşabiliriz. Yani iyi konuşarak iyi olmasını umarız.
Gelelim sadede. Biliyorum ki bütün şirketler sinekten yağ çıkartmaya çalışıyor. Harıl harıl yeni pazarlar araştırıyorlar. Rusya ve terör kaynaklı turizm darbesinin en önemli ayağı olan havayolu şirketlerinin bana göre en büyük derdi; ülkeye turist getirmek değil kendilerini ayakta tutacak yolcuyu bulup taşımak.
İktidarın açıkladığı iki yıl geri ödemesiz kredi kullanım hakkı bile onların derdine derman olacak bir çözüm olmadığını biliyorlar. Çözüm olmasa bile nefes aldıracak kredi alternatifi, geleceğini göremeyen şirketlerimizi ayakta tutması dileğinden fazlasını söyleyemiyorum.
Oysa sistemli bir çalışmanın en azından iç hatlarda destekleyici çözümler üretmenin yolu aranmalı. Örneğin az uçuş yapılan meydanlarda konma konaklama ücretleri “kriz bitti” denilene dek alınmayabilinir. Yer hizmeti veren şirketler sadece bir veya iki şirketin kısıtlı uçuşuna hizmet verecekleri için yatırım maliyetlerini çıkarırcasına fahiş fiyatla hizmet vermelerinin önü kesilerek DHMİ’nin doğrudan yer hizmeti verebilecek bir sistemin yolunu araması gerekir.
Örneğin Iğdır havalimanı günde kaç uçuş alıyor? İki tane. Yer hizmeti verecek firma belli. Tek olmasından kaynaklı fiyat özgürlüğü var. Veya Cengiz Topel Havalimanı. Buralarda DHMİ çözüm üretmeli. Bu meydanlarda ücret alınmamalı.
Zonguldak Havalimanı da buna bir örnektir. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, iç hat uçuşu için yeni bir açıklama yaparak Zonguldaklılara müjde verdi. Oysa, Binali Bey’in müjdesinden çok Zonguldaklıların uçağa sahip çıkmaları gerekiyor.
Uzun sözün kısası şirketlere destek verecek çözümler bulunmaz ise sürekli cepten yiyen şirketlerin batmaması imkansız.
Şirketlerin batmasının yanında işsizler ordusu da yeniden hortlayacak.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve DHMİ “Şapka düştü kel göründü” hesabı davranarak baş başa verip çözümün adresi olmalılar.
Kısa süre sonra açıklanacak zararları hep birlikte göreceğiz. Borsaya kota olmayan şirketlerin zarar açıklama zorunluluğu olmasa bile, şirketler ile yaptığımız görüşmeler neticesinde anlıyoruz ki; dipsiz kuyuya düşmek üzereler.
Bu yüzden, batışlara izin vermemek için çözüm arayışlarını “sen-ben” demeden sürdürüp karara bağlamalı.
Bu yaz çok sıcak geçecek.
Yorumlar Tüm Yorumlar (26)