KÖTÜLÜK NEDİR? Kötülük, insanlık tarihinin en eski ve en tartışmalı, en karanlık ve en karmaşık kavramlarından biridir. Felsefeden dine, psikolojiden sosyolojiye kadar pek çok alanda tanımlanmaya, anlaşılmaya ve açıklanmaya çalışılmıştır. Temelde, "zarar verme niyeti taşıyan eylem veya düşünce" olarak özetlenebilecek bu kavram, insanın doğasında var olan bir gerçeklik mi yoksa sonradan öğrenilen bir davranış biçimi mi? Bu soru, binlerce yıldır zihinleri meşgul etmektedir.
Antik çağlardan beri filozoflar, kötülüğün kaynağını anlamaya çalışmıştır. Platon, kötülüğün "bilgisizlikten" doğduğunu savunurken, Augustinus onu "Tanrı'dan uzaklaşma" olarak tanımlamıştır. Doğu felsefelerinde ise kötülük, düalist sistemlerde (örneğin Zerdüştlük ‘teki Ahura Mazda ve Angra Mainyu) iyilikle dengelenen bir güç olarak ele alınır. Modern dönemde Nietzsche, kötülüğün insanın güç istencindeki çarpıklıklardan doğduğunu iddia ederken, Hannah Arendt "kötülüğün sıradanlığı" kavramıyla Nazi subayı Adolf Eichmann örneğinde olduğu gibi kötülüğün bürokratik ve rutin bir hal alabileceğini vurgulamıştır.
Evet, İyilik ve sevgi gibi, insan doğasının bir parçası olan kötülük, insan yaşamında farklı şekillerde ve farklı boyutlarda kendini gösterirken bazen bireysel eylemlerde, bazen toplumsal sistemlerde, bazen de içsel bir mücadelede karşımıza çıkıyor. Sonuç olarak o gün. Bugün yaşamın her kesitinde bizlerle birlikte.
DİNLER VE MİTOLOJİLERDE KÖTÜLÜK: Kültürler, kötülüğü genellikle somut figürlerle temsil etmiştir: Hristiyanlık ‘ta Şeytan, İslam'da İblis, Yunan mitolojisinde Prometheus’u cezalandıran Zeus’un gazabı... Bu figürler, insanın ahlaki zaaflarını ve sınırlarını sembolize eder. Öte yandan, bazı inanışlarda kötülük, insanın özgür iradesinin bir sonucudur. Örneğin, Hristiyan teolojisinde "İlk Günah" kavramı, insanın iyiyi ve kötüyü seçme yetisiyle ilişkilendirilir.
KÖTÜLÜĞÜN KAYNAKLARI Kötülüğün nedenleri, felsefecilerden psikologlara, sosyologlardan din adamlarına kadar pek çok düşünür tarafından incelenmiştir. Ancak, kesin bir cevap bulmak zordur. Kötülüğün kaynakları arasında şunlar sayılabilir:
Bireysel Faktörler: Empati eksikliği, Narsizm, Psikopati, Öfke ve nefret, Travmatik deneyimler
Toplumsal Faktörler: Eşitsizlik, Adaletsizlik, Savaş ve şiddet, Önyargılar ve ayrımcılık, Kültürel normlar
İdeolojik Faktörler: Fanatizm, Aşırı milliyetçilik, Irkçılık, Dini bağnazlık Vb.
KÖTÜLÜĞÜN DEĞİŞİK YÜZLERİ: Kötülük, farklı şekillerde kendini gösterir.
Fiziksel Kötülük: Şiddet, İşkence, Cinayet, Savaş
Psikolojik Kötülük: Manipülasyon, İftira, Zorbalık, İhanet
Sistemsel Kötülük: Ayrımcılık, Sömürü, Zulüm, Soykırım
PSİKOLOJİDE KÖTÜLÜK: İNSAN NEDEN ZARAR VERİR? Stanley Milgram'ın itaat deneyleri ve Philip Zimbardo'nun Stanford Hapishane Deneyi, sıradan insanların otorite baskısı veya rol gereklilikleri altında nasıl acımasızlaşabildiğini gösterdi. Günümüzde "karanlık üçlü" (narsisizm, Makyavelizm, psikopati) gibi kişilik özellikleri, kötülüğün bireysel temellerini araştırır.
TOPLUMSAL KÖTÜLÜK: SAVAŞLAR, SOYKIRIMLAR VE SİSTEMİK ŞİDDET: Kötülük yalnızca bireysel değil, kolektif bir fenomendir. Tarih, insanlığa karşı işlenen suçlarla doludur: Holokost, Ruanda Soykırımı, Kolomb öncesi Amerika’nın yağmalanması... Bu olaylar, "grup dinamikleri," "öteki" korkusu ve ideolojik manipülasyonun kötülüğü nasıl meşrulaştırdığını gösterir. Ayrıca, modern kapitalizmdeki sömürü düzeni veya eko kırım gibi yapısal kötülükler, sistemsel şiddetin güncel örnekleridir.
KÖTÜLÜĞE KARŞI DİRENİŞ: İYİLİĞİN GÜCÜ Ancak insanlık, kötülükle mücadelede her zaman umut ışığı bulmuştur. Empati, dayanışma ve etik bilinç, kötülüğün panzehirleri olarak görülür. Victor Frankl, Auschwitz’de yaşadığı travmayı "İnsanın Anlam Arayışı" eserinde anlatarak, en karanlık koşullarda bile anlam bulmanın mümkün olduğunu kanıtlamıştır. Gandi, Mandela ve Malala gibi figürler, şiddetsiz direnişin kötülüğü nasıl alt edebileceğini göstermiştir.
KÖTÜLÜKLE YÜZLEŞMEK NASIL OLUR? Kötülükle mücadele etmek hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir sorumluluktur.
Bireysel düzeyde Ne Yapmak Gerekir? Empati geliştirmek, öz farkındalık kazanmak, şiddetten uzak durmak, Adaletli olmak
Toplumsal Düzeyde: Ne yapmak Gerekir? Eğitim, yasal düzenlemeler, Sivil toplum kuruluşları ve Medya’nın bu konuda yapması gereken önemli görevleri vardır.
SONUÇ: KÖTÜLÜĞÜ ANLAMAK, ONU YENMEK İÇİN İLK ADIMDIR: Kötülük, insanlığın aynasıdır. Onu yok saymak yerine, kökenlerini ve tezahürlerini anlamak, gelecekteki trajedileri önlemenin anahtarı olabilir. Unutmamak gerekir ki, iyilik ve kötülük arasındaki mücadele yalnızca dış dünyada değil, her birimizin içinde sürer. Kötülük, insanlığın karanlık bir gerçeğidir. Ancak, bu gerçekle yüzleşmek ve mücadele etmek, daha iyi bir dünya yaratmak için gereklidir. İnsanlık, ancak iyilik ve sevgiyle kötülüğün üstesinden gelebilir.
İnsan doğası insanların doğal olarak sahip oldukları söylenen düşünme, hissetme ve hareket etme biçimleri de dahil olmak üzere temel eğilimleri ve özellikleri ifade eden bir kavramdır. Bu terim genellikle insanlığın özünü veya insan olmanın 'ne anlama geldiğini' belirtmek için de kullanılır.
İnsanı tanımak hayli zordur. İnsan doğasının gelişimini anlayabilmek de bir o kadar zor. Jean Jacques Rousseau (1712-1778) Platon, (MÖ 424-423 / MÖ 348-347) Aristotales (MÖ 384 MÖ 322) dönemlerinde insan ve insan doğası ile ilgili görüşlerini tartışmaya açan büyük düşünürler olup günümüzde bile bu tür konulara ilişkin münazaralarda söz konusu bilgelerin düşüncelerine ağırlıklı olarak yer verilmekte ve konuya ilişkin çalışmalara ışık tutmaktadır.
Adı geçen büyük düşünürlerden biri insanın doğuştan masum olduğunu ve kötülüğün, uygarlığın ve mülkiyetin getirdiği yapay kurallardan kaynaklandığını savunur. Ancak bir insan, toplumun gözleminden kurtulursa, Rousseau'ya göre bile kişisel çıkarlarını önceliklendirebilir.
Kimse görmezse bir şey olmaz: Yakalanma korkusunun olmadığı bir dünyada insanlar, genellikle kendi çıkarlarını maksimize etmeye yönelir. Ancak burada önemli bir nokta daha vardır: Bu "kötülük", sadece zarar verme değil, aynı zamanda "başkalarının zarar görmesine kayıtsız kalma" şeklinde de tezahür edebilir. Maalesef bu yaygın bir tutum. Günlük hayatta bile, örneğin, anonim bir sosyal medya platformunda insanların hakaret etmeye veya yalan yaymaya daha meyilli olduğunu görebiliriz.
Kötülük Doğuştan Geliyorsa, İyilik Öğrenilerek gelişir mi? Eğer insan doğası gereği kötülüğe yatkınsa, iyilik bir öğrenme sürecinin ürünü müdür? Çocuklukta başlayan sosyalizasyon süreci, bireylerin ahlaki değerleri ve empatiyi öğrenmesini sağlar. Ancak bu öğrenme her zaman ideal sonuçlar doğurmaz. Aile, eğitim ve toplumsal normlar, bireyin içindeki "iyilik tohumlarını" yeşertebileceği gibi, bunları bastırabilir de.
Bu noktada Aristoteles'in erdem etiği devreye girer: Erdem, tekrar ve alışkanlık yoluyla geliştirilir. Yani iyilik, bir anlamda "insanın kaslarını çalıştırması" gibidir. İyiliği ne kadar çok pratiğe dökersek, içselleştirme olasılığımız o kadar artar. Ancak burada kritik bir soru belirir: İyiliği öğrenmeye ne kadar açık bir insan, karanlık tarafıyla yüzleşip bunu aşabilecek mi?
Empati duygusunun henüz tam olarak gelişmemiş olması, bireylerin başkalarının hislerini göz ardı ederek kendi güçlerini test etmesine yol açabilir. Doğası gereği “bencil” ve “kendini koruma” odaklı olan insan, bu eğilimini kontrol etmeyi zamanla öğrenir. Ancak zorbalık, bu kontrol mekanizmasının eksikliği ya da sosyal destek eksikliği nedeniyle daha da belirginleşebilir. Peki kötülük yapmak çok fazla haz verirken, iyilik neden insanı bu kadar mutlu etmez
Kötülük bu kadar haz verirken nasıl erdemli oluruz? Kötülük ile mücadele etmek için önce onu anlamalıyız. Machiavelli gibi düşünürler kötülüğü bir strateji olarak görse de, erdemli bir insan, bu stratejinin sonuçlarını sorgular ve daha yüksek bir etik anlayışı benimseyebilir. “Amaç, araçları haklı çıkarır mı?” sorusunu daima akılda tutmak, erdemli bir yaşam sürdürmenin anahtarıdır. Benim Machiavelli hayranlığımın temel sebebi kötülüğü insanın ihtiyacı olduğunda kullanması gerektiğini Prens kitabında işlevsel bir şekilde anlatmasıydı.
İyi ve erdemli olmak için elimizde Aristoteles’in Erdem Etiği el kitabı var. Erdemin alışkanlı geliştiğini savu ''İyi bir insan olmak, bir anlık bir karar değil, sürekli bir çabadır.'' der. Küçük iyiliklerle başlayarak erdemi hayatımızın bir parçası haline getirebiliriz. Her gün bir başkasına yardım etmek, bir yanlışı düzeltmek ya da sadece çevremize daha duyarlı olmak, erdem yolunda atılabilecek adımlardır. Bu adımlar bizi en iyi ve erdemli olma yolunda bir fener görevi görebilir
Konuyu Kaleme alan Evrim Ağacı Blog Yazarının Görüşü: Bu konuda bence insan gerçekten doğası gereği kötüdür. Kötü olması da durumsaldır. Hayatta kalmak için yapılan davranışları düşündüğümüzde kötü olmaya ihtiyacı da vardır. Fakat kötü olmak ya da iyi olmak kişinin seçimidir. Çıkarlarımızı maksimize etmek hepimizin öncelidir ki bence akıllı bir insanın önceli olmalıdır. İyi olmak aslında çıkarlarımızı maksimize edip kendimizi güvenli bir konuma getirdikten sonra yaptıklarımız ile ölçülebilir.
Yani maddi ve manevi olarak hayattan herhangi bir alacağınız yokken insanlara yardım etmek iyi olmaya iyi bir örnek olabilir. Ben insanların birazda her şey iyiyken aşırı açgözlü olduklarından dolayı kötülüğün bu kadar yaygın olduğunu düşünenlerdenim. Erdemli olmak felsefe, psikoloji ve ahlak ile öğrenilip geliştirilebilir. Hepimizin iyi olmayı alışkanlık haline getirdiğimiz bir dünyada yeri geldiğinde de kötü olarak eminim kötülerde yenilebilir.
(*) Kötülüğün anatomisi: Esinlenmeden öte: Evrim Ağacı
(**) Karikatür kullanımı için Sn. İbrahim Özdabak’ a teşekkürler ve sözel kısımdaki değişiklik için özürlerimle.
Yorumlar