Bir keresinde Japon meslektaşım Öğretmen Yamamoto'ya sormuştum:
- Japonya'da Öğretmenler Günü'nü ne zaman ve nasıl kutluyorsunuz?
Sorum karşısında şaşırarak cevap verdi:
- Bizim Öğretmenler Günü diye bir kutlamamız yok.
Cevabını duyunca ona inanıp inanmayacağımı bilemedim. “Gelişmiş bir ekonomiye, bilime ve teknolojiye sahip bir ülke neden öğretmenlere ve onların çalışmalarına bu kadar saygı göstermiyor?” diye merak ettim.
Bir gün iş çıkışı Yamamoto beni evine davet etti. Okuldan uzakta oturduğu için metroya bindik. Akşam iş çıkış saatinde metro vagonları kalabalıktı. Bir köşeye sıkışmayı başardım ve korkuluklara sıkıca tutunarak ayakta durdum. Birden yanımda oturan yaşlı bir adam bana yerini teklif etti. Yaşlı adamın bu saygılı davranışını anlayamadığım için teklifini kabul edemedim ama ısrar etti ve oturmak zorunda kaldım.
Metrodan çıktıktan sonra Yamamoto'dan benden yaşlı bu adamın davranışını açıklamasını istedim. Yamamoto gülümsedi ve benim öğretmen rozetimi gösterip şöyle dedi:
- Bu yaşlı adam öğretmen rozetini gördü ve statünüze duyduğu saygının bir işareti olarak sana yerini verdi.
Yamamoto Öğretmen'i ilk kez ziyaret ettiğim için elim boş gitmekten rahatsızlık duydum ve bir hediye almaya karar verdim. Düşüncelerimi Yamamoto’ya açtım ve ileride öğretmenler için indirimli fiyatlarla ürün alabileceğimiz bir mağaza olduğunu söyleyerek beni yönlendirdi.
Bir kez daha duygularıma hâkim olamadım:
- Bu indirimler sadece öğretmenler için mi? diye sordum.
Sözlerimi doğrulayan Yamamoto şöyle dedi:
- Japonya'da öğretmenlik en saygın meslekdir ve öğretmen en saygın kişidir. Japon girişimciler, öğretmenler mağazalarını ziyaret ettiğinde çok mutlu olurlar; bunu bir onur olarak görürler.
Japonya'da bulunduğum süre boyunca Japon halkının öğretmenlere ne kadar derin bir saygı duyduğunu defalarca gördüm. Metroda, özel mağazalarda onlar için ayrı koltuklar var ve öğretmenler hiçbir ulaşım aracında bilet kuyruğunda beklemiyor.
Hayatlarının her günü bir kutlama gibi geçerken Japon öğretmenler neden özel bir güne ihtiyaç duysunlar?
Bu hikayeyi tekrar anlatırken, toplumumuzun öğretmenlere karşı böyle bir saygı seviyesine ulaşmasını ve öğretmenlerin bu kadar yüksek bir unvana layık olmasını yürekten diliyorum!"
Öğretmenim, adınız önünde saygıyla eğiliyor ve bundan gurur duyuyorum.
Mustafa Kemal Atatürk, Latin harflerinin kabul edildiği tarihlerde millete okuma yazma öğretmek üzere kara tahta başına geçerek kendi halkının öğretmenliğini yapmıştır. Başöğretmen görevi ile seyahate çıkan Atatürk, Tekirdağ, Çanakkale, Maydos, Karadeniz şehirleri ile Orta Anadolu’yu dolaşarak okullarda, meydanlarda, kahvelerde yeni Türk harflerini halka öğretmiştir. “Başöğretmen” unvanını kabul ettiği gün olan “24 Kasım”, Türk öğretmenleri için özel bir armağan olmuştur. Millî Eğitim Bakanlığı bu tarihi “Öğretmenler Günü” olarak ilan etmiştir.
"Öğretmenler; Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcilerini, sizler yetiştireceksiniz ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır."
"Cumhuriyet sizden "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" nesiller ister. Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır."
"Öğretmenler! Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir."
"Dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır."
SunExpress’in kuruluşu sırasında Dispatcher yetiştirmek için mesleki kitapçıklar yazdığımı duyan ve mesleğimi bana öğreten rahmetli Erol Tanır hocam, beni ilk tebrik edendi. Sözleri ise şuydu: “Biliyor musun Servet, 30 seneden beri bu konuda hiç kitap yazılmamıştı, seni kutlarım.”
Bilgisayarlı Uçuş Planı dönemi başlamış ve SITA’nın Londra Middlesex’de ki kursuna ilk giden de ben olmuştum. Hatta Esenboğa’da meslektaşlarıma bu kursu vermiş, sertifikalarını dağıtırken bana Hocalık edip lisans almamı sağlayan Erol Tanır “Öğrencisinin elinden sertifika almak herkese nasip olmaz.!” diyerek beni mahcup etmişti. Öğretmenlik böyle bir şey işte.!
Çalışma yaşantım bittiğinde bildiklerimi, ülkemizde eksik olan ve daha önce yazılmamış konularda kitap yazma hevesim artık zamanımın bolluğu ile orantılı idi ve ben bu fırsatı değerlendirdim. Şu an 10 kitabım internette ve bedava. Nedeni ise bilgi toplamaya büyüklerimin odalarındaki çöp kutularından yabancı dergi toplayarak kendimi geliştirmeye çalışmam idi. O dönemde bilgi çok önemliydi ve herkes bilgiyi kendine saklardı. Ben ise bu zorlukları kimse yaşamasın diye uğraşıyorum. Bu uğraşıda öğretmenlerimin katkılarını inkar edemem. Üniversitede eğitim verdiğim senelerde yine aynı arzu ve çaba ile dersler verdim. Ne de olsa o devirde ICAO Lisans sahibi olarak ders veren rahmetli Gürbüz Aydemir ve bir de ben vardık öğretmenliği iliklerine kadar yaşayan. İş yaşantımda bir başarım varsa bunu da öğretmenlerime borçluyum.
Öğretmenim, adınız önünde saygıyla eğiliyor ve bundan gurur duyuyorum.
Yorumlar