21 Nisan 2025, Pazartesi
Serdar BAŞAĞAOĞLU
Serdar BAŞAĞAOĞLU [email protected]

PİYES

Bu hafta yine gündem yoğun. İstanbul Havalimanı’nın 3’lü bağımsız pist operasyonları, Boeing’in iptal edilen siparişleri, TCG Volkan’ın Maldivlere verilmesi, Cemil Acar’ın durumu, KKTC’nin yalnız bırakılması, Avrupa’ya vizesiz seyahat rüyamız ve meşhur AJET.

Boeing’le başlayalım.

Dünyanın en büyük uçak üreticisi Amerikalı Boeing, Çin'den yediği tokatla sarsıldı. 179 uçaklık sipariş dondu. Uçak parçası bile alınmayacak artık…

Peki Boeing’i yakan bu karara en çok kim seviniyor?

Avrupalı Airbus.

Ve C919 ile Çin…

Çin’in ayrıca bir de dev uçak üreticileri için ürettiği parçalar var.

Erken davranabilirsek Çin’in ürettiği parçalar için tedarikçi olabiliriz.

TCG Volkan

Biz ne yapıyoruz?

Biz... TCG Volkan hücumbotunu Maldivler’e hibe ediyoruz.

Evet, yanlış okumadınız.

Peki neden Kıbrıs’a değil?

Bizim “yavru vatan” Maldivler mi oldu?

Dağıtacak çok mu gemimiz var?

Madem öyle üst üste darbe yiyen Kıbrıs’ a verilsin.

Maraş’ı açtık diye kıyamet kopartan Avrupa’ya bir “deniz gücü” bile göstermiyoruz.

Neden Maldivler?

Niye?

Çünkü öyle uygun görülmüş.

Nereden? Kimden?

Sorma. Cevap alamazsın.

Sahnenin arkasında neler oluyor?

İstanbul Havalimanı’ndan Üç Uçak Eş Zamanlı Kalkış Yaptı

İstanbul Havalimanı işletmesi İGA üzerine düşeni layığı ile yapmış. En ufak detaylar bile düşünülmüş. Tören muazzamdı.

Avrupa’nın ilk Eşzamanlı Üçlü Bağımsız Pist Operasyonu başladı.

Emeği geçenlere sonsuz teşekkürler. Hem bu ana tanık olmak, hem de bu gururu yaşamak son derece güzeldi.

ANCAK;

İstanbul Havalimanı’nda aynı anda üç uçağın iniş kalkış yaptığı törende Ulaştırma Bakanı’ndan THY Başkanı’na, DHMİ’den SHGM’ye, herkes oradaydı.

Peki kim yoktu?

Pegasus Yoktu.

Pegasus’un “Cumhuriyet” uçağı yoktu.
AJet yoktu.

Bayrak taşıyıcımız THY vardı da… Havalimanı hepimizin değil miydi?

Gönül isterdi ki; Üçlü pist operasyonunda bir uçak milli gururumuz Türk Hava Yolları’nın, Bir uçağımız Pegasus’un Cumhuriyet Uçağı, Bir uçağımızda Ajet’in olsun… Bunu Ulaştırma Bakanlığı ya da DHMİ neden düşünmedi acaba?

AJet demişken…

Soruyoruz haftalardır.

Basın müşavirliği sus pus.

Yoklar.

AJet, ihaleleri kime veriyorsunuz?

Tur İstanbul projesi gerçekten sorgusuz sualsiz bir şirkete mi gidiyor?

Adrese teslim işler mi dönüyor?

Kime soralım?

Kiminle konuşalım?

Bize değil belki ama, bu halka ve yatırımcılara cevap borçlusunuz.

Basın müşavirliği hâlâ uykuda.

Çünkü bu ülkede “piyes” sahnede oynanıyor.

Perde arkasında kim bilir hangi gerçekler kaçırılıyor.

Burası Şam değil, burası Türkiye. Bu piyeste figüran değil, soru soran olacağız.

O yüzden: Şeffaf olun. Konuşun. Cevap verin.

Şam deyince güldüm. Bu arada yolunuz açık olsun…

Bir de Avrupa Birliği meselesi var...

Schengen, Suudi Arabistan’a açılıyor.

Evet, petrolüyle gündemden düşmeyen Suud vatandaşları, AB ülkelerine vizesiz gidecek.

Peki biz?

Biz hâlâ biometrik sıradayız.

Hâlâ evrak topluyoruz.

Hâlâ pasaport için bankada para biriktiriyoruz.

Hâlâ red yiyoruz.

Hani çok yakın bir zamanda Avrupa’ya vizesiz seyahat ediyorduk?

Ömrümüz bitti halen göremedik.

Hangi bahara kaldı bu iş?

Türk Devletleri Teşkilatı?

12 milyar Euro için KKTC’ye sırtını döndü.

Evet, dost bildiklerimiz, AB ile yatırım anlaşması yaparken, BM’nin 541 ve 550 sayılı kararlarını kabul etti.

Yani resmen KKTC’yi tanımadıklarını taahhüt ettiler.

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar’ın ne hissettiğini gayet iyi anlayabiliyorum.

Göstermelik bir milli birlik varmış gibi…

İşte piyes burada başlıyor.

Sahne ışıkları güzel.
 

Dekor parlak.

Ama perde arkasında ne oluyor?

Türkiye bu duruma neden sessiz kalıyor?

KKTC neden yalnız bırakılıyor?

Sahi, hangi sahnedeyiz biz?

Oyuncu muyuz, seyirci mi?

Yoksa…

Figüran mıyız?

Kasada Adalet Olsun!

Cemil Acar…

Bir dönem Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nin tepesinde oturan bir bürokrat…

Yani bu milletin vergisiyle, bu milletin hava sahasını yöneten bir “memur”.

Yani aslında bizim memurumuz.

Ama işte, bazen memur koltuğu gökten inme zannediliyor.

Bazen devletin makam odaları, şahsi banka şubesi gibi görülüyor.

Ve bazen… O koltuklar boşalınca kasa da boşalıyor. Ama nedense devletin kasası değil!

160 milyon TL!
Yazıyla: Yüz altmış trilyon eski parayla!

Ne çıktı biliyor musunuz?
Bir memurun evindeki kasasından…
26 kilo altın, 1 milyon 320 bin dolar, 121 bin euro.
Damat kasası gibi…
Ama burada damat yok, damardan sistem var!

Üstelik evde ikinci bir kasa daha var.
Yatak odasındaki dolabın arkasına gizlenmiş!
CİMER'e gelen ihbar nokta atışı:

“Markası şu, yeri burası.”

Polis eve gidiyor, kasayı buluyor.

Ama ne hikmetse, evin diğer yarısı "farklı daire numarası" olduğu için arama kararı geçerli değil.

Sonra ne oluyor?
Acar’ın “boşandığı” eşi çarşafa sarılı kasayı alıp evden elini kolunu sallaya sallaya çıkıyor!

Boşanmışlar mıdır gerçekten?

Ne tesadüf ki soruşturmanın başlamasından hemen sonra.
Ne ilginç ki mal paylaşımı protokolü de “çok hızlı” yapılmış.
Ne enteresan ki, avukat devreye girince polis hiçbir şey yapamıyor.
Ve ne acı ki, devletin polisi, devletin kasasını bir çarşafın içinde seyre dalıyor!

Şimdi sıkı durun.
Cemil Acar emekli olmuş.
Ne zaman mı?
Soruşturmanın başladığı tarihten hemen sonra!
Yani tam da “kendi talebiyle”!
Yani tam da klasik “bürokratik sıyrılma” planıyla.

Peki, bu adam yalnız mıydı?

Hiç sanmam! Bu adam DHMİ’de kimlerin dönemlerinde bu kadar yükseldi?
 

160 milyon TL’yi yalnız başına bir “tasarrufçu memur” biriktiremez.

Tek başına da bu kadar cesaret edemez!

Altın günü değil bu!

Kira geliriyle falan açıklanamaz!

Bu kadar “hızlı yükseliş” ancak üst düzey bir rüzgarla olur.

Ve DHMİ'nin içinden geçen her isim, bu serveti en az bizim kadar merak etmelidir.

Şimdi MASAK işin içinde, bilirkişi atandı.
Kripto cüzdanlar aranıyor, yurtdışı hesaplar didikleniyor.

Ama mesele sadece para değil…

Bu kadar para nerede döndü?
Bu kadar ihale kimlere verildi?
Bu kadar rahatlığı kim sağladı?

Çünkü mesele sadece Cemil Acar değil…

Bu sadece bir kasa değil sevgili okurlar…
Bu kasa açıldıkça, çürümüşlük dökülecek.

Bu ülkede bir memurun kasasından 26 kilo altın çıkıyorsa…
Ve o memur hâlâ sadece “şüpheli” statüsündeyse…
Biz o memurun değil, o sistemi kuran zihniyetin vicdanında sorgulanmalıyız!

Umarım millete ait olan son kuruşuna kadar alınır.

Bu milletin nefesi artık boğazında kaldı.

Açın şu kasaları da içine biraz da adalet koyun!

Serdar BAŞAĞAOĞLU

[email protected]

PİYES

Yorumlar

HSS A.Ş. ~ 4 saat önce
Hava trafikçilerin DHMİ'den ayrılmak istemelerinin en büyük nedeni bu yozlaşmış sistemden kurtulmak istemeleridir. Son dönemde C Acar 100'lerce yeni müdür atadı(ücreti mukabilinde). Bu müdürlerin hepsi bir anda ATC'lerin sicil amiri konumuna geldi. Havacılık bilmezler, Hava trafik emniyetini önemsenezler, ne düzgün bir tahsil ne bir yabancı dil. Tek bildikleri üst yönetime yalakalık. Havalimanlarında ATC'ler bu adamlara laf anlatmaktan, iş öğretmekten kendi işlerini yapamaz hâle geldiler.

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000