Türkiye yeni bir seçim dönemine daha girdi. Adaylar her zamanki gibi peş peşe vaatlerini sıralamaya başladı. Ancak seçim sebebiyle yüzbinlerce çalışanı olan havacılık sektörü yine es geçiliyor.
Haftalardır ATC konusunu kaleme aldım. Haklı duruşlarını kamuoyuyla paylaşmaya çalıştım. Ancak geçtiğimiz hafta yaşanan gelişme sonrası hüsrana uğradım. Lakin durum seçim sonrasında değerlendirilecekmiş. Neden? Seçimle bu durumun ne ilgisi var? Maliye bu olaya neden karşı çıkıyor? Hep yazdık çizdik. Bu para devletin kasasından çıkmayacak. O halde neden bekletilmeye çalışılıyor?
Yine duyumlarım arasında korkunç iddialar var. Sanıyorum seçim sonrası bir şekilde ATC’ler hak ettiklerini alamayacakları gibi elleri kolları da bağlanmış olacak… Hakikaten yazık. Kurum yetkilileri acaba neden personelinin arkasında durmuyor? Umurunuzda mı değil? Yoksa istikamet çoktan belirlendi mi? Benden sonrası tufan?
Yine aynı kurumla ile ilgili başka bir saçmalığa gelelim. DHMİ elindeki meydanlarda bazı gruplandırmalar yapmış. Ve bu gruplandırmalar sonucunda da ihale şartnameleri ve bir fiyat listesi hazırlamış. Hazırlamış ama tam fiyasko. Örneğin Sinop ile Samsun meydanı aynı kategoride. Şu anda Sinop’a günde bir sefer var, Samsun’a 15. Eee durum böyleyken, servis ihalesi, taksi ihalesi, reklam alanı ücretleri veya yer kiraları nasıl aynı olabiliyor? Sinop’ta geçtiğimiz haftaya kadar ihaleye giren olmadığı için millet havalimanından şehir merkezine gitmekte zorlanıyordu. Allah’tan Sinop’ta olaya anında müdahale edecek ve çözüm yaratan personeliniz var.
Meydanlardaki bu sınıflandırma tekrar ele alınmalı. Vatandaşın bir kahve içip dinleneceği alan olmalı. Hizmet sağlanırken istihdam da göz önünde bulundurulmalı.
Gelelim deprem gerçeğine. 6 Şubat depremlerinin yıl dönümündeyiz. On binlerce canımız gitti. Havayolu şirketlerimiz, sektörün önde gelen şirketleri ellerinden geleni yaptı. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabırlar dilerim. Deprem sonrası seferber olan sektörümüzü de kutlarım. Ancak aynı acıların yaşanmaması için neler yapılıyor buna bakmak lazım.
Geçen hafta yazdığım Erzincan kule gibi başka depreme dayanıksız kule var mı bilemiyorum. Depreme dayanıksız havalimanımız var mı bunu da öğrenmek zor. Bu sebeple yöneticilerden beklentim, testi yapılmamış meydan bırakmayarak sonuçları kamuoyu ile paylaşmalarıdır. Ayrıca Erzincan meydanda personelin ne kadar süre depreme dayanıksız kulede hizmet verdiği de açıklamalı. İhmali olanlar içinde gereği yapılmalı. Can bu can!!!
F-16
F-35 programına tekrar giriyoruz, yanında F-16 alıyoruz, bu bir zafer diye alkış tutan sözde gazetecileri hepimiz görüyoruz. Aklını kiraya vermiş bu kişilere bazı hatırlatmalarda bulunmakta yarar var. Tabi içlerinde bir nebze vatan sevgisi kalmışsa…
Tarih 6 Ekim 1996. Balıkesir Meydandan rutin eğitim uçuşu için havalanan iki Türk F-16’sı, Ege Denizinde Yunan Hava Kuvvetleri’nin F-4 savaş uçaklarımızı taciz etmesi üzerine bölgeye yönlendirildi.
Yunan uçakları ile it dalaşına giren uçaklarımızdan biri füze ile vuruldu. Olay hiçbir zaman açıkça anlatılmasa da dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Ahmet Çörekçi, üsse dönen Yunan uçaklarının birinde füze eksiği olduğunu belirterek, uçağımızın Yunan savaş uçağı tarafından vurulduğunu doğruladı. Sonuç itibariyle Öğretmen Pilot Yüzbaşı Nail ERDOĞAN şehit oldu.
Şehidimizin kemiklerini daha fazla sızlatmayın!
Ancak sözde gazeteciler yine olayın üstüne gitmedi. Pilotumuzu şehit eden Yunan Hava Kuvvetleri pilotunun devreleri THY’de işe girdi yine sesleri çıkmadı. ABD parasını ödediğimiz F-35’leri Yunanistan’a veriyor yine sesleri çıkmadı. Neymiş F-16 alıyormuşuz, bu bir zafermiş.
Yunanistan bazı adalar için Türklere kapıda vize uygulaması başlatıyormuş, bu da bir zafermiş. Yahu o adaların kontrolü neden bizde değil diye neden sormuyorsunuz?
ABD ile Yunanistan bölgede aşırı derecede askeri yığınak yapıyor, neden umursamıyorsunuz? Uçağımızın düşürülmesi savaş sebebiyken neden kulağınızın üstüne yattınız? Rus uçağının düşürülmesi sonrası olanları sanıyorum herkes hatırlıyordur. Aradan dokuz yıl geçti halen vize serbestisi bile yeniden açılmadı. Aklını kiraya, elini bankamatiğe kaptırmış sözde gazetecilerimiz, bu ülkeye daha fazla ihanet etmeyin!
İGA’DA HUZURSUZLUK
Geçtiğimiz hafta İstanbul Havalimanı’nda gerçekleştirilen yıl sonu değerlendirme toplantısına katıldım. İGA’daki “Süre” sıkıntısına bir yenisini daha ekledik. Taksi süresi, yürüme süresi derken bir de toplantı süresi çıktı. Saat 10:30’da başlaması gereken toplantı 11:10’da başladı. Bunu bile organize edemiyorsanız ne diyeyim. Vakit sıkıntısı yok demek ki! Zaten hazır olan sorulara hazır cevaplarla karşılık verildi. Soru cevap kısmında da birkaç soru ancak kabul edildi. Halbuki sorulacak o kadar soru vardı ki…
Bunlardan en önemlisi personel memnuniyeti konusuydu. Toplantının gerçekleştiği 1 Şubat günü hesaplara yatan maaşlardan hiç kimse memnun değildi. Bir şekilde hak edene hak ettiği değer verilmezse şirketin karlılığı elbette artar. Ne promosyon ne prim ne de başka bir hakları yok. İğneden ipliğe her şeye yeniden değerleme oranlarında zam gelirken güvenliğin silah taşıma ücretinde bile iyileştirme yok. Bu maaşlarla bu ekonomik şartlarda geçinmenin yolu yok. Yeni bir kölelik sistemi oluşturulmaya çalışılsa da sanal bir sendika gibi çalışan bizler, bu konuların takipçisi olmaya devam edeceğiz.
SERDAR BAŞAĞAOĞLU
Yorumlar Tüm Yorumlar (86)