Acılar taze, gözyaşları henüz kurumadı. Bu hafta bu köşede benden beklenen yazıyı yazmayacağım. Yaşanmaz olsaydı o kara gün diyorum sadece. Hatalar elbette var. Ama bu hataların yazılma günü değil. Zamanı geldiğinde yazacağım.
Avrupa temsilcimiz ile hızlı haberleşmenin nimetlerinden biri olan MSN ile görüşüyoruz. 25 Şubat 2009 sabahı temsilcimiz giriyor MSN’ye “Günaydın” dedikten sonra “Var mı herhangi bir durum” diyorum. “Var Ali Bey” diyor ve ekliyor “THY uçağı radardan kayboldu. Az önce büyük bir gürültü duydum” diyor. Temsilcimizin evi Schiphol Havalimanı’nın hemen yanında. Arkadaşımız “Haber çok taze teyit etmeye çalışıyorum ama sanırım uçak düştü” diyor. “Radardan kayboldu” sözleriyle AirportHaber ile Airport TV’de tüm ekibimizi alarma geçiriyorum.
Ve kara haber…
“Uçak düştü Ali bey” sözleri yazılıyor klavyeden. Kahroluyorum ama yapacak bir şey yok. Kara haberi bütün Türkiye’ye duyurmak zorunda kalıyoruz.
Bu hafta kaza sonrası yaşananları gazeteci gözü ile değil, insani boyutta değerlendirmek istiyorum. Türk Hava Yolları uçağının kaza yapmasının ardından yapmış olduğumuz yayınlarda objektif olup sansasyonelliğe kaçmamaya özen gösterdik.
Bu haberleri yazan bir gazetecinin psikolojisini hiç düşündünüz mü? Hayır, kimse bunu düşünemez…
Sadece yazılanları okursunuz ya da gösterilenleri izleyip dinlersiniz. İşinize geleni alkışlarsınız işinize gelmeyeni eleştirirsiniz. Yani, olumlu ya da olumsuz mutlaka taraf olursunuz. Ama işte biz gazeteciler tarafsız olmak zorundayız. Gördüklerimizi, duyduklarımızı, emin olduklarımızı, doğrulattıklarımızı, belgelendirdiklerimizi yazarız.
Kaza günü ve sonrası profesyonelliğimiz gereği işimizi yapıp kamuoyunu bilgilendirmek için tüm ekipçe çaba harcadık.
Tarifsiz acıların en büyüğünü yakınlarını kaybedenler hisseder. Aynı oranda olmasa bile THY camiası ve havacılık camiası da bu acıyı yüreklerinde hissettiler bundan eminim. Muhabir arkadaşım Mehmet Genç’in THY Genel Müdürlüğü önünde yapılan törende duyduğu sözleri bana aktardığında tüylerim diken diken oldu. Pilot Murat Sezer’in biricik kızı “Babam yine yatıya mı gidiyor” demesi yürek dağlayıcı sözler.
Bu acılar THY önünde gözyaşı olup sel gibi akarken, birilerinin “Oh ben demedim mi” dediğini duyar gibiyim. Kimden mi bahsediyorum? Hava-İş Sendikası Başkanı Atilay Ayçin’den bahsediyorum. Sen nasıl kalp taşıyorsun Atilay Ağa. “THY önündeki törene tepki olsun diye gitmedim” deme cüretinde bulunuyorsun. Sen yöneticilere tepki gösterebilirsin, sen THY’de yanlış olduğunu söyleyebilirsin ama sen o şehitlere saygı duymak zorundasın. Sen o dudaklarını kapatan bıyıklarının altında kim bilir neler mırıldanıyordun.
Sözde THY çalışanlarının haklarını savunan Atilay Ayçin kazanın üzerinden iki gün geçtikten sonra basının karşısına geçiyor. Dikkatlice izliyorum Airport TV’den. Ayçin’de Airport TV’yi izliyor. Bir yandan basın toplantısı yapıyor diğer yandan gözü bizim TV’de. Ayçin, yine aynı tarzda hiç değişmemiş. Yüreğinde kum tanesi kadar acı yok. “Yine kaza olacak” diye felaket tellallığı yaptı. Bu acının üzerine bunlar söylenir mi? THY çalışanları bu söylemlerinizi elbet bir gün hatırlayacaktır.
Şimdi gelelim kendi duygularımıza. Ben geçen hafta yazdığım yazımın sonuna şöyle demiştim. “Allah Kalbinizi Yıkasın” Bunu neden söylemiştim? Yaşadığım olayların birikimi olarak söylemiştim. Kime söylemiştim? Temel Kotil’e. Son zamanlarda THY yöneticilerinde bir kibirlilik, bir kindarlık, bir dünyayı ben yarattım havası görüyordum. İşte bundan dolayı demiştim “Allah Kalbinizi Yıkasın” diye. Sayın Kotil’e bir kez daha şöyle seslenmek istiyorum. Dünyanın tek gerçeği var. O da herkes bir gün mutlaka ölecek.
Dolu başak eğik durur Sayın Kotil, boş başak dik durur. Diklenmeyin, siz mütevazi olun hep eğik durun. Bu kaza belki de sizlere yaradandan bir uyarıdır. Acısını yakınlarını kaybedenler kadar hissetmeseniz bile bu uyarıyı dikkate alın.
Tüm şehitlerimize ALLAH’tan rahmet, ailelerine de sabır diliyorum.
Yorumlar