“Küresel” kavramı, küresel ekonomi, küresel kültür vs. toplum mühendislerinin emsalsiz çalışmaları ile kafamıza kazınırken;
Küresel ölçekte yayınlanan televizyon yarışmalarında, ekip arkadaşını satmanın kazanç getirdiği oyunlar almış başını gidiyorken;
Dünya televizyonlarında evlilik programlarında adayların “bireysel garanti” arayışları ön plana çıkmışken;
Topaç çevirme, yağ satarım-bal satarım oyunlarının yerini toplum bilincini yok eden kişisel bilgisayar oyunları almışken;
Baba-oğul, ana-kız aynı dili konuşup, büyükler deneyimlerini sonraki kuşaklara aktarmasın diye kavramlar ve sözceler ile oynanıp nesiller birbirinden koparılıyorken;
Üretmeden tüketmenin, borç üzerine kurulu ekonomiler sayesinde geri dönüşü olmayan bir hızla artarken;
Tarih kavramını boz ki, hem yatay hem de dikey olarak asimetriler yaratarak tarih algılanamasın, değişik tarihlerde yaşanmış olayları aynı zaman diliminde olmuş gibi anlatarak zaman mefhumu kalmasın, böylece zamanda sınırsızlık beyni dağıtsın, geçmişe ait şoklar yaratarak kazanılmış değerler yok edilsin diye uğraşılırken;
Ortak değerlerimizin olup olmadığı bile tartışılıp, değersizliğin eşsiz örnekleri her gün bize allanıp-pullanıp servis edilirken;
Millet kavramından milliyetçilik çıkarılmaya çalışılırken;
Bilgi, ufacık parçalara ayrılıp, parçalar birbiriyle buluşamasın ve gerçek görünmesin diye internet kullanılırken;
Adalet ve Futbol gibi aynı cümlede asla kullanılması olası olmayan iki olgunun, aynı sorunları eşgüdüm içerisinde sergilerken bile düşünmenin akla zarar olduğu örneklenirken;
Ülkemiz üniversitelerinde ICAO lisansı için öngörülen dersler, ICAO lisansı sahibi olmadan her üniversite mezunu asistan, mühendis, doktor, doçent, Prof. vs.. ile öğretilebilen bir “bilim dalı” haline gelmişken;
ICAO gereklerini yerine getirmenin sadece yazılanı yapar gibi görünmekten ibaretmiş gibi davranıyorken;
Gelişen teknoloji karşısında vasıfsız işçi üreten bu eğitim sistemine müdahale edecek güçlü bir kurum ve/veya kuruluşun doğmasını mevcut statüko, gerçeğin görülmesini engellerken;
Bu gibi düşünceleri aklınızdan çıkarın.!
Rahmetli gazeteci, sanat tarihçi, filolog, öykü ve oyun yazarı Haldun TANER'in dediği gibi;
"Düşünen kafalara zararlı fikirler üşüşür. Büyükler her şeyi bizden daha iyi düşünür."
Bakın size anlatacağım, hiç de güzel bir örnek değil.
Kendini bilmez biri çıkmış diyor ki;
“CRM eğitim kalitesi ve metodolojisi önemli ölçüde değişkendir.
Deneysel olmak zorundadır.
Eğitime katılanlar, kendilerine söylendiği ya da yapmaya zorlandıkları hissine kapılmadan, kendi tavır ve davranışlarını değiştirmeye kendileri karar vermelidirler.
Bu olguyu yaratacak olan da CRM öğretmenidir.
Ondaki öğretme yeteneğinin, deneyimlerin süzgecinden geçmiş, bilimle olgunlaşmış, paylaşılan bir kavram olduğunun algılanması ile başarıya ulaşır.
Asıl anahtar bu sözcedir.
"Paylaşmak".
Paylaşırken biliniyor ki, değerler, inançlar, bakış açıları, tabular, davranış ve tavırlar, kökten etkilenecek ve neredeyse yeni bir "kişilik" oluşacaktır.
Bu nedenle CRM öğretmeni, katılımcıların bu konuda kendi kararlarını vermede hem örnek hem de yardımcı olma görevini ince çizgilerde dolaşarak yerine getirmek zorunda olduğunun bilincinde olacak.
Bunun tek yönlü bir eğitimle, yani sadece "anlatarak" gerçekleşmeyeceğini bilecek.
Çünkü konu sadece "ne, nasıl ve neden" den oluşmuyor.
Katılımcıların kendi deneyimlerinden de yola çıkarak paylaşılanlardan ders almaları ve denemeleri gerekmekte.”
Bireysellik küresel olarak işlenirken, “biz” kavramı kişilerin belleklerinden silinirken, kalkıp 25-30 sene boyunca bireysellik ile yetişmiş dimağlara (Arapça; beyin, bilinç, zihin) biz kavramını öğretmeye çalışmak, ne kadar zor farkında mısınız?
Üstelik CRM, sadece havacılıkta kullanılmıyor. Tıpda, denizcilikte, eğitimde velhasıl (Arapça; kısaca) her insani olayda mevcut.
Yeni Dünya Düzeni’nde toplumsal anlayış yerine bireysellik ön plana çıktığında, teknoloji daha insan yerine makine koyma seviyesine (Arapça; düzey) gelmediği için sorunlar baş gösterdi.
Toplumsal olarak değil ama mesleki guruplar olarak “biz” kavramına gerek duyuldu.
Kitlelerin bir bölümünün bu kavramı öğrenmesinde sakınca yok. Yok da, birikimler söz konusu olunca, öğretmekte zor oluyor, öğrenmek de.
Söz konusu olan değerler, inançlar, bakış açıları, tabular, davranış ve tavırlar.
Bizi biz yapan unsurlar olmayınca tabansız bir kavrama dönüşüyor “biz”.
Ama “biz”im en iyi yapmakla öğündüğümüz şey ise “gibi” yapmak.
Buna batılılar “Kamelyonesk” yaklaşım diyor. (Fransızca caméléon; bukalemun)
Halbuki;
“Sende bir bilgi var. Bende bir bilgi var.
Ben sana bir bilgi verirsem,
Sen bana bir bilgi verirsen,
Sende iki bilgi,
Bende de iki bilgi olur.”
Konfüçyus” (Çinli filozof: MÖ 551 - MÖ 479)
Paylaşma ancak bu kadar güzel anlatılabilir.
Sanırım biz bu kavramı sorun etmeyecek ve gibi yaparak üstesinden geleceğiz.
Not:
Tüm çeviriler TDK dan alıntıdır.
Ubuntu, Xhosa dilinde (Güney Afrika Cumhuriyeti'nin resmî dillerinden birisi)
"Ben, biz varsak varım.!" demek.
www.servetbasol.com
Yorumlar