Günümüzde gençler dünya çapında, ailelerine göre üç kat daha fazla işsizlikle karşı karşıya kalma riskine sahipler. Yunanistan, İspanya ve Güney Afrika’da gençlerin yarısından fazlası işsiz; Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Amerika’da işsiz gençlerin oranı %25’lerde. OECD ülkelerinde ise 15-24 yaş arası gençlerin sekizde biri işsiz, eğitimsiz ya da hiç okumamış. Uluslar arası Çalışma Örgütü işsiz gençlerin sayısını 75 Milyon olarak tahmin etmekte. Genel işsizlik üzerinden tahmin yürütürsek bu sayıyı üçe katlamak olası. Bu sadece büyük bir kullanılmayan yetenek havuzu yanı sıra, toplumsal huzursuzluk ve bireysel mutsuzluğu da ifade etmektedir.
Aynı zamanda gerekli beceri eksikliğinin ortaya çıkmış olması da ayrı bir çelişki konusu. Dokuz ülkede yapılan araştırmaya göre (Almanya, Amerika, Brezilya, Fas, Hindistan, İngiltere, Meksika, Suudi Arabistan ve Türkiye) işverenlerce işe alınacakların ancak %43’ünün yeterli beceriye sahip olduklarına inandıklarını göstermekte. Bu sorun, geçici bir yansımadan çok öte, daha da kötüleşeceği inancını vermekte. 2020’ye kadar yüksek ya da yeterli beceriye sahip olmayan 85 milyon adayımızın olacağını tahmin etmek olasıdır.
Okul ve Üniversitelerden büyük bir gayretle çalışıp mezun olan gençler uygun iş ile beraberinde gelecek olan toplumsal saygıyı elde edemezlerse toplum, öfke ve hatta şiddet gösterilerine hazır olmalı. Birkaç örnek vermek gerekirse Şili, Mısır, Yunanistan, İtalya, Güney Afrika, İspanya ve Amerika BD gibi buralarda, bu tip gösterilerin delilleri sergilenmekte. OECD ülkelerinde son 30 yıla baktığımızda, en üst seviyedeki %10’unun kazancı, en alt seviyedeki %10’un kazancının dokuz misli olduğunu da görebiliriz.
Gençlerimizin işsizlik sorununu şu iki temel kavram ile çözebiliriz;
Beceri geliştirmek ve iş sahaları yaratmak.
Açıkçası işverenler, eğitim verenlerle birlikte öğrencilerin işlerinde başarılı olabilecekleri becerileri öğrenmelerine yardımcı olacak işbirliğini oluşturmalı ve asıl önemli görev de burada devlete düşmektedir. Burada açığa çıkarılması gereken soru ise hangi uygulamalar ve müdahaleler işe yarayacak ve hangileri modelleşecek. Çoğu beceri/yetenek eğitimleri birkaç yüz, en fazla birkaç bin gibi çok az bir gruba yöneliktir. Bunu milyonlarla ifade edebilecek hale getirmeliyiz.
Konuya bir başka açıdan bakarsak eğitimde reform (yeniden düzenleme) 10-15 yıl önce başladı. 2000 öncesi politikacılar, eğitimciler, aileler ve öğrenciler eğitim sisteminin geliştirilmesi için dünya bu sistem nasıl işliyor diye birbirlerindi örnek alarak işe başladılar.
Böyle bir bakış PISA (Program for International Student Assessment) Uluslar arası Öğrenci Değerlendirme Programı’nın oluşmasını sağladı. OECD içerisinde 42 ülkeden 15 yaşında 300.000’den fazla öğrencinin becerileri sınandı. Sonuçlar nefes kesen bir gerçeği ortaya çıkardı. Finlandiya ve Kanada en yüksek verimi sağlayan sisteme sahipti. PISA bir adım daha öteye gitti ve eğitimde daha detaycı ve kapsamlı araştırmayı ülke ülke yapmaya başladı.
Beceri eğitimleri; yatırımcılar, meslek okulları, meslek yüksek okulları, üniversiteler, şirketler, endüstri dernekleri ve bölgesel ve milli devlet kuruluşları tarafından çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilir. Devlet tek başına, kurum ve kuruluşların da eğitim, işgücü ve endüstri üretiminin birlikte katılımı ile sorumluluklar paylaşılır. Halbuki kimse bu toplam sürece kuşbakışı bakmaz. Böyle olunca da eğitimden işgücü yaratımının geliştirilmesinde, aynı ülke içinde bile, elmalarla armutlar aynı kefeye konmuş olmaktadır.
Peki eğitim kurum ve kuruluşları ile işverenler, neden aynı şeyi görmez ya da değişik görürler? Genelde, birbirleri ile ilişkide/işbirliğinde olmadıkları için!
İşverenlerin üçte biri, hiçbir eğitim kumru ile görüşmediklerini, görüşenlerin yarısından bile azı da böyle bir işbirliğinden verim aldıklarını söylemişler.
Eğitimden işgücüne geçiş zorlu ve çapraşık bir yoldur ve doğal olarak hedefe birçok değişik yoldan varılabilir. Ama birçok gencin de bu yollarda kaybolduğunu da biliyoruz.
Eğitimden vazgeçme nedenleri çeşitlidir; örneğin araştırmalar gösterdi ki Türk genci (daha az olmakla birlikte Hint gençliği de) yüksek eğitimin parasal getirisini sorgulamaktadır.
Böyle bir sonuç bizleri çok şaşırttı, çünkü birçok araştırma, yüksek eğitimin parasal dönüşünün var olduğunu gösterir. Ama Türk gençliği öyle görmüyor ise bu eğitim yolunun ilk kavşağında ayrılacak demektir. Önlerindeki tabelada “İleride Parasal Katkı Yok” yazmakta.
Türk genci aslında tümüyle yanlış düşünmüyor; yüksek eğitime yatırdıkları para onlara geri dönmüyor, OECD içerisinde en az katkı sağlayan oran olarak görünmekte.
Mesleki eğitimde başka bir belirleyici bulgu ise toplumsal algının hala canlı ve iyi oluşu. Hemen tüm toplumlarda yüksek eğitim, daha yüksek bir konum sağlamakta. Araştırmaya katılan gençlerin %70’i, mesleki eğitimin iş bulmada daha yararlı olacağına ve yarısı da akademik çalışmadan daha çekici olduğuna inanmakta. Aynı zamanda gençlerin yaklaşık üçte ikisi, mesleki eğitimin toplumda daha düşük bir konum görüntüsünde olduğunu düşünmekte.
Beceriyi edinme hakkındaki düşünce farklılığı burada da karşımıza çıkıyor; farklılık öğretici ile öğrenci arasında derinleşiyor. Araştırmamıza katılan gençlerin %58’i, yaparak öğrenme, pratik yapmanın beceri edinmede çok etkili olduğunu söylüyor. Oysa akademik eğitim mezunlarının %24’ü ve mesleki eğitim mezunlarının %37’si ancak böyle bir eğitim aldıklarını söylediler.
Bir çok işveren, becerikli/yetenekli aday bulamamaktan şikayetçi.
İşverenlerin %70’i, yetenekli/becerili birine daha fazla ücret vermeye hazır olduklarını ifade ettiler.
http://mckinseyonsociety.com/education-to-employment/report/
- / - / -
Bu sefer sizlerin de okumanızı istediğim bu araştırmadan bazı bölümleri, yukarıda çevirisi ve tabloları ile aktardım.
Biliyorsunuz SHGM ile YÖK, işbirliği yapmak için bir protokol imzalamışlardı.
Bu çalışmada yer alan herkesin bu araştırma üzerine yoğunlaşması gerekir diye düşünüyorum.
Kendimize kuşbakışı bakmayı bilmediğimiz için, bizim adımıza bize kuşbakışı bakanların neler gördüklerine ilgi ile bakmaya ve anlamaya çalışmalıyız.
MYO’lları arasında en hızlı “gelişen” Sivil Havacılık MYO olsa da, “ihtiyaç” olmadan, “ihtiyaç dışı” yerlerde açılıyor olması bile konuya çıkar amaçlı bakmaya devam ettiğimizin bir göstergesidir.
NGAP gereği beceri/yetenek seçimi yaparak okullara öğrenci seçmeye başlayana kadar hiç olmazsa bu okulları, Uluslararası Havameydanı olan şehir/kasaba’larda açmaya özen göstermeliyiz.
The concern over the seas on which one sails is no less a problematic question than deciding on the voyage itself.
Sevgiler
http://www.servetbasol.com/
Yorumlar