Varsa yoksa İstanbul Havalimanı. Hiç arkamıza önümüze bakmıyoruz. Tamam, yeni havalimanı yapıldı, 31 Aralık taşınma sürecinin son günü. Hadi hep birlikte taşınalım. Tüm zorluklara rağmen her şeye “evet” diyelim. Peki, ya sonrası ne olacak? Hiç düşündünüz mü?
Doğrucu “Davut” olmak bize günübirlik kaybettirebilir ama nihayetinde doğrular hep haklı çıkar. Tıpkı, 2008’den beri FETÖ için söylediklerimiz nasıl bizi haklı çıkarttı ise şimdi de aynısını söylemekte bir sakınca görmüyoruz.
İstanbul Havalimanı ile yatıp, İstanbul Havalimanı ile kalkıyoruz. Şu zaman taşınılacak, bu zaman taşınılacak tartışmaları ile günü bitiriyoruz. Oysa asıl mesele “taşınma sonrası ne olacak” sorusunun cevabını bulabilmektir.
Evet, siyasi iktidar “fuar alanı olacak, millet bahçesi olacak” deyip işin içinden çıktı. İşin aslına bakarsanız bu fikir “film stüdyoları olsun, fuar alanı olsun” şeklinde şahsıma ait olmakla birlikte yeni bir öneri daha sunuyorum. Aynı zamanda üniversite de olabilir. Devasa alanı fuar alanı ile kapatamazsınız, dolduramazsınız. Yeni, alternatif proje üretmek zorundasınız.
Ama gel gör ki Atatürk Havalimanı’ndan taşınma sonrasındaki kaosu düşünemiyorum bile. Bakın bir örnek vereyim. Cengiz Topel havalimanı bir gecede talan edildi. İçinde çalınmadık değerli malzeme kalmadı.
Atatürk Havalimanı taşındıktan sonra ne olacak? Mesela güvenlik hizmeti devam edecek mi? Edecekse kimin kontrolünde olacak? Etmeyecekse Atatürk Havalimanı’nı kim idare edecek? Atatürk Havalimanı yolgeçen hanı mı olacak yoksa devletin eli üzerinde olacak mı? Elektrik yanacak mı, yanacaksa kim ödeyecek?
Milyon dolarlık cihazlar, Anadolu’da dört beş meydan yapacak teçhizat var Atatürk Havalimanı’nda. Bu cihazlar çöpe mi gidecek herhangi bir meydanın yapımında değerlendirilecek mi? Örneğin Rize’de yapımı devam eden havalimanı cihazları buradan karşılanabilir.
Gözümüz hep yenisinde. Oysa eskisi de yenisi kadar önemli. Bir taraftan yenisini yaparken diğer taraftan eskisinin ne olması gerektiği, nasıl bir sistem üzerinde dizayn edileceğine karar verilmedi bile.
Neresinden bakarsanız bakın bir kaosun girdabında olacak. Sözsel yaklaşımlarla bu işin içinden çıkılması mümkün değil. Karar vericilerin sözle değil, doğru planlama ile bu işi neticelendirmesi gerekir.
Öte yandan ihale şartnamesinde olmasına rağmen Atatürk Havalimanı’nın kiracıları dernekleşmiş durumda. Fahiş fiyatlarla İstanbul Havalimanı’na taşınmak istemiyorlar. Mahkemeye gidip ihale şartnamesinden kaynaklanan haklarını arayacaklar. İstanbul Havalimanı cephesi ise “varsa yoksa para” mantığı ile işletmecilik yapma derdinde. Şimdiden söyleyeyim fiyatlara yapılan yüzde 30’luk zam havayolu işletmecilerini yeni arayışlara itiyor. Sabiha Gökçen Havalimanı ile birçok şirket görüşüyor. Hatta birkaç tanesi yılbaşı itibari ile SAW ile anlaştı bile. Bazıları da Atatürk Havalimanı’ndaki frekanslarının bir kısmını SAW’a kaydırmak için görüşüyor.
Fahiş fiyatlarla işletmecilik yapılamayacağı er geç anlaşılacaktır. Düşünün ki kiralar astronomik, indi-bindi maliyetleri yüksek. Ulaşım zor, her yönden maliyet yükseliyor. Yükselen maliyet doğrudan havayolu şirketini etkileyeceği için, bu maliyetleri karşılamak için yolcuya aksettirilecek. Velhasıl olan yine yolcuya olacak. Bu durumda havayolunu ne kadar kişi tercih edecek bunu hep birlikte göreceğiz. İstanbul Havalimanı fiyat politikasını gözden geçirmediği sürece “Havayolu halkın yolu” değil “Havayolu karayolu” tercihine dönebilir.
Biz olacakları tahmin ederek, olması gerekenleri sıraladık. Kararı İstanbul Havalimanı işletmecileri verecek. Geri vites yapmaktansa işin başında çözüme yönelmek daha mantıklı olacaktır.
Pilotlar, kabin memurları, uçucular vergi kıskacına girecek.
Yeni bir yasa meclise sunuldu. Bu yasaya göre pilotlar, hostesler, uçuş görevlisi her kim olursa olsun yeni bir vergi ile karşı karşıya kalacaklar. Dünyanın en stresli işini yapan bu kişilerin kazandığı paraya olta atmak ne kadar doğru, yorumu etkilenecek uçuculara bırakıyorum.
Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Kaşıkla verdiğinizi kepçe ile almaya kalkmayın. Bu vergilendirme isteği yeni bir huzursuzluğun temelini oluşturabilir.
Oysa beklentimiz yılan hikayesine dönen havacılık kanununun çıkartılması idi. Pilotlar, hostesler bir kanuna sahip olsunlar istiyorduk. Çıkara, çıkara şapkadan tavşan çıkartabildiler. Hiçbir kanuni güvencesi olmayan uçucuların özlük haklarını koruyacak kanuna kavuşmalarını sağlamak varken onların kazandığı paraya göz dikmek abesle iştigal etmektir.
Dedik ya yeni bir huzursuzluğun temelini oluşturabilir diye. Evet, bu durumda aldığı maaştan ekstra vergi ile karşı karşıya gelecek olan uçucuların durumu ancak TİS ile düzelebilir. TİS masasında ek vergiyi telafi edecek zam isteği, THY tarafından nasıl karşılanır onu da şimdiden tahmin etmek zor. Bu süreci de hep beraber yaşayıp göreceğiz.
Ama şu gerçeği unutmayalım. Uçucular yeni vergi yükünden hiç mi hiç memnun olmayacaktır.
Kalın sağlıcakla.
Yorumlar Tüm Yorumlar (152)