Hepimiz gerek iş ve gerekse özel yaşamımızda birçok başarısızlıklar yaşamışızdır. Bunların bizi ne denli yıprattığını unutmamız mümkün değil. Üzerinden ne kadar zaman geçmiş olsa da zaman zaman o süreci düşünür, içimizde o konudan dolayı oluşmuş yıkıntıyı yeniden hatırlar ve yaşarız. Oysaki yaşamda mesleğinde hit olmuş bir çok insanın nerelerden nasıl geçip bulunduğu noktaya nasıl ulaştığını bilmenin başarısızlık yaşayıp kabuğuna çekilen insanları yüreklendireceğini düşünürüm hep. İşte bu insanlardan bir kaç örnek. Biliyorsanız bile okuyun. Okuyun demesine diyorum da bunu çok az kişinin okuyacağını biliyorum. Yazının içinde, ne kötülenen ve de övülen bizden kimseler var, ne maaşlardan bahsediyor ne eski ne de yeni THY yönetimlerden.
Michael Jordan: Daha lise yaşamından başladı talihsizliği. Çok istemesine rağmen okul basket takımına alınmadı. Antrenör onu yeteneksiz buluyordu. Tüm hayalleri yıkılmıştı. Evde odasına çıkıp ağladı. Madem yapamıyordu o halde bu işten vazgeçmeliydi. Ne olduğunu soran annesini “ beni takıma almıyorlar. Boyum uzun değilmiş. Yeteneksizmişim.” Diye cevapladı ağlarken. Annesinin “ Önemli olan takımın içinde senin ne kadar küçük olduğun değil, takımın senin için ne kadar büyük olduğudur “ sözü onu çok etkiledi. Çalıştı. Her gün temposunu artırarak çalıştı. Takip eden ilk seçmelerde okul takımına girmeyi başardı. İlk adımı atmıştı. Önce amatör arkasından profesyonel lige transfer oldu. Bu gün yalnız Amerika’nın değil, dünyanın yetiştirdiği en iyi basketbol yıldızı unvanını taşıyor
Mahatma Gandhi: Evet; aşağıda hikâyelendirilen bir avukat genç yaşta bir başarısızlık yaşadı. Çok varlıklı bir ailenin çocuğuydu. En iyi okullarda okumuş, avukatlık diploması almıştı. Anne ve babasının gurur kaynağıydı. Babasının konumu nedeni ile çok önemli insanları tanıyordu. Ancak kendisini iyi bir avukat olarak tanıtması için bunu kanıtlaması da şarttı. Babasının yardımını almadan ve sosyal çevresini kullanmadan başarmak istiyordu bunu. Hukuki açıdan mahkeme salonunda bıraktığı ilk izlenim ise korkunçtu. Karşı tarafın gücünden o kadar korkmuştu ki büyük bir yenilgiye uğradı. Kendisini çok bitkin ve yılgın hissettiği bir anda, kendisinden çok daha kötü durumda olan insanların varlığını fark etti ve insanlarının bu sorununu nasıl çözümleyeceğini düşünmeğe başladı. Evet, çok istemesine rağmen ünlü bir avukat olamadı. Bunu başaramadı. Ama kendi felsefesini geliştirdi ve bir yaşam amacı belirledi. Uğraştı, didindi, çabaladı ve memleketi olan Hindistan'ın İngiliz buyruğundan kurtulmasını sağladı. Evet; bu idealist adamın, bu sıradan hukukçunun ismi Mahatma Gandhi’ydi. Ve de yaşamı filme alındı. Unutulmayan filmlerden biri
Lütfen izleyin.Çok beğeneceksiniz.
Beethoven: Müzik tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Beethoven’ın keman tutuşunu gören hocası onun için müzisyen olması mümkün değil demişti. Bu arada Beethoven altı ile yedi öğretmek değiştirdi. Nedense bu yetiştiricilerden hiç biri onun kendine özgü bir keman tutuş stili olabileceğini aklına getirmemiş ve onunla çalışmaktan bir sonuç elde edemeyeceklerini düşünmüşlerdi. Zaman içerisinde müzik dünyası bu delikanlının ayrı bir tarzının olduğunu fark etti. Ne zaman mı? Eserlerini ortaya koymaya başladıktan sonra tabii ki.
Sylvester Stallone: Her artistlik bürosuna başvuruşunda aldığı ret üstüne ret cevabına dayanma gücü göstermeyi bildi. Kendine inanıyordu. New York’ta bulunan tüm bürolara defalarca başvurdu. Bine yakın ret cevabı aldığı söylenir. Ancak o inatla denemeğe devam ediyordu. Ve sonun da Rocky filmini yaptı. Bin birinci kapı ona açılmıştı. Sonu geldi. Halen ekranlarda.
Churchill; 1917'de Cephane Bakanlığı'na ve Harbiye Bakanlığı'na getirilen Churchill öğrencilik yıllarında çok istemesine rağmen askeri akademi giriş sınavlarını kazanamadı. Bir kez daha denediyse de sonuç yine iyi olmamıştı. Nihayet 3 ncü denemesinde Askeri Akademiye girmeye muvaffak oldu. Harbiye Nazırlığı görevindeyken Sadece donanmayı Çanakkale Boğazının geçilebileceğini ardından da rahatça İstanbul’a ulaşılabileceği konusundaki ısrarcı tavrı, Türklerin umulandan çok daha başarılı bir savunma yapması; müttefik ordusunun tarihi yenilgisine yol açtı. Ve bu başarısızlığın mimarı olarak nitelendirilen Churchill görevinden istifa etti. ,Buna rağmen 1930 yılında ise Bahriye Nazırlığına, arkasından Başbakanlığa getirildi. İnişli çıkışlı bir yaşamın son kesitlerinde Nobel Edebiyat Ödülünü aldı ve İlk kez Amerika devleti bir İngiliz’e onursal vatandaşlık vermesinin onurunu yaşadı.
Enrico Caruso: Müziğe başlamasının ilk adımında hocası ona “ Senin sesin “pencere kenarından giren rüzgârın ıslık çalmasına benziyor “demiş ve ders vermeyi reddetmişti. Yılmadı. Çalıştı. italya'da başladığı kariyerine Avrupa'nın çeşitli kentlerinde devam eden, en önemli tenorlardan birisi olarak görülen Caruso Newyork Metropolitan operası'nın gelmiş geçmiş en önemli yıldızlarından bir tanesidir. Caruso Amerika'da bulunduğu bu dönemde 18 nisan 1906'da meydana gelen büyük San Fransisco depremine ve ardından gelen yangınlara yaşadı. Depremin hemen sonrasında kaldığı otelden dışarı fırlayıp, yaşadığı heyecan ve de korkunun ses tellerine zarar verip vermediğini anlamak için yıkıntılar arasında şarkı söylemeye başladığı söylenmektedir. Büyük ününü "olağanüstü" olarak nitelendirilen sesine, çok farklı rolleri başarıyla yorumlayabilmesine ve doğal oyun tarzına borçludur. Bir rivayete göre verdiği konserlerin çok büyük bir kısmına sesini pencereden giren rüzgârın ıslık sesine benzeten hocasını davet etmiştir. Grammy Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi olarak genç sayılabilecek bir yaşta vefat etti.
Walt Disney: Farelerle dolu metruk bir garajda Miki Fare adlı ünlü kahramanını yaratıncaya kadar onlarca işten red cevabı almıştı. Hatta Amerika’nın Kansas City kentinde bir gazetenin editörü “ onda zerre kadar resim kabiliyetinin olmadığını” açık açık söylüyordu. Hikâyesi ibret vericidir. Depodaki fareden dünya çapında bir çizgi kahraman çıkardı.1901'de ABD'nin Chicago şehrinde doğdu. O kadar fakirdi ki, karnını doyuracak parayı dahi bulamıyordu. Babası çok hastaydı. Annesi oğlu Disney'e güveniyordu. O da ne iş bulsa çalışıyordu. Aslında belli bir mesleği olmadığı için iş bulması da kolay değildi. Pek çok iş yerinden geri çevriliyor, ancak gazete dağıtıcılığı ve ambulans şoförlüğü gibi geçici işler bulabiliyordu. Bu arada babasının durumu daha da ağırlaşmıştı. Babasının sırf yeterli parayı bulamadıkları için hayatını kaybettiğini düşünen Disney bu yüzden uzun süre kendini suçladı. Bu arada gözüne çarpan ilandan ilhamla bedava sanat kurslarına katıldı. Çizimini geliştirdi. Bazı ajanslara minik çizgi filmler çizdi ama para kazanamadı. Hollywood' a gidip kendini denemeye çalıştı. Birçok çizim yapmasına rağmen bir türlü tutturamıyordu. Hâla parasızdı .Ama bu meteliksiz gecelerden biri ona hayatının değiştirecek yaratığı getirecekti . Geceleri çalıştığı için bir depoda minik bir fareyle tanışmıştı. Onunla ekmeğini paylaşıyor, dakikalarca onu seyrediyordu. Farenin dans eder gibi ilginç hareketler yapması Disney'e ilham verdi ve bir gece onu kâğıda çiziverdi. Mickey Mouse işte o gece doğdu.Disney artık ünlü ,zengin biriydi.Annesine rahatlıkla bakabiliyordu.
Thomas A. Edison: Öğretmeni onun için “ O beyinsiz bir çocuk, hiç bir konuda başarılı olamaz “ demiş ve ailesi onu okuldan almıştı. Telgraf ofisinde bir işte çalışması ebeveynlerince uygun görüldü. Kaçak yaptığı kimyasal deneylerin birinde meydana gelen patlama nedeni ile telgraf bürosundaki işinden de konuldu. Çalışmalarını inatla sürdürdü. Yaptığı buluşlar ona “ Menlo Parkı Sihirbazı “ unvanını getirdi. Ve bu sihirbaz Elektrik ampulü başta olmak üzere insanların yaşamını kolaylaştıran buluşları sayesinde dünya durdukça unutulması mümkün olmayan bilim adamları listesine adını yazdırdı.
(Akın Alıcı Derlemesinden Faydalanılmıştır).
Yorumlar Tüm Yorumlar (20)