Çok senelerce önce “ Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak kardeşçe yaşamayı unuttuk ” demişti ABD’de siyahların özgürlük mücadelesinin sembolü olan Martin Luther King. Ve de1963 yılında “ I HAVE A DREAM “ sözcüğü ile ünlenen konuşmasında “Bir hayalim var: Gün gelecek dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.” sözü yer alıyordu. Bundan tam 51 sene önce. Olay 2000’li yıllarda Amerikada kıtalar arası bir uçuş esnasında gerçekleşmiş. 2000 diye kabul edersek Martin Luther Kıng’in “ Hayalini kurgulamasından “ 37 yıl sonra.
Uçakta bir hanım zenci bir erkek yolcunun yanında oturuyordu.
Hanım, sinirliliğini belli edercesine, hostesten kendisi için başka bir yer bulmasını istedi, zira kendisine itici ve sevimsiz gelen bir zenci yolcu ile yan yana uçmak istemediğini ifade ediyordu. Kabin görevlisi hanım yolcuya, tüm uçağın dolu olduğunu ancak first class bölümünde yer olup olmadığına bakacağını söyleyerek müsaade istedi. Diğer yolcular şaşkınlık ve tiksintiyle olayı izlemekteydiler. Bu kadının sadece terbiyesizliğini değil, bir üst sınıfta yolculuğa devam etmesini doğru bulmadıklarını ifade ediyordu bakışları. Zenci, yolcu çok kötü bir durumda olmasına rağmen cevap vermemeyi tercih etti.
Kabinde bu yüksek tansiyonu yaratan kadın bir üst sınıfta ve zenci yolcudan uzak bir koltukta seyahatini tamamlama imkanı bulacağı için tatmin olmuş ve kabin memurunun geri dönmesini bekliyordu..
Bir kaç dakika sonra kabin memuru bayan yolcunun yanına gelerek : “Çok özür dilerim gerçekten de uçakta boş yer yok. Birinci sınıfta bir yer bulduğum için mutlu oldum. Bu yeri bulmak biraz zamanımı aldı, zira bu değişiklik için kaptandan izin almam gerekiyordu. Kaptanım, hiç kimse sorun yaratan bir diğerinin yanında oturmak mecburiyetinde tutulamaz dedi ve bu yer değişiminin yapılmasını uygun buldu.”
Uçakta yakın koltuklarda oturan ve bu konuşmayı duyan yolcular kulaklarına inanamıyorlardı. Bu esnada bayan yolcu da bir zafer kazanmış gibi yerinden kalkmak için çantasını ve kitabını toparlamaya çalışıyordu.
Bu arada görevli kabin memuru yerinde oturmakta olan zenci yolcuya dönerek : “ Beyefendi, sizi uçağın birinci sınıfındaki yeni yerinize götürmem için beni takip eder misiniz lütfen. Havayolumuz adına kaptan pilotumuz sizden böyle nahoş bir olay yaratan kimsenin yanında oturmak mecburiyetinde bırakıldığınız için çok özür diliyor.” Tüm yolcular hep birlikte, olayı bu şekilde sonuçlandıran uçucu ekibi alkışlayarak tebrik ettiler. O yıl, kaptan pilot ve hostes uçaktaki davranışlarından dolayı ödüllendirildiler.
Bu olaydan sonra havayolu; personelin yolcu sorunları konulu eğitimlerine daha fazla önem vermeleri gerektiğini düşündü.. Ve bu düşünce lafta kalmadı söz konusu eğitimi yoğunlaştırdı.
Ve de aşağıdaki mesaj, bu kısa anlatım ile birlikte havayolunun tüm çalışanlarına imza ile dağıtılıp, şirketin tüm ofislerine gerek uçucu personelin ve gerekse yer personelinin her an görebileceği yerlere asıldı.
İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler.
İnsanlar onlara ne yaptığınız hatırlamayabilirler.
Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar.
Evet; hani bazı insanlar vardır. Kendilerini sürekli Kaf dağında görürler. İşyerlerimizde de bu türler mevcut. Kimi patronun kimileri ise şirketteki diğer çok önemli kişilerin ( ? ) yakınlarıdır.
Derler ya, bazı horozlar öttükleri için güneşin doğduğunu ve havanın karanlıktan sıyrıldığını zannederlermiş, işte o hesap. Onların ne zannettikleri, kendileri için nasıl düşündükleri bir tarafa, işyerlerimizde bu türler yüzünden güneşin doğmadığını hepimiz biliyoruz.
KİME, NEYE, NİÇİN DİRENÇ GÖSTERİYORUZ?
Konuya ilişkin çarpıcı bir örneği sektörümüzden verelim. Firmalarımızdan biri ile ilgili bir haber yayınlanıyor APH’ da. Güzel bir haber ve normal şartlarda herkesin, özellikle de çalışanların sevinmesi gereken bir haber. Diyelim ki yeni bir hat açılışı veya yeni bir ihale kazanımı veya şirket filosunun yeni bir uçakla takviye edilerek büyütülmesi. Bu haberin yayınlanmasından beş dakika sonra, yorumlar köşesinde o firmanın necip personeli süratle menfi yayına başlıyor. “ Önce bizim maaşlara artım uygulasınlar da, Yöneticilerin kaşının üzerinde gözü var, bu şirket adam olmaz vb..” Personelin bu tepkisinin nedeni şahsi beklentilerinin gerçekleşmemiş olması bir nebze normale yakın karşılanabilirse de, bu tepkinin şirketin havasına, suyuna hatta varlığına direnç haline dönüşmesini hiç bir psikolojik yaklaşımla izah edebilmek mümkün değil.
Değişime herkes, hepimiz zaman zaman direnç gösteririz. Her şeyin olduğu gibi sürmesini ve rahat olana bağlı kalmayı istemek tabii ki doğaldır. Bir değişim ne kadar heyecan verici olursa olsun, geleceğin belirsizliği karşısında kuşku ve heyecan duymak kaçınılmaz.
Evet, direnç normal insani bir tepki. Kişiden rahatlık duyduğu ve alışık olduğu yöntemleri bir kenara bırakmasının istenmesinden öte bir şey değil belki de.
Olumsuz düşünce ve duygular içerisindeyseniz, değişim hakkındaki hiçbir şey size iyi ya da doyurucu gelmeyecektir. Değişimi açıkça eleştirebilir ve başarmak için gerekenleri yapmaktaki istekliliğiniz ve yeterliliğinizden şüphe duyabilirsiniz.
Kişiye göre az da olsa değişkenlik göstermesine rağmen değişime direnç göstermemiz genel de aşağıdaki hususlardan kaynaklanıyor.
Beklentileriniz gerçekleşmemiştir. Bu nedenle güvenlik hissiniz zedelenmiştir. Birdenbire, konumunuz açısından bir belirsizlikle karşı karşıya kalırsınız.
Size gücünüzün sınırlı olduğu hatırlatılır. Bu güçsüzlük hissini yaşamak bazen endişeye neden olur. Bu duygu arkasından işsizlik korkusunu getirecektir.
Değişimi başarmadaki yeterliliğiniz konusunda tereddüde düşersiniz ve buna bağlı olarak değişimin iyi bir fikir olmadığını düşünebilmeniz mümkün olabilir. Bu düşüncenin peşi sıra öz güveninizin yaralandığını görebilir ve de bir zaman sonra çalıştığınız kuruma duyduğunuz güven’in de zedelendiğini fark edersiniz. Yöneticiler içinde aynı duyguları hissetmek kaçınılmaz olacaktır. Zihinde biriken yaşananlar kuruma ve yöneticilerine karşı hissettiğiniz bu duyguyu zedelenme boyutundan daha yukarılara tırmandıracak ve içinizde bu iki unsura karşı sert ve katı bir güvensizlik hissine dönüşecektir ki en tehlikelisi de budur.
Değişimler size, tıpkı bisiklete binmesini yeni öğrenen bir çocuğun duygularını yaşatabilir. Bu da, kendinizi acemi görmenize veya böyle hissetmenize yol açacaktır. Her an düşme tehlikesini düşünmek sizi iyice yıpratacaktır.
Hatırlıyorum da; TÜRK HAVA YOLLARI’ nda özelleştirme rüzgârları esiyordu bir zamanlar. Personel tepkiliydi. Değişime fikren yanaşamıyorlardı. Çalışma arkadaşlarım geleceklerinden emin değillerdi. Hatta korkuyorlardı. Bu konuya hayli zaman ayırmıştım o dönemde. Çalışma arkadaşlarıma sık sık bu konuda sesleniyor ve zaman zaman gece nöbetlerinde kendileri ile bu konularda münazara yapıyordum. Üzerinde en çok durulan husus hep aynıydı. İnsanın ileride neyin nasıl şekilleneceğini kestirememesi ve önünü görememesinden öte değil. Türkçesi güven noksanlığı vb.
Evet; bazı insanlar değişime hemen direnç gösterir ve menfi tepki verirler. Nedenlerinin arasında mutlak yukarıda sayılanlardan bir veya bir kaçı mevcuttur. Samimiyetle izlememiz halinde ana sorunun değişimin uygulama planı veya konusundan ziyade bizzat kendi ruhsal durumumuzla bağlantılı olduğunu görürüz. Bu da, bahis konusu menfi duygudan kurtulabilmek için önce kendimizi yenmemizin gerektiğinin bariz bir göstergedir.
Kolay değil, yaş geçti ama bende kendimi yenmeyi ancak öğrenebildim. Artık Çetin Özbey ’ denilen adamla girdiğim tüm savaşları ben kazanıyorum.
Yorumlar