Evet; küçükler sormaya çalışıyor, dilleri döndüğünce.” Biz on sekiz yaşına gelince bu amcalar Türk olduklarını hatırlayacaklar mı” Soru bu. Ne cevap vereceğimizi şaşırıyoruz. Sizce onlara ne söylemeliyiz?
Televizyonda bir haber programını izleyip ülkede ne olup bittiğini öğrenmek istiyoruz. Önce terör haberleri bizi üzüntüye boğuyor. Kahroluyoruz. Bitsin, sonlansın diye dua ediyoruz. Arakadan Evet Hayır muhabbeti başlıyor. Önce Cumhurbaşkanının toplu açılış törenleri, arkadan da Başbakanımızın ziyaretleri ve konuşmaları yer alıyor ekranlarda. Ve de muhaliflerin toplantıları. Hayırcılar anayasa değişikliğine evet demeyi savunanların ne denli ülke düşmanı olduğunu haykırıyor ve de referandum sonrası yaşanacaklardan büyük kuşku duyduklarını dile getiriyorlar. Evet; savunucuları, hayırcıları PKK ve Fetö örgütü ile ele ele olmakla suçluyor. Ülke nüfusunun yarısı terörist ve de Fetö’nün hizmetinde veya ona paralel at sürüyor.. Seçenekler arasında "hayır" ‘ı tercih edecek olanların tümü terörü desteklemekle suçlanabilir mi? Olur mu böyle bir şey. Sanki b Dikkat ederseniz bu arada anayasa değişikliğinden bahsedenler ve bu değişiklikler le ilgiili halkı bilgilendirenler çok az. Tabii; en yüksek perdeden yapılan bu suçlamalar insanların dengesini bozuyor. Sanki bir referandum değil de iki cephe arasında vuku bulacak bir savaşın ön hazırlıkları yapılıyor. Çoğunluk çok kısa bir sürede yine politikacılardan nefret eder duruma geldi. Bu politika ne çirkin bir şeymiş diye düşünsek de, oy kullanmaya mecburuz zira vatandaşlık görevi. Bu da işin başka ama önemli bir tarafı. Haberler devam ediyor. Başı açık olarak metrobüse binen bir genç kıza saldıran bir adamı görüyoruz ekranda. Daha sonra da başı kapalı bir hanım kardeşimizin. bir şekilde tacize uğraması geliyor ekrana. Herkesin günahı sevabı kendine demeyi öğrenemedik bir türlü. Bir dizi cinayet haberleri çıkıyor karşımıza. Alacak, verecek vb. Bu da bittikten sonra sistemli olarak eşini öldüren erkek vatandaşları izliyoruz. Namusumu temizledim, dedikodu çıktı mahallede savunmasıyla. Hele bu gün damarlarımızda kanımız dondu. Bir erkek yemeğini beğenmediği eşini öldürmüş ve cesedini de küçük parçalara bölerek bir yere gömmüş. O da geçiyor, araya girecek kırıntı ufaklığında siyasilerde bir haber varsa ne ala. Yoksa bu kez de başlıyoruz cinayet gibi trafik kazalarını izlemeye. Nedenleri aynı. Trafik kaidelerine uymamak, aşırı sürat vb. Anlayacağınız tıpkı kadın cinayetleri gibi trafik kazalarımızda cehaleti hatırlatan nedenlerden ötürü vuku buluyor. Ve de bu tür her haberde bu nedenler tokat gibi yüzümüze çarpılıyor. Allahtan bu tür haberleri bültenin önüne aldı bazı televizyonlar. İstemeyenin dinleme imkânı var. Uykunuz kaçmadıysa ne ala. Sabah göz açıp kapanıncaya kadar oluyor. Bu kez de eve gelen gazetelere bakıyorsunuz. Gündem değişik. Bir kısmı bir gün önce TV akşam haberlerinde görüp dinledikleriniz, gerisi ise gazeteler baskıya girene kadar yaşanılanlar.
Akşam saatlerinde görsel olarak büyük bir moral bozukluğu yaşıyor, sabah ise; akşam haberlerinden kalan bir gıdım moralimizi iyice törpüleyen konuların tekrarını okuyoruz.
Gel de, yeni güne iyi başla. Gel de bu günleri, bu yeni günü mutlu yaşa.
Neden bu denli değiştik? Neden birbirimizi hiç sevmiyoruz? Ve neden birbirimizi hiç ama hiç dinlemiyoruz? Neden birbirimizi kırmak, üzmek için fırsat bekliyor gibiyiz. Neden bu kadar gerginiz? Evet veya hayır demek. Falan veya filan partiyi tutmak bizi nasıl paramparça edebildi. Ahlaki çöküşün neden olduğu konular bir tarafa, sevgiyi unuttuk, saygıyı ise hiç hatırlamıyoruz. Birbirimize bağırıp çağırıyoruz yalnız. Büyük bir hırsla, düşmanmış gibi. Sanki hepimiz Türk değilmişiz gibi.. Aslında ilk önce yapılması gereken Kaşgarlı Mahmut’a bir bakmak gerekir. Hele bir bakın Türkü, Türklüğü nasıl tarif etmiş. Dîvânü Lugati’t-Türk; bir sözlük olmakla birlikte, Türk milletinin yüceliğini de anlatan ve Türk milletinin yalnız savaş meydanlarında değil, ahlaki ve kültürel alanlarda da önder, öncü ve örnek olduğunu gösteren bir abide eserdir.
Evet; biz Türkler hangi vasıflara sahibiz / sahiptik. Türk Nasıl bir insandı? Eminim ki; aşağıda yer alan vasıflara ilave edecek birçok özellik bulabilmeniz mümkündür. Deneyin, bakın daha neler çıkacak
Türk; Türk’üm, Uygarım” diyen insandır.- Türk:‘Yaratandan ötürü’ herkesi seven insandır ./ Türk; Kutsallarına dil uzattırmayan, başkalarının kutsallarına karşı da saygılı olan insandır. / Türk: Bayrağına saygı gösteren şehitlerini saygı ile anan gazisine ise hürmet gösteren insandır. / Türk; Ata’sını tanıyan ve saygıda kusur etmeyen insandır. / Türk; Türk doğmakla övünen, Türk olarak doğmayanlara şefkat gösteren insandır. / Türk: Başkaları hakkında kötü söz söylemeyen, iftirayı ise hiç tanımayan insandır. / Türk. Zorbalığa boyun eğmeyen insandır. / Türk Şahsi menfaati için başkalarının hak ve hukukuna tecavüz etmeyen saygı gösteren insandır. / Türk; Dünüyle övünürken bugünü değerlendirirken, yarınlara hazırlanan insandır. / Türk kimsenin özel yaşantısı ile ilgilenmeyen, yalnız kendi ailesinin yaşam tarzına bakan insandır. / Türk; Kadınını döven değil onu baş tacı eden insandır. / Türk; Her türlü haksızlığın karşısında mağdura şefkat eli uzatan insandır./ Türk: Eşitliğe, hukuka ve adalete inanan ve bu hasletlerinden vazgeçmeyen insandır./ Türk: Komşusunun ve tüm canlıların haklarına saygı gösteren insandır. / Türk; Ağzından çıkanı kulağı duyan insandır. / Türk; Kavgada bile mertlik gösteren insandır. / Türk; Sevgi, şefkat, iyilik dolu dürüst insandır. ÖZETLE TÜRK OLMAK, İNSAN OLMAK DEMEK..
HAYATTA DA, POKER OYUNUNDA OLDUĞU GİBİ KÖTÜ ELİ İYİ OYNAMAK GEREK.
YAŞAM KOŞUSU “Evet; pokerde insanın eline her zaman iyi kâğıt gelmiyor. Oyuna girmek için ödediğiniz meblağa göre yan o kaybı göze alıp oyundan çekileceksiniz ya da o el için ortaya koyduğunuz oyuna giriş bedelini kurtarabilmek için kart almayı sürdüreceksiniz. Kurtarabilir veya daha fazla kaybedebilirsiniz. Genel anlamda fırsatları iyi değerlendirmek anlamında söylendiği açık olan bu sözün doğruluğuna tam olarak inanmak mümkün değil. Gerek İş ve gerekse özel yaşamda tıpkı kâğıt oyunlarında olduğu gibi zaman zaman şansın rolü her şeyin önüne geçiyor. Bilginin de, deneyimin de .”
Yaşam Koşusu her ne kadar duygulu olanlar için bir trajedi, düşünebilenler için ise bir komedi olduğu La Bruyer gibi büyük bir düşünür / şair tarafından ifade edilmekteyse de, hayatın mutlulukla bitirilmesi gereken uzun bir yolculuk olduğu açık. Bu noktadan hareketle hayatı “uzun yaşamaktan ziyade, iyi yaşamanın hedeflendiği, tatlı ile acının karıştığı, tüm düşünen canlıların mutlulukla sonlandırılmasını arzu ettikleri bir süreç “ olarak tarif etmek mümkün.
Yaşam Koşusunda özellikle moralimiz bozukken hayatı bir üzüntü olarak kabul eder ve onu nasıl yeneceğimizi düşünürüz. Bir yarışma olarak kabul edenlerimizde var yaşamı. Katılmaya karar vermenin irademizle olmadığı ancak başarı ile sonlandırmayı hepimizin istediği, engelli bir koşu gibi. Kimilerimiz ise; hayatı bir bisiklete benzetir, pedalı çevirmeyi sürdürdüğümüz sürece düşmeyeceğimiz ve varış noktasını doğru seçtikse bizi ona ulaştıracak bir bisiklet. Yaşam Koşusundaki tüm yarışçıların hayatı kendilerine özgü ve birbirinden çok değişik hikâyelere benziyor. Bu hikâyenin ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel olduğu ve güzel yaşandığı önemli.
Evet; yaşamımızdan mutlu olmayabiliriz. Hiç hatırdan çıkarmamamız gerekir ki, direksiyonda olan biziz. Hayatı ve şartlarını cesurca kabullendiğimiz ve tercihlerimizi doğru yapmamız halinde başarıya ulaşmamız daha kolay olmaz mı?
Yaşam koşusunda örnekleri sıklıkla görüldüğü üzere yaşamda bazen şanslı olmak, akıllı olmaktan iyidir derler ya, Hayat arenasında onur ve ödüllerin, yaptıkları ile kendisini gösterenlerin elinde olduğu görülünce bu sözlerin doğruluğunu kabul etmemek mümkün değil.
Yaşamı nasıl kabullenirseniz öyle kabul edin. Nasıl oynamak isterseniz öyle oynayın ama unutmayınız ki, yaşam yaptığımız tercihlerin bir toplamı. Sonuçta bu yolda yürürken, komik olmak veya saygı değer görünmek sizin elinizde. Evet; bazılarımız hayatı bir komedi olarak görürler. Bu türlerin komedi oyunundaki son espriyi hatırdan çıkartmamaları iyi olacaktır.
NOT: Bu yazının yatık karakterle yazılmış olan bölümleri; M. Longsdon- Montaigne-Terence- La Bruyere- H.A.Shmitt- C.Papper-Seneca- C. Eguone’in hayata ilişkin görüşlerinden derlenmiştir.
Yorumlar Tüm Yorumlar (24)