DBE Yayınlarının bir kitabının deneme baskısının fotokopisi geçmişti elime. Adı “Çalışanları elden kaçırmanın 50 muhteşem Yolu “ Yazarı Burcu Çanacık. Tabii ki hemen bu kitabı kimlere hediye etmemin gerektiğini listeledim ve yayınevini aradım. Kitabın deneme baskısında sorun olduğunu ve iki ay sonra okurların istifadesine sunulabileceğini söylediler. Her ne ise o sırada yazı yazdığım bir mecmua için hemen bu konuyu işledim. Yazıda da şaka yollu Burcu Hanım Uzman bir psikolog ama bu konuda bizim İnsan Kaynakları Başkanlığımızın dağarcığında “ Çalışanları elden kaçırmak için “elli “ den fazla hatta belki de “ yüz “ adet değişik yöntemin bulunduğunu zannettiğimi de ifade ettiğimi hatırlıyorum. Üst Balkonda bulunanlar yüz göz olmamak adına bir şey söylememişlerdi. Ama Alt taraftakilerden bayağı bir serzeniş aldığımı hatırlıyorum. Onlar kendilerini IK konusunda yetişmiş görüyorlardı ya. Alınmışlardı belli ki.
Oysaki kitapta İnsan Kaynakları ünitelerini bu konudaki üstün başarıları ve emsalsiz katkıları nedeni ile ayrı tutmuşlar. Esasen tüm ünitelerin bu tür uygulamalarında yol gösteren bu ünite değil mi? Hele hele İnsan Kaynaklarının başı, şirketin üst makamlarında bulunup bir de söz sahibi ise yalnız yol göstermekle de kalmaz, talimatende yaptırabilir bu uygulamaları Nedenini bilmem Sn. Çanacık’ın dile getirdiği bu uygulamalar bana hiç yabancı gelmedi. Bir de siz bakın. Size neyi, kimi, kimleri hatırlatacak .İşte bu bölümden satır başları.
Kapınız daima kapalı olsun. ÇÖ notu - İnanmayacaksınız ama şirketlerin birinde IK ünitesinin kapısında “Personel Giremez” levhası görmüş hatta fotoğrafını almıştım. Halen saklarım/ Çalışanların güvenini sarsın / Sadece yapmış olmak için yapın. / Sadece teknik eğitimlere odaklanın ./ Kafanıza göre organizasyon yapın. / Yalnız yöneticiyi dinleyin. / Sistemi en anlaşılmaz ve karışık hale getirin. / Hiç bir zaman şeffaf olmayın ./ Daima şüpheci ve kötümser olun. / İğneleyin. / İşleri zorlaştırın. / Her zaman suçu başkasına atın
Tüm bunlara rağmen şirketlerimizdeki İnsan Kaynakları ünitelerinin bu gün için en önemli görevi yeteneği şirketin bünyesinde tutabilmek. (Y) kuşağının mutlu olmaması, kendisine bir kariyer planı sunulmaması hele hele üzerinde kendisini anlamayan, dinlemeyen bir yöneticinin de mevcut olması halinde şirketi derhal terk ettiğini hem kendileri hem de uzmanlar yaptıkları anket sonuçlarına dayanarak ifade ediyorlar.
Konu bu kadar basit değil. Benim kurguladığım tablo daha karanlık. Evet; personelin iş yerinden uzaklaştırmanın bin bir yolunu uygulayan başta İnsan Kaynakları ve diğer ünite yöneticilerinin dikkatten kaçırdıkları bir husus var ki o da personelin kaçmaması. Uygulamalar, ülkedeki işsizlik nedeni ile çalışanların küçümsenmeyecek bir bölümünü iş yerinden kaçırmıyor. Yeni iş bulmanın zorluğu nedeni ile insanlar yine çalışamaya devam ediyorlar mecburen. Ama yitirilen bir şey var ki, o da kurumdaşlık ve aidiyet duygusu. Kaçabilseler hem kendileri için hem de kurum için daha iyi olacak ama. Olmuyor işte. Görev yaptıkları, kuruma karşı manevi açıdan hiç bir bağ hissetmeyen çalışanlardan meydana gelen bir insan topluluğu. Türkçesi, tamiri mümkün olmayan şekilde zedelenmiş, kopmuş gönüllerin birlikte yürütmeğe çalıştıkları mesai.
Geçen hafta sonu bir gazetenin IK ekinde yine aynı konunun işlendiğini gördüm. Yazılarını zevkle takip ettiğim Burcu Özçelik Sözer kaleme almış. Yazının başlığı “ “İTİNAYLA YETENEK KAÇIRILIR – YETENEĞİ ELDEN KAÇIRMANIN YOLLARI “ Bu gün eve giderek Burcu Çanacık’ın o kitabının fotokopisini aradım. Bakalım aklın yolu bir hesabı aynı şeyleri mi söylüyorlar.
Sözer’in yazıya girişi DENEYİMSİZ YÖNETİCİLERİ BAŞA GETİRİN “ şeklinde. “Bir aday, çalışacağı şirketi seçerken o şirketin büyüklüğüne, bilinilirliğine, ücret paketine ve kariyer imkânlarına bakıyor. Ama ayrılık sebebi ise genelde yöneticisi oluyor.” diyor Sözer. Sizler hele aşağıdaki maddeleri bir okuyun. Söz konusu bu yöntemler sizin çalıştığınız firmada uygulanıyor mu? Ona bir bakın.
İşi bilmeyen, sektörü ve müşteriyi tanımayan deneyimsiz yöneticileri yetenekli ve deneyimli çalışanların başına getirin, / Şirket içi terfileri kriterleri belirsiz ve şeffaf olmayan yöntemlerle yapın. / Ücret politikalarınız tutarsız, keyfi adamına göre veya sektörün gerisinde olsun. / Şirkette ne olup bittiğini, şirketin stratejik hedeflerini hep kapalı kapılar arasında tutun. / Süreçleri tasarlarken veya iş geliştirmek için yeni kararlar alırken çalışanların fikirlerini almayın. / Hedefleri belirlerken iş yükünü dağıtırken ve çalışanların hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları kaynakları sağlarken adil olmayın. / Bir çalışan ne kadar özverili çalışsa da ne kadar yüksek performans gösterse de “ ağlamıyorsa meme vermeyin./ Çalışanların kariyer gelişimleri konusunda duyarsız olun. / İş ve özel yaşam dengesini önemsemeyin, çalışana kesinlikle çalışma saati esnekliği sağlamayın.
Ülkemizde “En İyi İş Yeri “ araştırmasını yapan Aon Hevitit firmasının Türkiye bacağının Yönetici ortağı Cengiz Gürleyik ise bire bir çalışanlarla yaptıkları görüşmelerde dinlediklerini aşağıdaki şekilde özetleyerek işverenlere sesleniyor.
Önemli bir maça birkaç saat kala, bir çalışanınızı stadyumdaki locanızın boş kalacağını anlamanızı takiben “onlar için ne denli önemli bir personel olduğunu “ vurgulayarak davet edin. Muhtemelen o da gelemeyecektir. Ancak davet ediliş nedenini tahmin etmesi de zor olmayacaktır. / Çalışanınızı ofisinize çağırarak adeta kulağına söyler gibi ona takdirinizi iletin. / Çalışanın A’ lık performansını değerlendirirken, evet sen A seviyesindesin, ancak sana bu kademeyi vermem İnsan Kaynaklarının verdiği kotanın dolması nedeni ile mümkün değil. Gelecek yıla inşallah vb.. sözler söyleyin. / Çalışanlarınıza sık sık sizler gibi yüzlercesi dışarıda bu işi bekliyor diyerek onlara ne denli önem verdiğinizi belirtin./ Yeniden yapılanmaya gidiyorsanız sadece gerçekleştirin. Çalışanlarınızın görüşünü almaya gerek yoktur.
Bir süre önce bu konuya eğilmiştim. Çok özetle Burcu hanımın konuya yaklaşımı ve yöneticilere seslenişi şöyle;
Çalışanlarınızın işin bütününe hâkim olmalarıma müsaade etmeyin / Gelişimden ziyade işi bitirmeye önem verin / Çalışanlarınızla aranıza mesafe koyun. / Asla takdir etmeyin / Çalışanları birer makine olarak görün / Çalışanlarınıza zaman ayırmayın / Çalışanlarınızın ensesinde yaşayın / Çalışanlarınıza asla güvenmeyin / Çalışanlarınızdan geri bildirim almayın / Personelinizi asla dinlemeyin /Bol bol ihtar verin. Savunma alın / Sorgulayanları hemen susturun /Geri bildirim verirken acımasız olun / Çalışanlarınızın sevmediğiniz yönlerini törpüleyin / Otoriter hatta agresif olun / Çalışanların sosyal yaşamlarını gözetim altında tutun / Çalışanlara kişisel olarak saldırın / Onları işten atmakla tehdit edin / Molalarda onları gözetim altında tutun/ Çalışan beklentilerini söndürün / Üst yöneticilerin mümkün olduğunca personele görünmemesini sağlayın / Ne bahasına olursa olsun statükoyu koruyun / İstekleri isyan olarak görün / Olaylara asla çalışanların gözü ile bakmayın / Mümkünse hiç çalışan anketi yapmayın – ÇÖ Yaparsanız da çalışanların konuya müspet yaklaşmalarını sağlayın / Yaptığınız çalışan anketleri sonunda hiç bir aksiyon almayın.
Evet, benim üzüldüğüm nokta bu veya benzeri hareketlere maruz kalan çalışanların şirketleri ile gönül bağlarını koparmalarına rağmen, çalışmayı sürdürme mecburiyetinde olmaları. Sitedeki konulara yorumları ile katılan çalışanların iş yerlerine karşı menfi tutumlarının ardında başka bir şey aramaya gerek yok gibime geliyor.
Yorumlar Tüm Yorumlar (19)