Yazının ana konusuna girmeden, başlıktaki tercihte bulunmadan neden bu durumdayız, ne oldu da böyle olduk konuları hakkında biraz konuşmakta fayda var. Başlıktaki soruyu cevaplayabilmek için bu hususları da dikkate almak gerekir. Aslında söylenecek çok şey var, İyi düşünürseniz. Tabii düşünmek ve değerlendirmek şart. BÜTÜN BU KRONİKLEŞEN SORUNLARIN HEPSİNDEN TÜRKİYE’MİZİ UZUN SENELERDİR YÖNETMEYE TALİP OLAN / YÖNETEN HÜKÜMETLER SORUMLUDUR. BU KONUDA SADECE ŞU ANKİ HÜKÜMETİ İTHAM ETMEK VE SUÇLAMAK GİBİ BİR GAFLETTE BULUNMAK DÜŞÜNEBİLEN İNSANLARIN BEYNİNE ALELEN HAKARET SAYILIR.
Cumhuriyetin ilk on yılında Mustafa Kemal ve mesai arkadaşları memleketin bütün sorunlarını saptamışlar hepsinin halledilmesine yönelik çalışma ve planlamalar yapmışlar ve konular ile ilgili net adımlar atmışlardı .Bu malum.
Aslında 19.yüzyılın sonlarında bütün dünya yeniden yapılandı. 20.yüzyılın ilk çeyreğinde de Türkiye yeni kurulan dünyada yerini aldı. Bu deplasmanın başlamış olan devrimimizi sonuçsuzluğa uğrattığı bir gerçek. İlk önce bunu kabulle işe başlamak gerek.
Örneğin bin dokuz yüz ellili yıllarda köy enstitülerinin komünizmle ilişkilendirilmesi garabeti ile kapatılıp ABD kapitalizminin uygulaması üzerine şehirlere doldurulan köylü nüfus geldiğimiz noktada ne köylü kalabilmiş nede şehirli olabilmiştir.
Ürünlerin lojistiğinin İnsanların balık istifi misali kentlerde sıkışık bir şekilde yaşaması sistemini benimseyerek, kuranlar ve destekleyenler için her zaman daha karlı olduğu kabulü zorunlu olan bir gerçektir.
Dünyada örnekleri görülebileceği üzere güçlü ve sağlıklı organizmalar vatandaşlarını kendi coğrafyalarına olması gereken bir şekilde dağıldığı için hem kendi kendine yetebilen insanlar ve de diğerleri yanında üretim yeteneklerini kaybetmemiş bir halk topluluğu olarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Örnek komşumuz Rusya.
Marketlere 3 gün stok gelmez ise şehirlerde ne olur, neler yaşanır? Bunu düşünmek bile zor. Halkın bir bölümünün bu sorunun cevabını bildiğini zannetmiyorum. 2000 sonrası doğan nüfusumuz yani yarının idarecilerinin çoğu hangi sebze meyve nerede nasıl yetişir artık bilmiyorlar. Mustafa kemalin kurduğu sistem ondan hemen sonra çökertildi. Halbuki ikinci dünya savaşına girmediğimiz için biz çok daha iyi yerlerde olabilirdik. Şayet ABD mandasını (*) kabul etmeseydik. Tarımı nasıl kiminle düzelteceğiz? Ülkemizde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan vatandaşımızın ortalama yaşı elli küsürlerde emin olun ki bu tarımla uğraşan son nesidir bu. Bütün tarlalarımızı ekecek tohum çeşitliliğine haiz miyiz, hadi tohumu hallettik diyelim kaç sene daha salma sulamayla yapılacak bu iş.
GIDAYI KONTROL EDEN İNSANLARI KONTROL EDER- HENRY KİSSİNGER
Oysaki tarımda Hollanda olmak için gereken adımlar gayet sağlam atılmıştı. İstanbul’ u ülke nüfusunun beşte birinin sıkıştığı bu şehri yükselen bu enerji maliyetleri ile hala Antalya’dan onca yolu gelen tırlarla mı beslemeyi düşünüyoruz? Eğer böyle düşüneniz varsa çok yanlışsınız. Hastalanmış PH dengesi bozulmuş toprağı hangi gübre ile ehlileştireceğiz? Gelişmiş ülkeler endüstri 4.0’ a geçti; topraksız tarım, dikey seralar. Mesela Londra’da şehrin içinde eski sığınaklarda, yeraltında ilaçsız bir şekilde üretilen (Londra’da yerin 33 m altında yapılan tarım. https://www.facebook.com/watch/?v=10155237131198822) tarım, yeşilliklerle üretime yeni bir inovasyon getiren gençler, ya da Çin’de 5g teknolojisi ile tabletle programlanabilen ve insanlı bir traktörün yaptığı bütün işleri insansız olarak ( https://www.dirilispostasi.com/foto/6204965/tarimda-buyuk-kolaylik-cin-elektrikli-insansiz-traktor-gelistirdi ) insansız yapabilen traktörle. Çağın gerekliliklerini yerine getiren milletler gerçek gıdaları üretmeğe ve tüketmeye devam edecekler. Tabii ki İstanbul Kağıthane’de başlanılan yerin altında tarım çalışması memnuniyet verici. Temennimiz çalışmaların ilerlemesi. Ve yaygınlaşması.
Ancak maalesef ürünlerin fiyat dengesizliğini konuştuğumuz şu günlerde bizim başımıza gelecek olan sorun salt pahalılık olmayacak. Çünkü bizim tükettiğimiz ürünleri üreten insanlar artık maalesef ihtiyacımızı karşılamak için yeterli değil.
Ne var ki bizi uzun süredir, geçmişte ve bugün yönetenlerden (aslında yönetmeleri değil gözetmeleri gerekiyordu) bu topraklardaki düşünce tarzımıza uygun olarak mucize istiyor, bekliyoruz Bir Mesih gelsin ve her şeyi düzeltsin. Beyhude bir bekleyiş. BİZ GELİŞMİŞ ÜLKELER GİBİ AHLAK VE EĞİTİMİ ÖNCELEMEDİĞİMİZ VE GEÇMİŞTEN DERS ALMADIĞIMIZ İÇİN MAALESEF BUNLARI YAŞIYORUZ, YAŞAYACAĞIZ. (**)
(*) Bildiğim kadarı ile Türkiye, I. Dünya Savaşı sonrasında ABD mandası olmamıştır. Ancak, o dönemde Amerikan kamuoyunda "Türk Sorunu" ve "Türk Barışı" gibi kavramlar tartışılırken, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü koruması ve ekonomik kalkınması için Amerikan yardımı düşüncesi gündeme gelmiştir. Kabul edilen budur. Yani, Türkiye bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmüştür
ÇALIŞANLAR & EMEKLİLER TERCİHİNİZ: MAAŞLARA ZAM MI? PİYASANIN KONTROL ALTINA ALINMASI MI?
Evet bu konuda önemli olan husus devlet babanın maaşları artırılması ve piyasayı kontrol altında tutulması arasında bir denge kurmasıdır. Bunun önemi açık. Tabii ki maaş artışları, enflasyonist baskılar yaratabilir bu durumda piyasayı kontrol altına almak, ekonomik istikrarı sağlayabilecektir. Yüksek enflasyon ortamında sadece maaş artışlarının düzenin kişileri rahatlatması açısından yeterli olmayabileceği de bu arada mutlak göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda her iki eylemin birlikte düşünülerek, bütçe dengeleri ve ekonomik büyüme perspektifinden değerlendirme yapmanın en akılcı çözüm olduğu kabulü zorunlu olan bir gerçek olarak görünmektedir.
Hatırlar mısınız bilmiyorum. Daha doğrusu yaşı uygun olanlar anımsayacaktır. Türkiye'de 24 Ocak 1980 istikrar kararlarıyla “serbest piyasa ekonomisi” modeline geçilmiştir. Serbest piyasa ekonomisini benimseyen. Turgut Özal, 1980'lerde uyguladığı ekonomik reformlarla serbest piyasa ekonomisine geçişin öncüsü olmuştur. Mesut Yılmaz da 1990'larda benzer politikalar izlemiştir. Recep Tayyip Erdoğan ise AK Parti hükümetiyle birlikte liberal ekonomik politikaları sürdürmüştür.
Esasları aşağıda verilen piyasa ekonomisi en serbest şekilde ABD, İngiltere, Kanada, Almanya gibi ülkelerde uygulanmaktadır. Buna mukabil Fransa'da da benzeri uygulama mevcut olmakla birlikte geleneksel olarak devlet denetimi nispeten daha yoğundu.
Malum, serbest piyasa ekonomisi, mal ve hizmetlerin arz ve talep koşullarına göre belirlendiği ekonomik bir sistem olup bu sistemde işletmeler, kâr maksadı güderek serbestçe faaliyet gösterir. Ticari ahlak ise bu ekonomik faaliyette dürüstlük, adalet ve sosyal sorumluluk gibi etik prensiplere uyulmasını ifade eder. Serbest piyasa ekonomisi içinde ticari ahlak, rekabetin sağlıklı işlemesi ve toplumun genel yararına katkıda bulunmak açısından kritik öneme sahiptir. Her iki kavramın da dengeli bir şekilde yürütülmesi, ekonomik istikrar ve toplumun refahı için gereklidir. İşte biz bu uygulamayı benimserken “Ticari ahlak “faktörünün uygulamadaki önemini yeterince dikkate almadık.
Serbest piyasa, ürün fiyatının alıcı ve satıcının karşılıklı anlaşmasıyla belirlendiği, arz ve talebe hükûmet tarafından müdahale edilmeyen piyasadır. Ekonomik faaliyet tam rekabet şartları içinde serbestçe yapılır, ekonomik sorunların çözümünde müdahale değil, fiyat mekanizmasının kullanımı esastır. Fakat, her ne kadar serbest piyasa, hükûmetin arz, talep veya fiyatlar üzerine herhangi bir müdahale yapmamasını gerektirse de tüccarların birbirlerini zorlamamasını ya da aldatmamasını da gerektirir. Bu yüzden tüm alım ve satımlar gönüllü olarak yapılır.
PİYASANIN KONTROLÜ SİSTEME MÜDAHALE SAYILIR MI?
Serbest piyasa tanımı, hükûmetin ekonomik müdahalelerini, sadece, piyasa katılımcılarının arasında gerçekleşebilecek zorlama veya sahtekarlık gibi durumlarda olmak üzere, büyük ölçüde kısıtlanmamasını savunan laissez-faire ekonomik felsefesi ile yakından bağlantılıdır. (Laissez faire ekonomi, serbest piyasa
ekonomisi anlayışını temsil eden bir terimdir ve "bırakınız yapsınlar" anlamına gelir. Bu yaklaşım, ekonomik faaliyetlerin devlet müdahalesi olmaksızın doğal bir şekilde gelişmesini savunur. Klasik ekonomi disiplininin kurucusu Adam Smith'in görüşleri ile sıkı bir şekilde ilişkilidir ve piyasa güçlerine duyulan güveni vurgular. Bu yüzden, hükûmetin gücü savunmaya yönelik bir şekilde sınırlandığı için, hükûmet, serbest pazar yerinin bakımını karşılama amacı için vergi almak dışında gücünü kullanmaz durumda. Peki Fransa’da uygulanan geleneksel Devlet denetimi nasıl uygulanıyor dersiniz? (BKNZ. GENİŞ BİLGİ: https://www.onlinekredi.com/devlet-serbest-piyasaya-mudahale-edebilir-mi-serbest-piyasaya-mudahale-nasil-olur)
1980’ DE EKONOMİK SİSTEM DEĞİŞTİRİLİRKEN AHLAK UNSURU DİKKATE ALINDI MI?
Serbest piyasa ekonomisinde insanlar bireysel çıkarlar doğrultusunda hareket ediyor ve esasen alıcı ile satıcı arasındaki karşılıklı anlaşmalar fiyatları belirliyor. Bu durumda insanlar birbirinin ihtiyaçlarını dikkate almıyor, zira çünkü piyasa tamamen arz ve talebe dayanarak yön alıyor.; dolayısıyla bu düzende sosyal düşünceler ve dayanışma maalesef ön planda değil. Ancak bu sistem topluma ekonomik refah sağlayabilecekse de gelir eşitsizliği bir dezavantaj olarak insanların yaşam şartlarını ve mutluluğunu gölgeliyor. Aslına bakarsanız söz konusu dezavantajın etkisi gölgelemenin çok ilerisinde.
Bilindiği ve uygulamalardan ve durumumuzdan anlaşıldığı kadarı ile serbest piyasa ekonomisi bireylerin ekonomik faaliyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda yürütmesine fazlası ile olanak tanıyor. Ancak bu noktada toplum ahlakı önemli bir rol oynadığı açık. Zira piyasa koşullarında bireylerin eylemleri, etik ve toplumsal normlarla şekilleniyor. Ahlaki değerler eksik olduğunda, piyasa sisteminin istismar, adaletsizlik ve eşitsizlik gibi sorunlara yol açabileceği ortada. Bunu hissediyor ve fazlası ile yaşıyoruz. Bu nedenle piyasa ekonomisi ve toplum ahlakı arasında bir denge kurulması şart. Evet ara başlığı bir soru kabul ederseniz, bugün yaşanılanlardan sonra bu suali “Evet” diye cevaplamak maalesef mümkün değil.
Evet aklımın almadığı husus televizyonlarda seyredip dinlediğimiz üzere üreticinin elindeki domatesi, limonu vb. sebze ve meyveleri 5 liraya satamamalarını ve imha etmelerini de bizlerin ise bunların kilogramına 50 ila 70-90 TL ödeyerek marketlerden, pazarlardan satın almamız konusu gündeme gelince “aracı yok veya aracı kazanmıyor” türü sözler sizce hakikati anlatıyor mu? İyi de kim kazanıyor? Konu bu noktada düğümleniyor. Gerisi herkesin tahmini.
SERBEST PİYASA EKONOMİSİNDE TOPLUM AHLAKININ ROLÜ.
Ahlâk, insanın kendisi dahil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.” “Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür.” Ahlak için bir kategorizasyon mümkün mü, bilmiyorum. Aklımıza gelenleri sayabiliriz. Ticari ahlak, siyasi ahlak, akademik ahlak, entelektüel ahlak. Sonuncusunu genellikle fikir namus ve haysiyeti diye niteleyenler de var. Hepsi birbirine bağlı.
Piyasa da tıpkı ahlak gibi yerel ve değişkendir. Farklı toplumların piyasalarında aynı ürünler farklı fiyatlarda karşımıza çıkabilir ve bir ürünün fiyatı zamana bağlı olarak değişebilir. Tüm bunlar gayet doğal karşılanmaktadır. Çünkü piyasa, ortaya çıktığı toplumdaki bireylerin ortak algılarını yansıtan bir olgudur. Bu algılar ise zamana ve mekâna göre değişebilmektedir. Bu algıları oluşturan nedenler içerisinde o topluma ait olan ahlak kuralları, en üçlü nedenlerden biridir. Bu nedenle piyasanın, bir toplumdaki ahlak kurallarını ekonomik hayata yansıtan önemli bir araç olduğu dahi söylenebilir.
Piyasa da tıpkı ahlak kuralları gibi insanı bağlayan bir yapıya sahiptir. Ahlak kurallarını ihlal eden insanlar nasıl toplumda kınanma, dışlanma, vb. ahlaki yaptırımlarla karşılaşıyorsa piyasa kurallarını ihlal eden insanlar da zarar, iflas gibi iktisadi yaptırımlarla karşılaşır. Bu açıdan da piyasa ve ahlak birbirine benzemektedir (*)
Serbest Piyasa Ekonomisinde Toplum Ahlakının Rolü
Serbest piyasa ekonomisi, rekabet, arz ve talep mekanizmalarıyla kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasını hedefleyen bir ekonomik sistemdir. Bu sistemde, bireyler ve şirketler kendi çıkarlarını maksimize etmeye çalışırken, görünmeyen bir elin piyasayı dengeleyeceği varsayılır. Ancak, bu sistemin düzgün işlemesi için sadece ekonomik kuralların yeterli olmadığı, toplum ahlakının da önemli bir rol oynadığı görülmektedir.
Toplum Ahlakı Nedir?
Toplum ahlakı, bir toplumda yaşayan bireylerin birbirlerine karşı tutumlarını, davranışlarını ve değer yargılarını belirleyen, yazılı olmayan kurallardır. Bu kurallar, adalet, dürüstlük, saygı, şefkat gibi evrensel değerlere dayanır.
Serbest Piyasada Toplum Ahlakının Önemi
GÜVENİN TEMELİ: Serbest piyasa ekonomisinde güven, temel bir unsurdur. Alıcılar, satıcıların ürün veya hizmetlerinin beklentilerini karşılayacağını, şirketlerin verdikleri sözleri tutacağını düşünerek alışveriş yaparlar. Toplum ahlakı, bu güveni sağlayarak piyasanın sağlıklı işlemesine katkıda bulunur.
REKABETİN ADİL OLMASI: Serbest piyasa rekabeti teşvik eder. Ancak bu rekabetin adil olması için, tüm oyuncuların aynı kurallara uyması gerekir. Toplum ahlakı, hile, aldatma gibi haksız rekabet yöntemlerinin önüne geçerek rekabetin adil olmasını sağlar.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK: Serbest piyasa, kâr maksimizasyonunu hedefler. Ancak bu, çevreye ve topluma zarar verebilecek sonuçlar doğurabilir. Toplum ahlakı, şirketlerin çevreye duyarlı, sosyal sorumluluk bilinci olan davranışlar sergilemelerini teşvik ederek sürdürülebilir bir büyümeyi destekler.
SOSYAL EŞİTSİZLİKLERİN AZALTILMASI: Serbest piyasa ekonomisi, gelir eşitsizliğine yol açabilir. Toplum ahlakı, şirketlerin çalışanlarına adil ücretler ödemeleri, sosyal projelerde yer almaları gibi davranışlarla bu eşitsizlikleri azaltmaya katkıda bulunur.
KRİZLERİN ÖNLENMESİ: Toplum ahlakı, finansal krizler gibi büyük çaplı sorunların ortaya çıkmasını engelleyebilir. Örneğin, finans sektöründe çalışanların etik değerlere bağlı olması, riskli yatırımların önüne geçerek sistemin daha istikrarlı olmasını sağlar.
SONUÇ
Serbest piyasa ekonomisi, insanlığın refahını artırmada önemli bir araçtır. Ancak bu sistemin etkin bir şekilde işlemesi için sadece ekonomik kuralların yeterli olmadığı, toplum ahlakının da önemli bir rol oynadığı unutulmamalıdır. Toplum ahlakı, güvenin tesis edilmesi, rekabetin adil olması, sürdürülebilirliğin sağlanması, sosyal eşitsizliklerin azaltılması ve krizlerin önlenmesi gibi birçok konuda hayati bir öneme sahiptir.
Özetle, serbest piyasa ekonomisinde toplum ahlakı, ekonomik büyüme ile sosyal adaletin bir arada var olmasını sağlayan bir köprü görevi görür.
Evet Sivil Havacılık Sektörünün değerli çalışanları. Bu ve sizde bulunan diğer bilgilerin ışığında sizin tercihiniz nedir? Şirket yönetimi maaşlarınıza zam mı yapsın, yoksa devlet baba piyasayı kontrol altına alarak fiyatların düşmesini, en azından bu günkü seviyesinde durmasını mı sağlasın? Ümitli misiniz?
(*) Hakan Şahin | İstanbul Ticaret Üniversitesi, Ticari Bilimler Fakültesi:
(**) Düzenlenmiş giriş metni: İSMAİL YÜKSEKTEPE
Yorumlar Tüm Yorumlar (13)