Evet bu kitabı, Burcu Çanacık Uzm. Endüstriyel ve Kurumsal Psikolog (2012) yazdı. O senelerde Çelebi’ de çalışıyordum. Bu kitapçık daha basılmamışken, elime bir şekilde tapesi geçmişti. Hem ham vaziyette hem de basıldıktan sonra kitabı iki kez okumuştum.
O tarihlerde THY’de Yönetim Kurulu Başkanı olarak da Sn. Hamdi Topçu (2010 -2015), Genel Müdür olarak (2005-2011) Sn. Temel Kotil görev yapıyordu.
2003 – 2011 seneleri arasında Türk Hava Yollarına alınan yeni personel sayısı ve işten çıkartılan çalışan sayısı aşağıdaki tabloda görünüyor. Tabii ki işten çıkartma konusundaki rekorun, çalıştıkları sürelere bakınca Sn. Topçu ve Sn. Kotil’ de olduğu görünüyor. Bu beylerin Sn. Aycı ve Sn. Bolat’ dan tek farkları yaptıklarını saklamıyorlardı. Aycı ve Bolat Beyler bu konuda IK dışına bilgi akışını kestiler. Ne yaptılar, kaç kişiyi dışladılar şirketten bilmiyoruz? Acaba rekoru egale etmişler midir? Bu kadar insanı bir çırpıda işten atan ve mahkemelerin işe iade kararına rağmen gereğini yapmayanların iyi yönetici olmaları bir tarafa iyi insan olduklarını bile kabul etmek imkânsız. Bu kadar insanın ekmeği ile oynamanın kabul edilebilir bir nedeni sizce olabilir mi?
Kitapta belirtilen hususlara tersten yaklaşılması halinde (Çalışanları elden kaçırmamanın 50 muhteşem yolu) Topçu ve Kotil beylerin profesyonel deneyimlerinin aldıkları ve de tabloda görünen sonuçla bağdaşmasa da bu eşsiz rekortmen ikilinin ortaya daha ilham verici bir kitap çıkaracağı mutlak. 10..000 at 16.000 al. Allah bunu bir şekilde sormalı onlara
O sıralarda bir gazeteci arkadaşıma gidip Sn. Topçu ile görüşeceğimi ve kendisinin danışmanı olmak istemem konusundaki isteğimi ileteceğimi söylemiştim. Çok gülmüştü. Zira Bay Topçu beni Çelebi’ den tanırdı? Bay Topçu’ nun bana randevu vermeyeceğini ifade ederek Uludağ restoranda bir öğle yemeği ne iddiaya girdik. İddia konusu beni gayet iyi tanıyan YK. Başkanının bana randevu verip vermeyeceğiydi. Sonuçta bahsi kazandım. Hamdi bey merakından bana randevu verdiler. Kendisine, her söylediklerine evet, haklısınız diyen insanlarla çalıştıklarını, arzu ettikleri takdirde kendilerine danışmanlık yaparak karşıt fikirlerden de haberdar olabileceklerini söyledim. Düşüneyim, on gün için de size dönerim dediler. Tabii ki dönmediler. Bu ziyaretimde kendilerine hediye olarak Burcu Çanacık hanımefendinin bu kitabını da götürmüştüm. Tabii ki bizim rekortmen Yönetim Kurulu Başkanımız kitabını yazabileceği bu konuda kendisine sunulan bu kitabı okumak gereği duymamışlardır. Önemli olan bahsi kazanmamdı. Benim için güzel bir anıydı. Hep gülümseyerek anımsarım. Paylaşmış oldum.
Tabii ki bu kitaba 11 sene sonra dün bir kez daha baktım. Hayret verici olan husus konuların yüzde doksanında bir değişiklik olmaması. Kitap konuyu 5 bölümde özetliyor. Yöneticiler için etkin yöntemler – Çalışma arkadaşları için etkin yöntemler- Üst yönetim için etkin yöntemler- İnsan Kaynakları için etkin yöntemler- Herkes için etkin yöntemler.
Evet, çalışanlarınızı elden kaçırmamak için herkes bu kitapta belirtilen davranış şekillerinin tersini uygulaması yeterli
1.Yöneticiler için etkin yöntemler: Çalışanlarınızla aranıza mesafeler koyun – Asla takdir etmeyin- Çalışanlarınızı birer makine gibi görün- Çalışanlarınızın işin bütününe hakim olmalarına engel olun-Gelişimden ziyade işi bitirmeğe önem verin- Çalışanlarınıza zaman ayırmayın- Çalışanlarınızın ensesinde yaşayın- Asla sözlerine güvenmeyin-Çalışanlarınızdan geri bildirim almayın- Onları asla dinlemeyin- Bol bol savunma alın ceza verin- Sorgulayanları hemen susturun- Geri bildirim verirken acımasız olun- Çalışanlarınızın sevmediğiniz yönlerini törpüleyin-Otoriter ve agresif olun- Sosyal hayatlarını kontrol edin- Kişisel saldırın-İşten atmakla tehdit edin- Molalarını kontrol altına alın- Kariyer beklentilerini söndürün-
2.Çalışma arkadaşları için etkin yöntemler: Mutluluk bizi bozar, sürekli şikâyet edin- Veriminizi düşürün- Burası iş yeri deyin- Kaytarma sanatını öğretin-Farklı fikirleri hemen susturun- Kimselere güvenmeyin- Topluca kendine acıma seansı yapın- Klikleşin- Bol bol dedikodu yapın.
3.Üst Yönetim için etkin yöntemler: Kimselere görünmeyin- Statükoyu koruyun- İstekleri isyan olarak görün- Asla çalışanın gözünden bakmayın- Her şeyi farklı mekanlarda yapın- Siz çalışanları değil, onlar sizi tanısın- Mümkünse hiç çalışan memnuniyeti anketi yapmayın- Memnuniyet anketi sonunda hiçbir aksiyon almayın.
4.İnsan Kaynakları için etkin yöntemler: Kapınız daima kapalı olsun-Şeffaf olmayın- Sadece yapmış olmak için yapın- Sadece teknik eğitimlere odaklanın-Kafanıza göre organizasyon yapın- Yalnız yöneticiyi dinleyin- Sistemi karmaşık hale getirin- Çalışanların güvenlerini sarsın.
5. Herkes için etkin yöntemler: Daima kötümser olun. Somurtun- İşleri zorlaştırın-Suçu başkasına atın.
Kitapçıkta her maddenin altında açıklaması bulunmakta olup kitap (DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü) DBE yayınları tarafından bastırılmıştır. İnternette Nadir kitap ve Kitantik’ de mevcuttur.
HER KİMSENİZ SİZE SÖYLÜYORUM! EN KÖTÜ İNSAN, MAZLUMA KARŞI ZALİME DESTEK VEREN KİŞİDİR.
İçimizden geçenle, dış dünyaya gösterdiğimiz kimliğimiz neden birbirinden farklıdır? Küçük yolsuzlukları yapanda, insanları kırıp dökende, soykırım gibi toplumsal bir katliamın "emir erleri" de sıradan insanlar değil midir?
Normal yaşamda, ülkenin belli vilayetlerinde vuku bulan depremlerden sonra ev kiralarında yüze yüz artım uygulayan, bu yörelerde yıkılmış olan evlerde depremzedelerin eşyalarını çalarak hırsızlık yapan hep bizler değilmiyiz? İş yaşamında, şirketle iş akitleri feshedilen çalışma arkadaşlarının arkasından yalnız siyasi mülahazalarda “İyi oldu zaten bir işe yaramıyorlardı” diye yönetime alkış tutanlar, mağdurlara bağırıp çağıranlar, hakaret edenleri, eşini veya nişanlısını var gibi yok sebeplerle döven ve öldürenler, hastanelerde kendilerine yardımcı olan sağlık görevlilerini ve eğitimcileri taciz edenler vb. Orta doğuda bir savaş var. Bizim sanal medyaya bir bakın. İnsanlarımız birbirini yiyor. Bu savaşı kim başlattı diye sorsanız, Yahudi taraftarı oluyorsunuz. Savaş çok acımasız, bu kadar da olmaz ki deseniz, Hamas taraftarısınız. Ve de bunları takiben söylenen kötü sözler. Neticeten herkesin “insan olmaya” bir şekilde itirazı var. Mutlak bir taraftan olacaksınız. Kim yapıyor bunu? Siz veya ben, o veya bu. Sıradan insanlarız değil mi? Peki bu yaşamda sıradan insanları kötü yapan nedir? İnsanoğlu neden bu durumda?
Kötülük kavramının Türkçede genellikle ahlaki anlamda kullanıldığı görülüyor. Bununla birlikte kötülüğü zıtlık üzerinden değerlendiren tanımlar da dikkat çekici. Buna örnek bir tanım şu şekildedir: Kötülük: iyinin karşıtı olan mefhumlar olarak tariflendiği gibi, değersiz bulmanın, ayıplamanın, kınamanın konusu olan her şey bu tarif kapsamına giriyor. Bunu ahlaki değerlere karşı olan hususlar olarak ifade etmek mümkün.
Toplum Bilimleri Sözlüğünde ise kötülük kelimesinin, “insanın ihtiyaçlarına, dilek ve çıkarlarına aykırı olan, bir topluma ve toplumsal kümeye, bir bireye zarar verici sayılan, tinsel ya da özdeksel bir olayın, bir nesnenin niteliği” şeklinde tanımlandığı görülüyor. Burada da kötülüğün insan kaynaklı bir kavram olarak ele alındığı dikkat çekmektedir
Ahlaki kötülük kapsamında insanların hem acı veren ve haksız davranışları hem de kötü kişilik özellikleri yer alıyor. Bu davranışlara örnek olarak yalan söyleme, hırsızlık yapma ve öldürme; bu kişilik özelliklerine örnek olarak ise korkaklık, cimrilik ve sahtekârlık verilebilir. Bütün bunlardan dolayı insanlar ahlaken sorumlu tutulabiliyor.
En genel tanımı içinde ahlaki kötülük, insanın iradesini kötü yönde kullanması sonucunda meydana çıkan hata veya günah olarak anlaşılmaktadır. Kıskançlık, yalan söylemek, bencillik, zulüm ve öldürmek gibi davranışların her biri birer ahlaki kötülüktür. Dini açıdan bakıldığında ahlaki kötülük denildiğinde günah kavramıyla karşılaşılmaktadır. Bu da özgür iradeyi akla getirmektedir.
Sonuç olarak ahlaki kötülüğün doğrudan insan kaynaklı kötülükleri kapsadığı ve özgür irade ile yakından ilgili olduğu söylenebilir. Kötülük problemi ile ilgili pek çok tartışma ve ileri sürülen görüşün temelinde de ahlaki kötülük olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Kötülük insanın özgür iradesinden kaynaklanmaktadır. İnsanlar sahip oldukları özgür irade ile bazen doğru olanı bazen de yanlış olanı yaparlar ki genellikle yanlışı tercih eder edenler çoğunluktadır. Biz ahmakların sahip olma hırsı ve arzusu, diğer canlıların yaşamına son vermeye ve onlara zulmetmeye neden olabilmektedir. Bunun sonucu
Olarak kötülük meydana gelmektedir. Kötülükle ilgili birtakım sorular geliyor akla. Kötülük bir duygu mudur? Kötülük bir gaye midir? Kötülük acı vererek tatmin olmak mıdır? Esasen kötülük sadece bir hiçtir, böyle bir kavramın dünyada hatta evrende var olması bile sıkıntıdır, bir adım öte saçmalıktır. Cehaletini aşırı hırsın insanları kötülüğe yönelttiği açıktır. Bu tür insanların en büyük gayreti başka insanların başarılarına engel olmak için bilinçli olarak sarfettikleri çabalardır.
H. Jackson Brown da yukarıdaki anlatımdan bağımsız olarak aynı mealde konuşmuş.” Yapmak istediğin şeyleri neden yapamayacağını durmadan söyleyecek insanla çıkacaktır. Onları duymazdan gel.”
Şimdi arkamdan yine dolaplar döndürüyorlar. Hem de bu defa çok kötü çünkü belki de işimden olmak üzereyim. ... Ama ben işten çıkarıldığımda sevinecek çok insan var. Çoğumuz böyle düşünmüşüzdür. Öncelikle insanları net bir şekilde, keskin bir çizgiyle iyi veya kötü diye ayıramayız. Neden mi? insanlar da bize karşı olmasalar da başkalarına karşı kötülük yapabiliyorlar. Öncelikle "kötü" tamamen öznel bir kavramdır. A kişisi için kötü olan bir olay, B kişisi için kötü olmayabilir. Bu da demektir ki "kötü" tamamen öznel bir kavramdır. Üzgün olmalıyız ki, kötü dünya sendromu: yaşadığımız bu dünyada güvensiz ve kötülük duygusunun yaygınlaşmasıdır Tabii ki bu yayınlaşma egoizm ve konformizminin sonucudur. Kendimize yaptığımız en büyük kötülüklerden biri de şu veya bu şekilde bu yaygınlaştırmada farkında olarak veya olmadan rol almamızdır Dünyanın daha iyi bir yer olması için toplum tarafından dayatılan iyi-kötü algısının yıkılması gerekiyor Bu hepimizin görev addedeceği bir konu olmasına rağmen, dünyanın gidişatına bakınca insan topluluğunda fazla taraftar bulamayacağını da düşünmek yanlış olmayacaktır. Zira insanlar kötülüğü arzularının güçlü olduğundan değil, vicdanlarının zayıf olması nedeni ile yapıyorlar.
GELELİM İŞ YAŞAMINA
İş yaşamında en tutulan eleman olmak için rekabet, en yüksek maaşı almak için rekabet, yükselebilmek için rekabet. Rekabet edemediği yerde kıskançlıktan deliye dönmek ve kendi kendini yiyip bitirmek geliyor hemen akla. Oysa ki işyerlerindeki çalışanların anlaşmazlıklarının altında yatan ağırlıklı olarak bu hususlar değil.
Her ne kadar işyerlerinde çalışanlar arasındaki sürtüşmelerde kişileri karakterleri rol oynuyorsa da iş yaşamında çalışanlar arasındaki esas dengesizliğin tepe yöneticinin ve ona bağlı olarak çalışan aynı tarzı benimseyen diğer yöneticilerin tutum ve davranışlarından kaynaklandığı açık. Bunu doğrulayan bir çok şeyi yaşadınız. Hani bir söz var. İdare etmek dürüstlük demektir. Sen doğru yönetirsen, sen dürüst olursan yanlış olmaya kimse cesaret edemez. Eğer yönetici doğru ve adaletli ise akış içerisinde bu tür uyumsuzlukları halletmek kolay.
İşçinin nasıl işverenine karşı verilen işi gerektiği şekilde, zamanında yapmak gibi yükümlülükleri varsa işverenin de işçiye karşı sorumluluğu bulunuyor. Bunların en başında işverenin tüm çalışanlara eşit davranması ve çalışanlar arasında ayrımcılık yapmaması hususu var. Çalışanların birbirlerine karşı tutumlarının altında da aynı
nedenler yatar. Vede bu ayrımcılık şirket yaşamında süreklilik arz ediyor ve işe alımdan, tayin ve terfie kadar devam ediyorsa çalışanlar arasındaki sürtüşme konuları daha da fazlalaşacaktır. İşte yukarıda da belirttiğim gibi personel
Kendisi ile aynı siyasi görüşte olmayan bir diğerinin işten çıkartılmasından bile zevk duyar. Peki yönetimce uygulanan bu ayrıştırmanın esas sebebi nedir? Neye dayanır? Yukarıda linkini belirttiğim araştırma raporunda bu husus açıklıkla ortaya koyulmaktadır. İnsanın doğasında olan bazı hususların bile bu çarpıklığın ana şartlarına uygun bir formatta şekil bulması iyiden iyiye şaşırtıcıdır.
Yazının giriş metnini buraya taşıyarak seslenişi sonlandırıyorum. Kötülüğün en acı tarafı insanın ondan zevk alıp, haz duymaya başlamış ve alışmış olması. Masum çocukları, kadınları taciz edenler, öldürenler, depremzedelerin evlerini soyanlar, o yörelerde ev kiralarını ölçüsüz artıranlar ve işten çıkartılan insanlara kaybettikleri ekmek paralarının arkasından gülüp, bundan zevk alanlar bu aşamaya gelmiş sapkınlardır. Yapanlara ise söyleyecek bir söz bulamıyorum. Niyetleri kaderleri olur inşallah.
(TEDx) PAYLAŞILMAYA DEĞER FİKİRLER
SİZİ KENDİNİZDEN KURTARMA GELDİM.
(Cem Mumcu)
Cem Mumcu, Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Ana uğraş alanı olan edebiyata yakın durduğunu düşündüğü için uzmanlık alanı olarak psikiyatriyi seçti. İhtisasını tamamladığı Cem Mumcu, Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Ana uğraş alanı olan edebiyata yakın durduğunu düşündüğü için uzmanlık alanı olarak psikiyatriyi seçti. İhtisasını tamamladığı Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde on yıla yakın bir zaman çalıştı.
Yorumlar Tüm Yorumlar (36)