Neden Yöneticiler için yazmıyorsunuz? Ben de yöneticiydim. Utanıyorum da ondan hak ettikleri kadar fazla yazamıyorum. Önce şu konuda mutabık kalalım. Pantolon denince akla erkek giysisi geliyor. Oysaki çok çok uzun bir süredir hanım kardeşlerimizde bu giysiyi kullanıyorlar. Bayan üniformalarında bile yerini çoktan buldu bu giysi. Dolayısı ile bu yazının yalnız erkek yöneticileri kapsadığını düşünmeyelim lütfen.
Bu anlatımda benim yani Çetin’in bazı yöneticileri temsil ettiğini kabul edin, ayıp benim ayıbım olsun, poposu yamalı pantolon da benim olsun diyeceğim. Ve bu şekilde herkesi bu çirkinlikten tenzih etmiş olmayı amaçlıyor ve dolayısı ile kavgasız gürültüsüz yorumlar hedefliyorum. Saldırmayın, saldırtmayın zira sizi değil Çetin’i anlatıyorum.
Buradan gelelim Pantolonun Arkasındaki Yama sözünün nereden çıkarttığıma. Yama neyi temsil ediyor? Bilgisizliği, cahilliği, torpilli olmayı vb. hususları desem yeterli olur mu?
Gelin sizinle aynı seviyede bir yerde yan yana duralım. Bu durumda pantolonumun arkasındaki yamayı fark etmeniz zor olacaktır Aynı seviyede durduğumuz için eğilip aşağıdan bakmanız gerekir. Siz yine aynı yerde durun. Bana da nereden ve kim tarafından verildiği belli olmayan bir merdiven verildiğini düşünün. Şirkete yeni girdim sayılır ama, gösterdiğim üstün ötürü (?) merdivene tırmanıp tavandaki ampulü değiştirme görevi bana verilmiş olsun. Bu görevle sizlere daha yukarıdan bakma imkânına da erişeceğim tabii. Bu görevin neden bana verildiğine kafanızı yormayın. Ben söyleyeyim sizlere. Amcam ben bu odaya girerken kapıdakilerden mutlak Çetini diğerlerinden ayrı tutun diye ricacı olmuştur Amcam kim mi? Onlardan, kapıda duranlarla aynı familyadan biri. Başka izahata gerek yoktur umarım.
Çetin O İşten Ne Anlar ki? Olsun Anlamasın Bizden ya.
Çetin boyacı değildir ki merdivene çıkma ve orada iş görme konusuna alışkın olsun. Elektrikçi de değildir. Her ne isem; sözüm ona size daha yukarıdan bakacaktım ama, merdivenin her basamağına tırmandığımda pantolonumun arkasındaki yama aşağıda beklemekte olan sizler tarafından daha net bir şekilde görünür oldu. Hele hele tırmanmayı çok eski 80 yaşın üzerinde bir şirket binasının yedi metrelik tavanında asılı ampulü değiştirmek için yapıyorsam öyle bir noktaya gelirim ki, sizler sanki beni değil de yalnız pantolonumun arkasındaki yamayı, bilgisizliğimi, cahilliğimi ve torpilli biri olduğumu görürü ve hissedersiniz. Böylece sizlerle aynı seviyede dururken özenle sakladığım ayıbım da ortaya tamamı ile çıkmış olur.
Neymiş efendim; Çetin bey amcasının itelemesi ile yükseldikçe pantolonunun arkasındaki yama daha da görünür olurmuş. Nedenini anlamıyorum ama insanlar yaşamda hızlı, çabuk yükselenleri her zaman takdir eder ve değer verir insanlar. İyi de bana değer verdiğinizi hiç görmedim.. Unutmamak gerekir ki; en küçük bir hava hareketi bile minicik bir toz zerresini veya tüyü süratle yükseltir. Çabuk daha doğrusu hak etmeden yükselenler hiç bir zaman düşünmezler ki, Napoleon'un da ifade ettiği gibi, çok çok yükselmekle, gülünç düşmek arasında yalnız tek bir adım vardır. Ve de bu adımın büyüklüğü ve uzunluğu yapılan işe göre değişir. En yükseğe erişmeyi hedefleyen, işe en aşağıdan başlamalıdır. Aslında uçurtmaların, rüzgâr kuvveti ile havalanmadıklarını, salt o kuvvete karşı uçtukları için yükseldiklerine dikkatimizi çeken W. Churchill'in yaşamı "adım adım yükselmenin" kalıcılığının, tipik ve güzel bir örneğidir de bu devirde Churchill’i kim dinler?.
Yükselmek için eğilebilmenin hatta yalakalık yapabilmenin özel bir yetenek olduğunu düşünenler, her eğildiklerinde popolarındaki yırtığın ve dolayısı ile onu örten yamanın biraz daha büyüdüğünü ve de ortaya çıktığını hiç düşünmezler. Bilmezler ki; eğile eğile yükselenler sonuçta cüce kalmaya da mahkûmdurlar. Etrafındakilerin onlarla ilgili görüşleri de bu şekildedir. Evet, merdiveni verdiler, arkamdan ittiler. ve de yükseğe çıktım.
Bu güne kadar böyle gelip böyle giden birçok yöneticiniz oldu mutlak. Hangisi aklınızda,Hangisini hatırlıyorsunuz ki?.
Uzun boylu olabilirler, koskocaman olabilirler veya en azından öyle görünebilirler. Bu türler iş yaşamında kimden ve nereden kuvvet alırlarsa alsınlar sonuçta herkesin arkasından güldüğü, komik bir cücedirler. İnsanlar ne bu yaratıklara ne de onun içinde bulunduğu hiçbir oluşuma güvenle, inanarak bakmaz ve bu duygularla onun uygulamalarına katılım sağlamazlar. Peki; bunu açık seçik söyleyebilirler mi? Veya bu şekilde ifade edebilirler mi? Kesinlikle hayır. Nedeni mi? Yaşam şartlarının zorluğu. İmkân bulsalar, değil söylemek haykıracakları malum.
Bu türlerin yarattığı boşluğun kim mi farkında değildir? Bir çevreleri, ikincisi kendileri ve de üçüncüsü onları bu duruma getiren merdiveni veren, onu tırmanmasına destek veren yakın civarında yer alan pohpohçuları.
Kibarlık olsun diye yırtık yerine yama diyorum. O yırtık, pardon o yama nerede mi diye sordunuz? Pantolonun arkasında değil aslında. Yama kafada. Kafalarının içinde. Beyinde. Ne yaparsanız yapın ne pantolondaki yırtığı ne de beyindeki zededelenmeyi örten o yamayı, sizi ibretle ve için için gülerek izleyen insanlardan saklamak mümkün değil.
Ne Yani? Çetin, Bu Maaş Bize Çok Geri Alın mı Diyecekti?
Evet; bana yöneticileri neden yazmıyorsun, onları yaz diyenler için çok eski bir yazımı revize ederek bu yeni formatı oluşturdum. Okurların yazıda dokunulmasını arzu ettikleri esas konu Çetin’in ne kadar maaş aldığı. Bana kalırsa esas olan konu ve sorun Çetini oralara getiren zihniyetin ülke ve şirketlerimizdeki hâkimiyeti. Eğer; bu zihniyet, çalışanlar arasında ayırım yapıyorsa, kendi görüşlerini paylaşan şirket mensuplarını kayırıyorsa liyakate önem vermiyorsa tabii ki Çetin çok kimseden fazla maaş alacaktır ve de almayı sürdürecektir. Ama 5000 TL, ama 10000 TL. Yine de siz Çetine kızmayın maaşının fazlalığı nedeniyle. Kabahat onda değil ki. Kabahat onun için bu maaşı takdir eden tepe yöneticilerde. Eğer Çetinin bu maaşı hak etmiyoruz deyip iade etmesi gerektiğini düşünüyorsanız, şaşarım aklınıza? Siz olsanız yapar mısınız? Diye soracağım. Evet; biz olsak iade ederdik diyerek beni güldürmeyin. Efendi gibi sizde alırdınız takdir edileni. Hak, adalet orada biter bana göre. Çetin de alıyor o maaşı. Fazlalığını iade edip istifa edecek kadar da cesur değil demek ki. Bu nedenle sanal medyada insafsızlık edip onun üzerine yürümeyin. Hepsi bu.
Bir çift sözümde “ Rekabet ettiğimiz şirketlerin yöneticilerinin de aylık gelirleri bizim şirkette aynı görevi yapan yöneticilerden fazla “ diyerek savunma yapan tepedekilere. Be hey gafiller “Rekabet ettiğiniz havayollarının” memur ve işçileri ne kadar maaş alıyor. Bunu biliyor musunuz?
Giden Yöneticilerinizi hatırlıyor musunuz?
Mutlak olan bir şey var ki, Çetin ve benzerleri bu maaşı belirli bir dönem için alacaktır. 2004 yılındaki yöneticilerinizden kaç kişi kaldı bu maaşı alan. Çoğu gitti. Onlardan sonra gelenler de gitti. Daha sonra gelenlerde gidecek. Hamdi Bey ve Temel Bey bile gitti. Onlara da merdiveni zamanın Başbakanı vermişti. Meğer merdivenin yapıldığı ağacın cinsi iyi değilmiş. En tepede uzun süre kalınca o hareketsiz ağılığa basamaklar dayanamadı ve kırıldı.
Evet yöneticilerimizi yazmıyorsunuz. Onların aldıkları maaşlardan bahsetmiyorsunuz. Beyaz yakalıların maaşını kafanıza takmışsınız diyenler için buyurun bir Yönetici yazısı. Bu yazının onların isteklerini karşılamayacağını biliyorum. Daha ağırını yazamadım. İnşallah Çetin’ de anlar, okuyanlarda.
Havalimanı Park Sahasında yatan 48 uçaklık Havayolu
EVET; Türk Hava Yollarımızın 48 uçağı bir kaç havalimanında yatıyor. Toshid üyesi on bir havayolunun ( Kargo Şirketleri dâhil ) toplam uçak sayısının % 24’ nün motor kapakları kapatılmış durumda. Başka bir deyişle bu 48 uçak Pegassus ( 66 ) ve Sunexpress ( 52 ) hariç geri kalan dokuz havayolunun her birinin filolarındaki uçak adedinden fazla ( Kaynak- http://www.toshid.org/ ) Dolayısı ile “Apronda Yatan Havayolu “ ifadesi yanlış değil.
Uygulamalar Doğru Değil Diyene Saldıran Bir Zihniyet
Yakın bir geçmişte Türk Hava Yollarının filo oluşumu ve de ihtiyatsız büyümesi tenkit edildiği zaman, bazı şirket çalışanları bu konuyu işleyenleri pek yakışıklı olmayan bir şekilde hırpalıyor ve THY düşmanı olmakla suçluyordu. Umarım şimdi yapılan tenkitlerin haklılığını bir nebze olsun anlamışlardır. Önümüzdeki günlerde Havayolu bu badireyi atlatmak amacı ile alacağı tüm tedbirleri açıklayınca o an için yönetimi tenkit edenlerin THY düşmanı olmadıklarını ve sistemin işleyişini kendilerinden daha doğru değerlendirdiklerini anlayacaklardır. Hepsi bu kadar.
Park sahalarında istirahata çekilen bu 48 uçaklık havayolunun çalışan sistemlere oranla durduğu yerde daha büyük zararlara muhatap olacağı açık. Bunu anlayabilmek için sabit giderleri alt alta yazıp toplamak ve buna bu uçaklara hizmet götürmek için yapılan istihdam ve diğer giderlerini de eklemek yeterli. Türk Hava Yollarının ilk işi bu sorunu net bir çözüme kavuşturmak olup bu hususun öncelik sıralamasındaki yeri ile ilgili kuşku yok Kasım 2016 ayında THY 8 uçağını Wetlease yöntemi ile kiralayacağını duyurmuştu. Aradan üç aylık bir zaman geçmesine rağmen bu konuda ilerleme kaydedildiğine / işin sonuçlandırıldığına ilişkin tamamlayıcı bir bilgi yok.
Finansal kiralama (leasing), yatırım mallarının satın alınması yerine, kiralanarak kullanılmasını sağlayarak firmaların işletme sermayelerini diğer ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılması ile verimliliğin ve karlılığın artmasında önemli rol oynayan bir yöntem. Ve kiralama süresi sonunda, söz konusu uçakların mülkiyeti kiralayan şirkete devredilir.
Yapılacak Olan İş Bizim Söylediğimiz Gibi Kolay Değil.
Görünüm ve ifade basit. Son kelime önemli, devredilir ve yükten kurtulursun.. Mali konulardan fazla anlamamama rağmen kıt kanaat bilgim ile şunu da ifade etmek isterim ki, Leasing yöntemi ile kiralanan uçakların iadesi bizim genelde bildiğimiz kadar ve yukarıda ifade edildiği üzere kolay bir işlem değil. Hele hele iş sene başında planlanmamış ve zaruret aniden ortaya çıkmış ise. Geçmişte yaşananları anımsıyor ve de uçakların iade edilmeleri esnasında yapılması gerekenleri / istenilenleri hatırlıyorum. Kabaca ifade edersek, sözleşmenin diğer maddeleri bir yana iade etmeden önce uçağı kiraladığınız dönemki durumuna getirmek mecburiyetindesiniz. Başka bir deyişle kiralanma sırasında uçak hangi bakımı / bakımları görmüş ise, iade sırasında da aynı bakımların aynı şekilde uygulanmış olması gerekir. 48 uçağı bu konuma getirmek kolay bir iş değildir. İş gücünüz adetsel ve zaman açısından bunu yapmaya yeterli ise haydi neyse, yeterli olmadığı durumlarda ise söz konusu bakımları dışarıda yaptırma durumundasınız ki, bunun da maliyeti küçümsenmesi mümkün olmayacak kadar büyüktür. Tabii ki biz kolaylıkla “ iade edin “ efendim diyebiliyoruz. Kazın ayağı pek bizim bildiğimiz gibi değil. Geçmişte bunu yaşadık ve gördük. Allah kolaylık versin.
Filo 299 Uçakta Kalsaydı Bu Gün Durum Nasıl Olurdu?
2016 ‘ ya kadar yapılanlar ve onların sonuçlarının bu günleri menfi etkilemesi bir yana, 2016 yılında şayet Türk Hava Yolları filosu 2015 sonundaki adet ile 299 uçakta kalsaydı? Şimdi neler farklı olurdu? 2016 yılının bilançolarında herhalde bayağı bir farklılık meydana gelirdi. Şirket biraz kendini sıkar ve gerek görürse çok daha az miktarda uçağı parka çekebilir ve bu badire atlatılabilirdi.. Yatan uçakların şu anda uçmadan şirkete yüklediği zararın yükü 2016 yılı bilançosundan haliyle kalkardı. THY bu uçakların iadesi için gerekli olan bakım ve onarımları yaptırma zorunluluğundan ötürü içinde bulunulan bu sıkışık durumda milyonlarca dolar harcama durumunda kalmazdı. Tabii ki THY leasing şirketleri ile yapmış bulunduğu anlaşmada mevcut olan erken iade maddesinin parasal cezai müeyyidelerine de muhatap olmazdı. Tabii ki 2016 yılında taşınan yolcu sayısında ve ciroda da menfi yönde bir değişiklikler olurdu. Ancak 2016 yılındaki doluluk oranları dikkate alındığı takdirde bu husus kısmen de olsa tolare edilebilirdi. 2015 yılı sonunda mevcut kabin memurları adetsel açıdan 299 uçağa hizmet sunmak için yeterli olduğundan 2016’da bu konuda yeni istihdam yapılmazdı. Bu durumda kabin memurları da acaba ne olacağız, bizi işten çıkartacaklar mı diye düşünmezlerdi. 2016 yılında haliyle yeni kokpit personeli alımı yapılmayacağından ötürü pilotlar açısından da tensikat gündeme gelmezdi. THY’ nın Zor temin edilecek personel statüsünde bulunan pilotları işten çıkarmadan elde tutabilmenin en mantıklı ve kolay yolunu tercih etmesi yeterli olurdu. Şayet filonun bu yükünü mantıklı bir seviyeye çekmek mümkün olabilseydi THY Yönetimi yaşanan kriz nedeni ile belki yine çalışanlarına 2017 yılı için maaş artımı yapmayı düşünmeyecek veya bu yılı mümkün olan en az artımla geçirmeyi deneyecekti. Başka ve kısa bir deyişle “ Kriz Türk Hava Yollarını ve çalışanlarını daha az yıpratacaktı “ vb..
Hep Aynı Şeyi Söyledik. Hep Aynı Sözleri İşittik.
İşte kaç yıldır söylediğimiz buydu. Anlatamadık. Eskiler çekemiyor dediler. Oysaki eskiler Türk Hava Yollarına hakiki anlamda bağlı ve kendilerini ona borçlu hisseden kimselerdi. Evet, en masumane ve kavgaya, gürültüye meydan vermeyecek deyimle; “EN BÜYÜK BİZ OLACAĞIZ” hırsı havayolumuzu bu günkü konuma getirdi diyerek konuyu kapatalım.
Memuriyet İşte Böyle Bir Şey
Evet; sonuçta amiyane deyiş ile Kabak Sn. Ekşinin başında patladı. Memuriyet denilen ki bazıları buna hizmet yarışı diyor, böyle bir şey işte. Doğru veya yanlış bir şeyler yaparsın, edersin sonra çekip gidersin. Gidiş, ya evedir, ya da başka göreve. Yerine gelen düşünsün. Bu arada Kotil beyin de kulakları çınlattık. Şakşakçılarının da tabii. Mevcut durumu düşündükçe biz Sn Ekşi’ye samimiyetle kolaylıklar diliyoruz. Allah yardımcısı olsun.
Yorumlar Tüm Yorumlar (17)