11 Mayıs 2020, Pazartesi
Servet BAŞOL
Servet BAŞOL [email protected]

Eşgüdümlü yaklaşım ve Normalleşme

Corona salgını ile mücadele yöntemlerinin çoğunu gördük. Ingiltere ve ABD “toplum bağışıklığı” stratejisini uyguladılar ilk haftalarda. Bu strateji 1-Sınırlama, 2-Geciktirme, 3-Araştırma ve 4-Hafifletme adımlarından oluşmakta idi. İtalya ve İspanya’nın sıcakkanlı olmaları ve sosyal mesafe tanımayan ilişkilerinden vazgeçmemeleri yani Sınırlama’dan Geciktirmeye geçemeden alt üst olmaları, onlara pahalıya patladı. İngiltere ise daha 8’inci kayıptan sonra “Geciktirme” adımına geçildiğini açıklayıverdi. Ülkede ölüm sayısı 8 iken yaşlı ve riskli kesim için kararlar alınmaya başlamıştı. Bu altı gün içerisinde sıkı tedbirler yürürlüğe konmaya başlandı. Kontrollü sokağa çıkma yasağı, okulların kapanması, sosyal mesafe ve koruyucu tedbirlerin arttırılması öngörüldü.

Almanya’da Angela Merkel hükümeti, korona virüs salgınıyla mücadelede ülkenin 129 yıllık geçmişe sahip Robert Koch Enstitüsü'nün tavsiyelerini uyguluyor. Almanlar, virüse karşı hazırlanabildi çünkü Avrupa'da etkilenen ilk ülke Almanya değildi ve başka yerlerdeki gelişmeleri görüp analiz edebildi. Ülkedeki sağlık sisteminin “iyi yağlanmış makineleri” olan federal hükümet ile yerel ve devlet kurumları arasında etkili koordinasyonun çok etkili olduğunu da belirtmeliyiz.

İngiltere ile karşılaştırıldığında, Almanya test yapma konusunda gerçek bir başlangıç yaptı. Alman Akredite Laboratuarlar Birliği Sözcüsü Evangelos Kotsopoulos, “Virüse yakalanan kişilerin temas ettiklerini tekrar tekrar izlenip test edildi ve onlar da izole edildi. Bu da enfeksiyon oranını yavaşlattı” dedi.

Prof. Dr. Wieler'in açıkladığı Almanya'nın üç boyutlu stratejisi, şu unsurlardan oluşuyor:

  • Covid-19 vakaları testler yoluyla hızlı bir şekilde teşhis edilerek izole ediliyor, bu kişilerle temasta bulunanlar da tespit edilerek karantinaya alınıyor.
  • Yaşları ilerlemiş ya da kronik hastalıkları olanlar, korunmaya muhtaç gruplar için ek koruma önlemleri alınıyor.
  • Sağlık sistemi güçlendiriliyor. Covid-19 konusunda test kapasiteleri kadar hastanelerdeki yoğun bakım, solumun cihazı kapasiteleri iki kat artırılıyor.

Almanya’nın da ilk hamlede geç kaldığı söylenebilir. Ama ortak nokta, kontrollü sokağa çıkma yasağının hemen tüm salgına uğramış ülkelerde uygulanıyor olması. Çin daha salgının ilk başında sokağa çıkma yasağı uygulamış ve bizler de “bu tür yasaklar anacak totaliter ülkelerde olur” diye alay etmiştik!

Asırlardır dünyanın tıp beşiğidir bizim topraklarımız. Müzikle tedavi, Çadır Hastaneleri ve salgın hastalıkla mücadele Mucitleri’nden gelen bir mirastır bu. Hekim Biguta, Hekim Haruna, İbn-i Sina, Akşemsettin, Prof. Dr. Gazi Yaşargil, Prof. Dr. Hande Özdinler, Prof. Dr. Hulusi Behçet, Dr. Ömer Özkan, Dr. Murat Digiçaylıoğlu, Dr. Tayfun Aybek gibi isimleri temsil eden özverili sağlıkçılarımız sayesinde ölüm sayıları bu salgında en az da tutulmakta. Bizdeki bulaşma sayısının yüksek olmasını ise izlenen politika ve politikacıların neden olduğuna inananlar var.

Halkı cahilleştirerek yönetme yöntemini çok ciddiye almış görünen bu son dönem politikacıları, şimdi ağzıyla kuş tutsalar yaranamamakta, hatta bazıları o kuşun ağızla tutulduğuna dahi inanmamakta.

Bilindiği gibi sonradan öğretilen bir olgu olan inanç ile öğretilmeyince oluşan cehalet, şu an salgınlardan daha da büyük zararlar vermekte.

İnancı gereği “bize virüs bulaşmaz” diyenlerin sapır sapır öldüğü, öğretilmediği ya da değişik öğretiler yüzünden salgın ile mücadele tedbirlerini küçümseyen cehalet ile nasıl bir sona yaklaştığımızı bilemiyorum.

Bir tarafta var gücü ile çalışan bir “bilim kurulu”,
diğer yanda her ürettikleri çareye inanmayan dahası uygulamayan cahil bir kesim.

Ülkeler elbette kendi sosyal durumlarına göre karar verecek ve gözlemlerindeki doğruluk payı, bu kararlarını etkileyecektir. Eskiler “ne ekersen onu biçersin” demiş.!

Normalleşmenin geleceğine herkes inanmakta ama herkes için “normal” kavramı değişik.

Benim için normalleşme, sosyal yaşamın bilimle desteklendiği, halkın bilimin ürettiğini kullanabilecek seviyede eğitim gördüğü, PISA verilerine göre eğitimde 2003 ile 2006 değerlerine dönmektir normalleşme. OECD ülkeleri arasında Matematikte 29.cu, Okuduğunu anlamada 28.ci, Fen Bilimlerinde 28.ci sıraları tekrar görmektir en azından.

Hiç duydunuz mu Uluslar arası Uzay İstasyonu’na düzenli olarak lojistik destek sağlayanları?

Rus Progress ikmal aracı; Soyuz uzay aracının (ISS) Uluslararası Uzay İstasyonuna donanım ve yakıt getirmek için kullanılan otomatik, pilotsuz uyarlamasıdır. Bu araçlar 1.700 kilogram donanım taşıyabilir. Progress uzay istasyonuna kenetlendiğinde, ekip bu malzemeleri boşaltır ve daha sonra Dünya'ya dönüş yolculuğu için kargo modülünü çöp, gereksiz donanım ve atık su ile doldurur.

Avrupa ATV'si; Yük kapasitesi yaklaşık 1600 kg kuru yük, 850 kg itici yakıt ve 100 kg oksijen içeriyor. Dönüşünde ise ISS (Uluslar arası Uzay İstasyonu) ekibi tarafından atık torbaları ve istenmeyen donanımlarla doldurulur. Daha sonra Güney Pasifik Okyanusu üzerinde atılarak atmosferde zararsız bir şekilde yanması sağlanır.

Japon HTV’si; Japonya'da tasarlanıp üretilen H-II Transfer Aracı (HTV), JAXA’nın Uluslararası Uzay İstasyonuna donanım sağlayan ekipsiz kargo transfer uzay aracıdır. HTV, ISS’na hem basınçlı hem de basınçsız 5.500 kg’dan fazla kargo teslim eder. HTV, uzay istasyonuyla buluşur ve ekip HTV'yi robot kolunu kullanarak yakalayıp istasyona kilitler. Sarf malzemeleri yüklendikten sonra HTV'ye çöp kutusu ve atılan diğer öğeler yüklenir. HTV, ISS'den ayrıldıktan sonra, Dünya'nın atmosferine yanmak üzere giriş yapar.

Mevcut bir aracın yerlisini hep yaptık. Bisikletin, motosikletin, üç tekerin, dört tekerin, trenin, geminin, uçağın ve savaş makinelerinin de. Bu devirde yani uzay çağında, elde kılıç ülke fethine gidilmeyeceği, savaş araç ve gereçleri üreterek kalkınmayacağı gerçeği ile uzaya yönelimin önemini ayırt edip anlamamız lazım.

Asırlar boyunca göçebe yaşamış bir milletin şehirciliği öğrenmesi hala tamamlanmamış iken bir de eve hapsolunca ne yapması gerektiğini bilemeyenlere, bir felaketin nasıl insani buluşlara dönüştüğünü görmeleri için 1552 - TAMBORA başlıklı yazımı okumalarını öneririm.

Bu günlere nasıl gelindiğini, hiç akla gelmeyen doğa olaylarının yanı sıra, kendi geleceğimizi düşünmeden nasıl harcadığımızı gören, bilen ve farkında olan kaç kişi vardır diye merak ediyorum. Hala sayılarla övünmekten öteye gidemediğimizin farkında olmayanlar, kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğini de düşünüyorlar mı?

Ellerini gökyüzüne açan bir nesil, orada geleceği de görecektir.!

Kalın sağlıcakla…

www.servetbasol.com

Eşgüdümlü yaklaşım ve Normalleşme

Yorumlar

Bu haber için henüz yorum gönderilmedi.

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000