Dünya nereye gidiyor? Ve de bizleri sürüklüyor peşinden, nereye götürüyor* Aslında kimin kimi nereye götürdüğü pek belli değil. Bizim dünyayı iyiye götürmediğimiz bir gerçek. Sanki dünyanın dengelerini bozmak için farkında olmadan birçok şey yaptığımız ortada. Hiçbir şey yapmıyoruz desek bile ozon tabakasının bu günkü durumu malum.
Bu söz bana ne düşündürdü dersiniz? Dünyada işlerin neden iyi gitmediğini tabii ki. Evet, işler neden iyi değil? Bir şeyler yapmak ve yaratmak isteyen ve bu sözde seçilmiş olarak anılan grup o kadar küçük kiTürkiye’mize bakınız. Şunu söyle yapsalar, ben olsan böyle yaparım, şu şöyle olsa daha iyi diyen ne çok insan var değil mi? Çoğunluğumuz böyle desem kızar mısınız? Bunun ötesinde yalnız olanı biteni gözlemleyen grubun çoğunluğu hiç dikkatinizi çekti mi?
Ve bir kez daha bakalım etrafımıza. Ne olup bittiğini anlamayan veya anlamamış görünmekte fayda gören, uydu zihniyetli insanların çokluğuna bakalım. Tabi olmak üzere yaratılmış, fikri olmayan veya fikrini söylemeyen, söylese bile koruyamayan koca bir grup. Muazzam bir kalabalık. Bundan mustarip değil miyiz? Bundan şikâyet etmiyor muyuz? Antalya bir otelin genel müdürünün odasında görmüştüm aşağıdaki sözü. Çerçeveleyip asmıştı duvarına.
Bir düşünür dünyadaki insanları gruplandırmış. Bir şeyleri yapan, yaratan “küçük” bir seçilmiş grup. Bir şeylerin yapılmasını izleyen “büyükçe” bir grup ve de ne olup bittiğini bilmeden yaşayan “muazzam bir topluluk Bu sözdeki gruplandırma doğru maalesef. Ülkemize bakarsanız doğru. Kurumlarımıza bakarsanız doğru. Etrafınıza bakarsanız yine doğru. Tüm yaşadıklarımız bunu doğruluyor
Dünyanın gidişatı ile ilgili ciddi araştırmalar yapan belirli metot ile çalışan Steven Pinker yazdığı “Enlightenment” isimli kitabında dünyanın nasıl ve neden iyi bir gidişatta olduğunu yaptığı araştırmaların ışığında anlatıyor. Ve de Bill Gates bu Kitaba kişisel bloğunda gatesnotes’ta yer vererek kitabın popülaritesini en üst seviyeye çekti. Bu kitapta en çok ilgi çeken 15. bölümde ölçüm kriterlerinin zaman içinde gösterdiği gelişmelerle ilgili bulgularını anlatılıyor. İyimser bir bakış.
A). Bir yıldırım çarpması sonucu hayatınızı kaybetme ihtimaliniz bu yüzyılın başına oranla 37 kat azaldı. Günümüzde gök gürültülü fırtına yoğunluğu azalmadı. Ancak hava durumu tahminleri iyileşti, güvenlik eğitimleri gelişti ve şehirde yaşayan insanların sayısı arttı.
B) 1920 yılında çamaşır yıkamak haftada 11,5 saat alıyordu. Bu oran 2014 yılında haftada 1,5 saate düştü. Önemsiz gibi görünen bu gelişme aslında insanların kazandığı vaktin bir göstergesi. İnsanlar artık yarım güne denk gelen bir süreyi kendi istekleri doğrultusunda planlayabiliyor.
C). Küresel IQ ortalaması her on yılda 3 puan artıyor. Daha iyi bir beslenme ve daha temiz bir çevre ile çocukların beyni daha etraflıca gelişiyor. Pinker sınıflarda öğretilen analitik düşüncenin de bu duruma katkısı olduğunu belirtiyor. Bu duruma katkıda bulunan bir diğer öğe ise akıllı telefonlar. Çocuklar akıllı telefonların ekranındaki sembolleri yorumlayarak soyut düşünce ile tanışıyor.
D). Savaş kanunen yasak. 1945'te faaliyete geçen Birleşmiş Milletler sayesinde savaş önlenebilir bir hale geldi. Buna rağmen dünya çapında çatışmalar ve savaşlar hala mevcut. Yine de Dünya Savaşı kavramından uzaktayız.
Günümüzde birçok olumsuzlukla mücadele ederken dünyanın en iyi döneminde yaşadığımızı hatırlamak faydalı olabilir diyor Pinker
Benim tam olarak anlayamadığım bir husus var ki, örnek olarak sıralanan bu 4 maddenin 2 adedi zaman içinde yaşamın kolaylaştığının bir göstergesi. 3 madde ise küresel IQ ortalamasının her yıl 3 puanlık bir artış gösterdiğini vurguluyor. IQ’ su bu derece yükselen insanların yaşam yerlerini dünyayı daha iyiye yöneltebileceklerini de düşünebilmek gerek. Bu kabul. Ancak yaşamın kolaylaşması dünyanın iyiye gittiğinin bir göstergesi olarak kabul edilebilir mi? Bu tartışmaya açık. Yaşamın kolaylaşması iyiye gidişin göstergelerinden yalnız birisi. Dördüncü maddeyi ise dünyanın iyiye gittiğinin ve akli selim ile yönetildiğinin bir göstergesi olarak değerlendirmek tabii ki mümkün. Ama sizce durum böyle mi?
Bestekar ve düşünür Sn. Zülfü Livaneli’nin bu konu ile ilgili bir sözü var.” İnsanlık kötüye gitmez, ilerler ama bu ilerleme lineer (doğrusal) bir çizgide ve kesintisiz olmaz. İniş çıkışları vardır” diyor ve konu ile ilgili görüşleri de bu sözün uzantısında oluşturuyor. Eğer doğumunuz ülkenizin çıkış dönemine rastlıyorsa dünyanız sizin için hali ile iyi olacaktır. Eğer ülkenizin iniş dönemine rastlıyorsa doğal olarak size ülkenizin iniş dönemdeki nahoş şartları yaşatacak dünyanın iyiye gittiğini düşünmeniz mümkün değil. Evet, Sn. Zülfü Livaneli’nin yaklaşımı daha mantıklı geliyor insana. Hitler döneminde gençliğini yaşamış olan Almanlar dünyanın nasıl iyiye gittiğini düşünebilir ki. Bu mümkün değil. İmkânsız. Ancak 1960 yılında doğan bir Alman için dünyanın iyiye gittiğinin söylenmesi mümkün diyor Sn. Livaneli. Bu konudaki onun yazısının linkini takdim ediyorum (https://gazeteoksijen.com/yazarlar/zulfu-livaneli/dunya-iyiye-mi-gider-kotuye-mi-10354) Sizlere konuyu sn. yazar gibi anlatabilmem tabii ki mümkün değil. Onu okumak gerek.
Dünya nereye gidiyor?" ifadesi, genellikle mevcut sosyal, politik ve çevresel sorunlar hakkında bir sorgulama yapma anlamında kullanılıyor. 2020 yılından itibaren dünya genelinde artan çatışmalar, iklim değişikliği ve ekonomik belirsizlikler gibi konular bu sorunun arka planını oluşturuyor. Özellikle bazı liderlerin etkisiyle ülkelerinin ve de buna bağlı olarak dünya sorunları derinleşiyor. Ancak Dünya kötüye mi gidiyor sorusunun kesin bir yanıtı yok; gidilecek yolu, toplumların hangi değerleri ive hangi yöndeki kararları seçeceğine bağlı.
Dedikodu yapmak gibi Olmasın Ama...
Kim yaşamını nerede sürdürüyorsa, kim nerede çalışıyorsa etraflarında olan bitenleri düşününce yadırganan, nefret doğuran tüm oluşumların kökeninde ahlaki noksanlıklarımızın bulunduğunu göreceklerdir. Özellikle iş yaşamımızda yaşadığımız tüm menfiliklerin üretilen dedikodular nedeniyle şekillendiğini çoğunluk bilir. Hatırlar mısınız bir süre önce Yargıtay işyerinde dedikodu çıkaran işçinin, iş sözleşmesinin feshedilmesinin haklı fesih nedeni sayılmasına hükmetmişti.
Malum, Sokrates, antik Yunan filozofudur. Yunan Felsefesi ‘nin kurucularından olan Sokrates tüm Yunanistan’da saygı değer bir ün yapmıştı. Bir gün büyük filozof yolda eski bir tanıdığına rastladı ve arkadaşı ona sordu. Falan arkadaşınla ilgili ne duyduğumu biliyor musun?
Sokrates: Bir dakika bekle. Bana bir şey söylemeden evvel senin küçük bir testten geçmeni istiyorum. Buna "Üçlü Filtre Testi" deniyor. Adam: Üçlü Filtre
Sokrates: Doğru. Benimle arkadaşım hakkında konuşmaya başlamadan önce, bir süre durup ne söyleyeceğini filtre etmek, iyi bir fikir olabilir. Üçlü filtre testi dememin sebebini birazdan anlayacaksın. Şimdi birinci filtre; 'Gerçek Filtresi' Bana birazdan söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçek olduğundan emin misin
Adam: “Hayır. Aslında bunu sadece duydum” diye cevaplar.
Sokrates: Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun. Şimdi ikinci filtreyi deneyelim, 'İyilik Filtresini.' Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi? Adam: Hayır, tam tersi...
Sokrates: Öyleyse, onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin. Fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı.' İşe yararlılık filtresi.' Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı? Adam: Hayır, pek değil. Sokrates: İyi, eğer bana söyleyeceğin şey doğru değil, iyi değil, işe yarar ve faydalı değilse bana niye söyleyesin ki?
İnsanoğlu birçok şeyden ders almıyor. Ne anlatılanlardan ne de yaşadıklarından. Hepsini hemen unutuyor. Sokrates ile ilgili anlatım bize ders olur mu ki? Hiç sanmam.
Dedikodu, doğası gereği insanların bir araya geldiği sosyal ortamlarda rastlanan bir davranıştır. Psikolojik açıdan değerlendirildiğinde, genel olarak dedikodunun nefsin hoşuna gitmesi ve olumsuz sonuçlar doğurabilmesi nedeniyle bazı psikologlar bunu bir 'hastalık' olarak tanımlıyorlar. Ancak, dedikodunun daha çok bir davranış kalıbı ve sosyal iletişim şekli olarak değerlendirilmesi mümkün. Evet, dedikodu, bir hastalık değilse de, psikolojik bağlamda belirli menfi etkileri olan bir davranış biçimi olarak yorumlanıyor.
Yorumlar