Hâkim bey,
” Mevki ve unvanlar birbirine karşı zincirleme sorumluğu olan basamaklardan meydana gelir. Birbirine bağlı bu basamaklar kurum içindeki hiyerarşiyi belirginleştirir. Hiyerarşideki yer alan kişilerin emelleri genelde bir üst basamağa geçmek başka bir deyimle terfi etmektir.” diyor Jeffrey Tucker.
Hani tüm kuruluşlarda adına organizasyon şeması dedikleri ve de yapımı için önce dünyanın parasının ödendiği, takip eden kısa bir süre içinde ise bundan bir kutu çıkartmak veya bir kaç kutu ilave etmek sureti ile delik deşik edilerek deformasyona uğratılan bir tablo var. Bu kutu kutular ve bunların birbirinin üstünde veya altında yer almaları bir anlamda kurum içindeki hiyerarşiyi gösteriyormuş. Bu tarif doğrumu bilmiyorum?
Bu doğru ise tüm kurum çalışanlarının bir üst basamağa geçme arzularına saygılı olmak gerekmez mi? Öyle ya, insan çalışacak, didinecek, takdir görecek bir üst basamağa terfi ederek, üç beş fazla kazanacak ve bunun verdiği moral ile daha fazla çalışacak. Bu uygulama sizin Adliyede de aynen böyle değil mi Hâkim Bey..Peki bu uygulamanın düzgün ve hakça yapılmasından kim karlı çıkacak.Tabii ki Kurum. Peki; bu kurumun sahibi veya sahibi devlet ise temsilcisi bu işlemleri tarafgir olarak yapıyorlarsa bu insanların kendi iş yerlerini düşünmedikleri anlamına gelmez mi? Bilemiyorum. Sorum şu Hâkim Bey; kendini ve sahibi olduğu kendi firmasını düşünemeyen bu insanların bize çalışanlara karşı hiçbir sorumluluğu yok mu? Siz hele bana bunu söyleyin önceden Hâkim Beyim, o kutuların bir üsttekine tırmanmak insana yalnız paramı kazandırır? Mahalleye bekçi girip, on beş sene sonra halen bekçi kalana mahalleli ne der Hâkim Bey? Bilirsiniz eskiden bu türlere kız bile vermezlerdi. Bir noktadan sonra insan kendi kendinden utanır olmaz mı? Bu duyguya katlanmak, onunla yaşamak kolay mı Hâkim Bey. İnsan aynaya bakınca kendisini görüntüsünden utanacak hale getirene kadar mağdur eden bir yöneticiye / yöneticilere nasıl saygı duyar ki? Hele bir yol söyleyin de, hata yapmayalım Hakim Beyim.
“Patronunuzu sevmiyorsanız, çalışma saatleriniz kötü, maaşınızda çok düşük ve yıllardır terfi ettirilmemişsiniz. Bu durumda işçi / çalışan ne yapar? Duruma katlanamıyorsanız, şartlara daha fazla tahammül edemeyecekseniz, işten ayrılabilirsiniz. Serbest işgücü piyasasında hünerleriniz başka bir işyerinde daha fazla takdir edilecektir. Ayrılma kararını kendi başınıza vermenizden manevi tatmin elde edersiniz. Özgün bir toplumda işçiler / çalışanlar daha cazip bir iş imkânı doğduğunda mevcut işinde çalışmaya mahkûm edilemez. Bu özgür toplumun mensuplarına sunduğu, insanlık tarihinin büyük bir bölümünde bilinmeyen muhteşem haklarından biridir.”
Hâkim Beyim. Bu sözü ben söylemedim. Jeffrey Tucker isimli bir uzmanın “ İş Ahlakı Nedir, İş Ahlakı ve Sosyal Sorumluluklar “ konulu makalesinde yazmış bunları. Bunu bizi sinirlendirmek için mi söylemiş diye düşünmedim değil. Muhteşem hakkımız neymiş? İstifa edip başka bir şirkette çalışmaya başlamak. Acep bu yazıyı çok, çok önceden, işsizlik denen bela dünyayı sarmadan mı yazdı diye de düşündüm. Baktım ki öyle değil. Mademki uzamandır, bu konuda konferanslar verir, bilmez mi ki Türkiye’mizde de işsiz oranı hayli fazladır. Daha da fazlası bu işsizliği istismar eden bir zümre de vardır üstelik. Ve de Devlet buna neden ses çıkartmaz anlamak mümkün değil. Şimdi Hâkim Bey, bu istismarcılardan biri “ iş ahlakına aykırı hareket “ etmiş olmasından ötürü bir arkadaşımı tazminatsız işten atıyor. Şimdi bir kez daha bana söyleyin Hâkim Bey, Hem de yüksek sesle söyleyin ki herkes duysun. Arkadaşımın, çalışma saatlerim kötüyse, maaşı çok düşükse üstelik yıllardır terfi ettirilmemiş ise, bu nedenlerle yaptığı itirazın sonucunda, şartları düzeltmeyi düşünmeyenler itiraza kızıp onu işten çıkarıyorlarsa, hakkını talep ederken onun neden kendini savunma durumunda kaldığını anlayamıyorum? Onları bu şartlara koyanların hiç mi sorumluluğu yok Hâkim Bey.
Devlet Memurlarının kademe ilerlemesi için gerekli olan şartlar “ilgili kanunun 64. Maddesinde yazılı. “ Memurun kademede ilerlemesi için bulunduğu kademede en az bir yıl süre ile çalışmış olması, o yıl içerisinde olumlu sicil almış bulunması ve de bulunduğu derecede ilerleyebileceği bir kademenin bulunması” şarttır diyor kanun metni.
Evet; Devlet memurlarının kademe ilerlemelerinin şartlarını belirleyen kanun var. Bu olduğuna göre mutlak görevde yükselmenin de kıstasları belirlenmiştir. Peki; bu bizim sektörün şirketleri Türk kuruluşu değil midir? Bunlar aynı konuda hangi kanunlara tabidir. Burada çalışanların hakkını ve hukukunu hangi kanun gözetir ve bu şirketlere uzun yıllardı hizmet veren çalışanların hakkını kim nasıl korur? Hiç aklınıza geldi mi? On beş sene hizmet veren liyakatli bir çalışan varken, görevde yükselmenin en basit kuralı olan eşitler arasındaki en iyinin seçilmesinin bile uygulanmadığı iş yerlerine bekçi girip, on beş sene sonra halen bekçi kalmak çalışanın alın yazısı gibi? Adalet bu mudur Hâkim Bey? Gülmeyin, ben hayal âleminde yaşamıyorum Hâkim Bey. İş yaşamının gerçeklerini iyi kötü bende bilirim. Torpil’in üç diplomadan, senelerin deneyiminden daha geçerli akçe olduğunu bende gördüm. Ama hani arada bir de olsa, dışarıdan yönetici getirileceğine içten uygun insan aransa ya. Hiç mi yok Hâkim Bey. Devlet özel sektöre karışmaz diyeceksiniz, bu doğrudur da, sektörümüzde hiç Devlet Kuruluşu yok ki? Bizim sektörde Devlet yok diye mi düşünelim? Herkes hangi çalgıyı isterse onu çalıyor Ahenk hak getire. Tanıdık, eş, dost ve hemşerilerin tercihi nereye kadar sürecek. Sanki Türkiye’mizin için de bir Türkiye daha var gibi. Bizden sizden ayırımına kim son verecek? Bu gençlerin durumu ne olacak ki Hâkim Bey?
“İş hayatını seviyorum, çünkü rekabet var; çünkü kelimeler yerine yapılanlar ödüllendirilir. İş hayatını seviyorum, çünkü ciddiyet ister, bugünün işi ile uğraşırken yarını düşünmeme fırsat vermez, İş hayatını seviyorum çünkü düzeltmeğe değil, yapmaya çalışır, ikiyüzlülüğe ve duygusallığa yer yoktur. İş hayatını seviyorum, çünkü hatayı, verimsizliği cezalandırıp, elinden gelen her şeyi ortaya koyanları fazlası ile ödüllendirir” diyen de Robert Hervey Cabell”
Bu düşünürün tarif ettiği ve sevdiği iş hayatının yöneticilerini, bizim sektöre transfer etme konusunda kim bize yardım eder? Patronlara söylesek olur mu ki? İş yerinde ikiyüzlülüğe ve duygusallığa müsaade etmeyen, verimsizliği cezalandırıp, çalışmayı fazlası ile ödüllendiren ve de konuşanlar yerine yapılanları takdir eden bir yöneticilerin altında çalışanlar tabii ki iş hayatını sever de bizim böyle yöneticilerimiz acaba böyleler mi?. Size gelen dava dosyalarına bir bakın. İster işveren, isterse işçi dava etmiş olsun. Bu sayılanların en küçük bir emaresini görmek mümkün mü? Biz bunları ancak okur ve içimizi çekeriz Hâkim Bey. Bu konuda size bir şey sormak isterim. Bu sevgiyi yaratan tüm nedenleri tersine çevirelim, ikiyüzlülüğe ve duygusallığa yer veren, hatayı ve verimsizliği cezalandırmayan ve bunun gibi. Bu durumları kim yaratıyor? Tabii ki yöneticiler. Eğer bunların ters çevrilmiş hali bir iş yerindeki durumu anlatıyorsa, kusuruma bakmayın ama hani biraz da bu ortamı yaratanları sorgulasanız diyorum. Garibim işçinin, garibim çalışanın gücü, bunların iyisini de, kötüsünü de yapmaya yeter mi? Bunun adını koymaya cesaret edecek birileri yok mu Hâkim Bey?
Kitaplar diyor ki; İş ahlakı normal ahlak kuralları ile çakışırmış. Hatta normal ahlak kurallarının başına sonuna “iş yeri” ibaresini koyarsan iş ahlakının kurallarının çatısı ve duvarları ortaya çıkarmış.
İş Adamlarının Derneği var, Bir de Genç İş Adamları derneği varmış Hâkim bey,Derneğin genç olanı iş ahlakı ile ilgili bir çalışmasıyapmış ve birileri de basmış, kitap olmuş. Üzerinden epeyce zaman geçmiş. Başlığı "İŞAHLAKI VE TÜRKİYEDE İŞ HAYATINA YÖNELİK TUTUMLAR’." Eskiler belki anlatmamıştır bizimkilere, haberleri olmamıştır belli ki. Ben çok aradım bir iki cümle dışında kaydını bulamadım bu belgenin. Derler ki, Türkiye’mizde iş hayatında bu konuda maalesef denge kurulamamış. Kurulur Hâkim Bey, kurulurda karşılıklı çıkarların dengeli olması şartı var. Bu dengeyi bozan, çalışan insanların iş ahlakına uymamaları değil midir? Çalışan insanlar dedimse ben tepedekileri de çalışıyor kabul ediyorum. Oturdukları yerden tüm sistemi etkiledikleri de mutlak. Yanlış mı düşünüyorum. Hâkim Bey. Bir de, arada nalıncı keseri gibi “ hep bana diyenler “ olmasa. İşte dengeyi bozanlar onlar ve“ en yüksek tepelere yaranmaktan başka bir şey düşünemeyen “ HIK “ deyiciler.
Hakkımda bir şikâyet daha mı var? İnanamıyorum. Bunları neden çalışırken dile getirmediğimi ve o zaman bunlar yapılırken neden mi sustuğumu mu soruyorlar Hâkim Bey. Mantık olarak bu sual doğru’ da, bu suale hangi şirketteki çalışmamdan ötürü muhatap olduğumu anlayamıyorum. Eğer son çalıştığım şirketi kastediyorlarsa açık söylemeleri gerek. Zira ben 32 sene görev yaptığım Türk Hava Yolları’ndan da uzaklaştırılmıştım. THY’ deki çalışmalarımın hesabını orada çalışan arkadaşlarıma sevabı ve günahı ile vermiştim zannederim. Öncelikle yazdıkların yanlış diyen çıkmadı bu güne kadar. Yazının ana konusuna değinmeden bu sualleri yöneltmek sureti ile beni yıpratmak isteyenlerin yazılarımda dile getirdiğim adaletsizliklerin yaratıcılarının uzantıları olup olmadıklarını çok iyi değerlendirmek gerekir. Tabii ki bu yakınlıktan nemalananlardan olmaları da mümkün.. Bunlar adaleti bir tarafa bırakıp, önce ahlaki değerlerle ilgilenmelidirler. Çalıştığım zamanlarda bu aksaklıkları dile getirip getirmediğim konusunda ise “ Gizli Şahit “ dinleyin Hâkim Bey. Anlatmak, belgelemek bana yakışmaz. Hele bir sorun onlara. Bakalım ne diyecekler. Yazmak çizmek dışında acaba bu durumları her fırsatta dile getirmiş miyim, yoksa paramı alıp, kenara çekilerek suspus olup oturmuş muyum?
Ben yazılarımı tüm sektör kuruluşlarını düşünerek yazıyorum. Bir takım zihni evveller kendi şirketleri adına bundan alınganlık çıkartıyorlarsa, kendi bilecekleri iş. Bu da demektir ki, yazılanlarda o şirket hangisiyse onun açısından büyük doğruluk payı var. Ben onların yerinde olsam yorumu adımla, sanımla şirketimin adını da zikrederek gururla yazarım. Ve de iftiharla “ Benim şirketimde bahsettiğiniz uygulamalar yok. Yazdıklarınızdan şirketimi tenzih edin diye bağıra bağıra seslenirim ”. Tabii ki bu tarz az da olsa cesaretli ve doğru olmayı gerektirir. Eminim ki AirPortHaber bunu yayınlayacak ve haliyle bana da bir şeyler soracaktır. ( Tabii yorumun uydurma bir isim ve soyadı ile yazılmaması kaydı ile ). Bir yorum cevabında açık olarak belirtmiştim ki, bu konularla ilgili olarak çalışırken muhataplarıma söylemediğim bir şeyi genel anlamda olsa bile yazıya dökmem. APH’ da yazmaya başlayacağımı arkadaşlarıma Face kanalı ile şöyle duyurmuştum. “29 Nisan 2013 tarihinden itibaren AirportHaber sitesinden sizlere sesleneceğim. Konularım çoğunlukla, topsuz sahada birbirine faul yapan şirket ve elemanları ile ilgili olacak. İnanabilirsiniz ki başlangıçta top ortada olacak benim açımdan. Umarım beni izlersiniz.” Ben, her zamanki gibi o sözü söylediğim, yazdığım noktadayım. Ve ben isteyenlere “ bir çalışan üst yöneticiler nezdinde nasıl süratle sevimsiz olabilir “ konusunda eğitim verebilecek deneyime sahibim. Çalıştığım tüm yerlerde bu yöntemi denedim ve büyük başarı kazandım. ( ? ) Konular ne miydi? Aynıydı Hâkim Bey. Bilmem, anlatabildim mi?
Her ne ise, zamanı gelince bir yazımı bu konuya ayırarak nedenlerimi sıralayacağım.
Yorumlar Tüm Yorumlar (18)