Havacılık sektörü güncel yaşamaya alışmış. Geçmişi unutup kazanılmış hakların elimizden gidişi kimsenin umurunda değil. Her şey Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yetkililerinin iki dudağı arasında. Malum ses çıkartmak yasak. Hak arayanın mevcut hakları bile tehlikeye girer. Eleştirmek, hak aramak yasak hale gelmiş durumda.
Gelin şöyle geçmişe bir göz atalım.
Şimdi sizi 20 yıl öncesine götürüyorum. Bilenler hatırlayacaktır. 1995 yılından ABD'deki sivil havacılık otoritesi FAA ile uçuş emniyeti konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle Arvupa Havacılık Otoriteler Birliği (JAA) üyeliğine girmek için 1996 yılında JAA aday ülkesi olmuştuk.
Yaklaşık 5 yıl aday üyeliği sonrasında zamanın SHGM Genel Müdürü Topa Bilgetin Toker'in girişimleri sonucunda 04 Nisan 2001 tarihinde JAA tam üye olundu. Türkiye’nin JAA tam üyeliği Türk sivil havacılığı tarihinde bir dönüm noktasıdır.
JAA, Avrupa Sivil Havacılık Konferansı (ECAC) bünyesinde; uçuş emniyeti, hava aracı dizaynı, üretimi ve sertifikasyonu, Uçuşa Elverişlilik (airworthiness) şartlarının sağlanması, bakım ve işletme gibi konularda üyeler arasında işbirliğini sağlamak amacıyla kurulmuş olup, yüksek ve tutarlı güvenlik standartlarını sağlamayı amaçlayan bir kuruluş.
Ancak, aday üyelik süresince JAA’nin olmazsa olmaz koşullarından olan "ne yapıyorsan yaz, yazdığını uygula" prensibi doğrultusunda ki yazılı havacılığa geçebilmek için sektör tarafından hazırlanması gereken dokümanların hazırlanması ve JAA tam üyeliğinin getireceği mali yük konusunda da sektör iyi hazırlanamadığı için geçiş süreci biraz sancılı olmuştur.
Ancak, çok kısa süre içerisinde sektör gerekli adaptasyonu sağlayarak o tarihte Uluslararası Hava Taşımacıları Birliği (IATA) ya üye 1800 havayolundan sadece 209’unun alabildiği Havacılık Emniyeti Standart Belgesi (IOSA) belgesini 9 Türk taşıyıcısı da alarak ülkemizde bir ilk başarıldığı gibi, uçuş emniyeti konusunda uluslararası kuruluşlar nezdinde önemli bir saygınlık kazanılmıştı. Üzülerek ifade etmek zorundayım ki; son dört yıldır bu belgeyi mevcutlara ilave hiçbir Türk taşıyıcısı alamamış ve bu konuda başlatılan çalışmalar da diğer konulardaki çalışmalar gibi kadük olmuştur.
JAA’ye tam üyeliği müteakip JAA denetçileri tarafından ülkemiz havacılık sektörüne pek çok alanda denetlemeler yapmış, SHGM’de de bazı incelemeler gerçekleştirilmiş olup bu denetlemeler ve incelemeler sonrasında ülkemiz; JAA bünyesinde bakım, lisans ve medikal/sağlık alanlarında kısaca SHGM tarafından yapılan yetkilendirmelerin diğer JAA üyesi ülkeler tarafından ilave bir işleme gerek görülmeden aynen kabul edilmesi olarak ifade edilebilen “Karşılıklı Tanınma” (Mutual Recognition) hakkı elde edilmiştir. O tarihte JAA’ye üye 27 ülkeden sadece 11’inin elde edebildiği bu hakkı Avrupa Birliği üyesi olmayan Türkiye’nin de elde etmiş olması gerek ülkemizde gerekse de uluslararası kuruluşlar nezdinde taktirle karşılanmıştı. Elde edilen bu kazanımlarla ülkemize her yıl yaklaşık 500 milyon doların üzerinde döviz tasarrufu da sağlanmıştır
JAA’ye tam üyeliğin sürekliliğinin korunabilmesinin temel amacı; çok yoğun çalışmalar sonucunda elde edilen bakım, sağlık ve personel lisansları konusunda verilen yetkilerin ve lisansların JAA üyesi tüm Avrupa ülkelerinde ilave bir işleme gerek duyulmadan kabul edilebilmesini (Mutual recognition) sürekliliğini sağlamaktır.
Bu kapsamda SHGM’nin JAA’den aldığı karşılıklı tanıma yetkisi çerçevesinde yetkilendirdiği ülkemizdeki JAR-145/EASA Part-145 yetkili bakım kuruluşları Türk ve bir çok Yabancı tescilli uçaklara uluslararası geçerliliği olan bakım hizmeti vererek ülkemize döviz tasarrufu sağlamaktaydılar.
Kapsamlı ve uzun çalışmalar sonucunda elde edilen bakım, sağlık ve pilot lisansları konusundaki karşılıklı tanıma yetkilerine ilave olarak ;
- Eğitim Kuruluşlarımızın (Teknisyen)Yetkilendirilmesi (JAR/PART 147)
- Onaylayıcı (Teknisyenler) Personelin Lisanslandırılması (JAR 66)
- Dispech’lerin Lisanslandırılması (JAR/FCL)
- Hava Yolu İşletmelerine verilen İşletme Ruhsatları (AOC) Vb
konularında başlatılan çalışmaların sonuçlandırılarak bu konularda da bugüne kadar karşılıklı tanıma yetkisi “Mutual Recognition” almamız gerekiyordu. Ancak bırakın bu yetkileri almayı bakım, sağlık ve pilot lisansları konusundaki yetkilerimizi bile kaybetmiş durumdayız. Böylece de Türkiye’nin aday ve tam üyelik süresince ülke kaynaklarından önemli harcamalar yaparak elde ettiği kazanımların tamamı yok olmuştur.
Özellikle de teknisyenlerin eğitimi ve lisanslandırılması konusunda bırakın karşılıklı tanıma yetkisinin elde edilmesini teknisyenlerin mevcut meri mevzuat çerçevesinde SHGM tarafından lisanslandırılması konusunda yaşanan sorunlar nedeniyle teknisyenlerin mağduriyeti hat safhaya ulaşmıştır. Teknisyenlerimizin bu konudaki feryatlarına muhatap dahi bulamıyor olmaları bile konunun kangrene dönüşmüş olmasının bir kanıtıdır.
Sivil Havacılık Genel Müdürünün ECAC Başkan yardımcısı, Genel Müdür Yardımcısının ise Eurocontrol’de PC Başkanı olmakla övündükleri bir ortamda bu hakların kayıp edilmiş olmasının sorumluları kimdir? SHGM’nin daha kısıtlı imkanlarıyla elde ettiği bu haklar neden kayıp edilmiştir? Bu konularda bu güne kadar kamuoyuna neden tatmin edici hiçbir açıklama yapılmamıştır? Bu yetkiler geri alınmadan EASA tarafından yapılan denetimlerde hangi eksiklikler tespit edilmiştir? SHGM’nin son yıllarda düzenleyici, denetleyici ve yaptırım uygulayıcı yetkilerini tam bir tarafsızlık içerisinde yapamadığı iddiaları doğrumudur?
Yaşanmakta olan tüm bu sorunları JAA’nin kapanarak yerine EASA’nın kurulması ve EASA’ya tam üye olabilmenin olmazsa olmaz koşulunu da Avrupa Birliğine üye olmak olduğu gibi klasik ve bilinen şeylerle açıklamak mümkün değildir. Ülkemizin JAA tam üyeliği sırasında elde ettiği kazanımları bir şekilde formüle ederek koruyamamak beceriksizliğin dik alasıdır ve bunun sorumluları da tarih önünde hesap verecektir.
THK seçimleri ve Osman Yıldırım'ın tahliyesi...
Bir yazımda adaletten bahsetmiştim. Osman Yıldırım'ın yaptıklarını eleştirmekle birlikte herkese lazım olan adaletin O'na da işlemesi gerektiğini ve 11 aylık tutukluluk döneminde neden hakim karşısına çıkartılmadığını sormuştum. Kendisi tahliye oldu. "Geçmiş olsun" diyerek şunları belirtmek isterim. Kendisini aklamadan o kuruma ait hiçbir işe karışmamalı.
Yaşanan kaos, kurumun yaşadığı itibar kaybının yegane sorumlusu kendisidir. Kendisi ile birlikte bir sürü insanın itibarı ile de oynamıştır. Hakan Azemoğlu'nun söyledikleri ortada.
Gelelim seçimlere.
Vacit Öktem istifa ederek bir nevi savaşın içinden kendisini uzaklaştırmıştır. "Ne haliniz var ise görün" dercesine istifa edip sivil yönetim isteyenleri hüsrana uğratmıştır. Şimdi THK delegelerinin iki seçeneği var. Ya Kürşat Atılgan diyecekler ya da Zafer Çağlar.
Kürşat Atılgan şu anda Vakfın başında. Aynı zamanda THK vakfının varoluşunu hazırlayan THK'nın da genel başkanlığına adaydır.
Kim ne derse desin. İki kurum arasında çift başlılık olması halinde bataklığa gidişin adımları hızlanacaktır.
Bu kurumların tek elden ve profesyonelce yönetilmesi gerekmektedir.
Yönetime gelecek olan kişinin "İmaj tazeliyoruz, kurum saygınlığını yeniden tesis edeceğiz" demesi gerekmektedir.
Yoksa iflah olacak haliniz yok.
Yorumlar Tüm Yorumlar (18)