Haftanın İncisi
İşini sev, zamanında ve doğru yap, çok çalış.
Ama İşyerine körü körüne bağlanma.
Zira iş yerinin sana ne kadar bağlı kalacağını bilemezsin.
Hint Atasözü
Bu yazı ile sonlanan alıştırma turlarında, nedense unutur gibi olduğumuz bazı kavramları hatırlatmakta fayda gördük. Aslına bakarsanız bu değerler o kadar fazla ki, kendimizi kaptırsak bir sene yazar durur ve halen de listeyi yarılamamış oluruz.
Gelelim bu günkü konumuza. Sanki içimizde bir yerlerde oturan bizi gözlemlerken yanlışımızda içimize derin bir sıkıntı vererek bir anlamda bizi ikaz eden, doğru bir şey yaptığımız takdirde ise içimizi coşturan ve bizi rahatlatan bir denetçi var.
Evet; bu günkü konumuz,
İnsanın, içindeki gizli kiracı ve denetçinin uyarısı. “ Vicdan.”
Yüce Tanrının; insanlara fısıltı şeklinde ilettiği ikazın sesi olan. “ Vicdan.”
Ve bu unutulmaya yüz tutan kavramdan hareket edip Havalimanında çalışan olmak neden zor bir zanaat’ e geçeceğiz.
Kutsal kitabımız buyurur ki, “zinhar kul hakkı yemeyin”. Bu buyruğu dinlemezsek öbür dünyada karşılaşacaklar herkesin kendi sorunu. Ancak, adı vicdan olan “ kişiye özel “kiracı kul hakkı yeme fiili sonrası bir şekilde insanı rahatsız edecektir. Tabii ki; “vicdan” diye isimlendirilen kiracının insan vücudundaki mekânı olan beyin ve kalp arasında bulunan bir göz “daireyi” boş tutmuyorsanız. Veya “cennet de, cehennemde bu dünyada” düşüncesi ile vicdanınızın sesinden rahatsız olmamak için onu kendi ellerinizle çok önceden öldürmediniz ve “vicdansız “ kalmadınız ise.
Kul hakkı bir tek çalıp çırparak mı yenir? Tabii ki değil.
Başkalarının hakkını gasp etmek’ te sonuçta aynı kapıya çıkar..
Gelin, biraz ezber bozalım. Alışagelmişin tersini yapalım.
Çuvaldızı kendimize, iğneyi ise başkalarına batıralım.
Ve irdelemeye kendimizden, bizden, çalışanlardan başlayalım.
Örneğin, maaşımızı her ay tam ve zamanında almak istediğimiz kuşkusuz.
Buna karşın, işten şu veya bu şekilde kaytarmamız bir anlamda kul hakkı yemek sayılamaz mı? Sayılır bana göre. Hem de çift taraflı.
Hem patronun hem de oluşan iş gücü kaybını daha fazla çalışarak kapatmaya çalışan arkadaşlarımızın hakkını yemiş olmuyor muyuz sizce? Bana göre hak yemenin daniskasını yapıyoruz eğer böyle davranıyorsak.
Mademki doğruyu söyleyeceğiz dedik, kabul edelim o zaman.
Bunu yapanlarımız var. Hem de az değil.
Önümüz yaz. Bir şekilde punduna getirip, iki günlük raporu vardiya izni veya hafta sonu ile birleştirerek deniz kıyısı bir yere mini bir tatile gitmenin bizi serinleteceği açık. Ama sıcağa rağmen bizim kiracı halen yukarılardan bize bakıyorsa biz serinlerken o kızaracaktır.
Lütfen kızmayınız. İsterseniz Şirketlerinizin İnsan Kaynakları ünitelerine gidip, çalışanların işe devamsızlıklarının nedenlerine göre dağılım istatistiklerini bir isteyin ve inceleyin. Bir bakın söylediklerim doğru mu yoksa değil mi?
Evet; çuvaldızı kendimize uygulayalım dedik ama yine de de takım tutup fazla acıtmasın diye ucunu hemen deri altına batırdığımızı görecek ve anlayacaksınız.
Evet, madalyonun baktığımız yüzünde mevcut çiziklerden bir kaçı bunlar.
Diğerlerini de zaman içinde değerlendireceğiz.
İsterseniz bir de madalyonun ters yüzüne bakalım..
Evet; ülkemizde bir işsizlik sorununun olduğu biliniyor.
Bu sorunun gün be gün azalmakta olduğu ifade edilmekteyse de tüm ağırlığı ile yaşandığı da ortada. Tabii ki bu durumda istihdamına gerek duyulan, vasıflı veya vasıfsız çalışanları her zaman daha kolaylıkla bulabilmek mümkün. Biliyoruz ki, işsizlik sorunu dünyanın gelişmiş ülkelerinde de var. Ama o ülkelerde bu zafiyetin bizdeki kadar istismar edilmediği / edilemediği de mutlak. Nasıl olsa iş arayan çok kimse var, bunlar gider onlar gelir, sıkıntı olmaz düşüncesine bağlı değişik uygulamalar ile personel devir hızındaki artışın adeta körüklendiğinin görülebilmesi, oralarda mümkün değil. Bu ülkelerde konu, uygulamacıların kişisel vicdan sorunu olmaktan çıkarılmış, Herkes istediğini yapamıyor hali ile. Devletin sistemini ve çalışan vatandaşını koruma konusundaki ciddi yaklaşımı konunun sistemli bir şekilde ve taviz verilmeden takibini öngörüyor. Bizdeki bazı uygulamalara bakınca istihdamın azaltılması konusunda sıklıkla kullandığımız “ kıyım (*) ” kelimesine yüklenen tali anlamın nasıl türediğini düşünmeye gerek kalmıyor gibi.
Havalimanı çalışanları, beton pist üzerinde uçak peşinde koşturup terlerken, işçi arkadaşlarımızın omuzlarınızdan bir nöbetlerinde kaç ton yük geçtiğini ve terminalde çalışan yolcu hizmetleri çalışanlarının günde kaç yolcu ile muhatap olduklarını bile hesaplamayan birileri var üst katlarda oturan. Teknik ünite çalışanlarının karda, soğukta ve apron sıcağında yürüttükleri hizmetin ağırlığından bihaber. Üst yönetici diye isimlendirilen bu insanlar İşçi, memur tüm görevlileri kanun ile belirlenmiş süre ve şekillerin dışında çalıştırmalarına rağmen, kendilerine mevzuatın öngördüğü haklarını bu çalışanların bazılarına unvanlarına göre ödememek veya personelin iddialarına göre eksik ödemek suretiyle bir anlamda gasp edilen kul hakkı sonuçta nasıl hazmedilecektir bilemiyorum.
Havalimanında çalışıyorsanız, özel yaşamınızı düzenlemeniz çok zor. Kaç saat çalışacağınız, eve kaçta gideceğiniz, ertesi gün işe saat kaçta döneceğiniz bile bir hafta önceden belli olmayabilir. Evinize birilerini davet edebilmeniz hayal. İzinli olduğunuz günün sabahı bile ( x ) vardiya için göreve çağırılmanız olası. Performansı iyi değil gibi, size dönük ve ateşlenmeye hazır bir silahın varlığını ve bu silahın ne denli öldürücü olabileceğini bile bile “ Özel işim var gelmem mümkün değil “ mazeretini iki kez kullanabilenler var mı? Bilemiyorum. Sonuçta, evine akşam yemeğine misafir çağırıp, havalimanındaki vardiya görevinin uzatılması nedeni ile davetlileri eşi ile masada yalnız bırakmaya mecbur olan birçok arkadaşı tanıyorum.
Bunlara “gayri İnsani “ bir uygulamalar diyor çalışanlar.
Halit Ziya Uşaklıgil üstadımız “ İnsanlar tuhaftır. Kötü bir şey yapmakta olduklarını hissedecek olurlarsa en önce vicdanlarını susturacak bir sebep bulurlar ”.derken ne düşündü acaba?
Tabii ki bu uygulamanın makul ve uygulayıcılar açısından kabul edilebilir bir nedeni mutlak var. Şirkette görev yapan personel adedine bağlı olarak şirketin istihdam giderini artırmamak ve Müşteri Havayollarına satılan hizmetin maliyetini mümkün olan en düşük seviyede tutarken toplamda daha fazla kar sağlamaktan öte değil.
Eh, teçhizata kızıp, bağırıp “ daha az yakıt harca “ vb. yırtınamayacağınıza göre; tasarrufu; şirket insanlarına sektör uygulamalarının altında ödeme yaparak ve hizmet sunumu için ihtiyaç duyulan miktarın altında istihdamla, mevcudu daha fazla koşturup yorarak sağlamaktan başka çözümde görülmüyor.
Bu yazı sakın sizleri yanlış bir yerlere götürmesin.
Lütfen; işi noktaladıktan sonra ayrıldığı kurum ile ilgili olarak, kalemi eline alıp içindekileri “ kusan “ biri olarak düşünmeyin beni. Bunu yapmak zarif ve ahlaki bir davranış olmaz. Doğru ne ise onu söylemek gerek.
Şunu önemle vurgulamak isterim ki bu hususları yalnız en son çalıştığım şirket için söylemiyorum. Bu tür hareket eden tüm kuruluşlar bu seslenişin kapsama alanı içindedir haliyle. Sivil Havacılık sistemi içerisinde bu tür uygulamalara yönelmeyen, personeli mutlu olup şirketleri için fazla çalışmak da dâhil her şeye hazır olan şirketlerimiz de var tabii ki. Saygı ile selamlıyoruz
Her şeye rağmen yukarıdaki söylevin nasıl yorumlanacağını bildiğim için içimden geçen ve benim için çok çok önemli olan ikinci bir hususu da ifade etmek isterim. “ Çalışırken susarak kabullendiğim ve ısrarla itiraz etmediğim bir konuda, o çatı altından ayrıldıktan sonra ahkâm kesmenin ayıp ve çirkin olduğunu çok çok iyi bilirim.”
Beni tanıyan arkadaşlarımdan utanırım. Bunu hiç yapmam.
Sahi unuttum söylemeyi,
Benim “Kiracı “ olan, vicdanım ile kira kontratını rahmetli babam yapmış.
Üstelik kontrata fesih maddesi de koymamış.
Bu da yetmezmiş gibi “Süre” bölümünde “ Ömür boyu” yazılı.
Şaşırır, sapıtırsam kulağıma bir şey fısıldamak yerine eminim ki tokatlar beni.
( * TDK ) Görev yönünden kötü bir duruma sokma, haksızlığa uğratma
Yorumlar Tüm Yorumlar (25)