Sayın Sendikacılar, ümidimiz çıldıracak derken akli denge bozulmasından söz etmiyorum tabii ki. Kimseye beddua etmek gibi bir alışkanlığımı yok. Üstelik korkarım bedduadan. Evet; Hayal kurmanın sağlığa hiçbir zararı yok. Her ne kadar bu sessizliğe ve tepkisizliğe alıştıksa da yine de belki bir gün Sendika yöneticisi olmanız ağır basar da “ Artık bu kadarı da olmaz “ dersiniz? Belki bu da olur. Kim bilir? Ümitsiz yaşanmaz ya.
Türk Hava Yolları çalışanlarının tek ümidinin işverenin çalışanlara yönelik hatalı uygulamalarının sizi bile bir gün çıldırtacağı ve taşıdığınız unvanın gereğini yapma durumunda bırakacağıdır. Sessiz çoğunluğun beklentisidir bu.
Hava İş’in bu yönetiminden de şikâyetler çoğaldı. 1970’li yıllarda bizlerde Sendika yönetiminden şikâyetçiydik. 80’ de, 90’ da ve 2000’ li yıllarda da şikâyetlerimiz devam etti, 2010 yılında her ne kadar serzenişler şekil değiştirdiyse de yine süregeldi. Tabii ki herkesi, tüm çalışanları mutlu etmek mümkün değildi. Bu gün de çalışanların şikâyetleri artarak devam ediyor.
Geçmişte benim Sendika Yönetiminden şikâyet ve onlara muhalefetim“ Batı seviyesinde hizmet, batı seviyesinde ücretle olur “ sloganı ile çok komik bir ücret artım talebi sonucunda doğan anlaşmazlık nedeni ile grev kararı alınması ve uygulanmasıyla belirginleşmişti. O dönemde “Benim maaşım batı seviyesindeki ücretten talep edilen kadar eksikse o da helal olsun” diyerek greve iştirak etmemeyi becerebilmiştim. Tabii ki sonrasında başıma gelmedik kalmadı.
Her neyse. Bu gün konuya başka açıdan yanaşmak gerek. Her ne kadar Sendika seçimleri artık salt çalışanların iradesi ile şekillenmiyorsa da, bizim çalıştığımız dönemde böyle değildi. Böyle değildi ama hiç birimiz, bu işi yapabilecek düzeyde olan hiç birimiz bu işe istekli olmadık Hep uzak durduk. Ama seçtiğimiz insanlardan şikâyeti de sürdürdük. Bu gün için tablo aynı değil. Dolayısı ile yaptığım suçlama bize yönelik ve bizim çalıştığımız dönemle ilgili.
Bu gün ise söz konusu faaliyete soyunabilmek için işveren desteği gibi bir olmaz ise olmaz bir şart daha var. Bunu THY mensupları yaşadı ve yakından gördü. Zaman zaman kurulduğuna şahit olduğumuz sarı sendikalar dışında herhalde işverenin işaret ettiği insanları sendikanın başına getiren başka bir çalışan topluluğu ya yoktur ya da çok çok azdır. Hele hele bunun devlet ağırlığı hissedilen şirkette yaşanması ayrı ve daha şaşırtıcı bir konu.
Sn. Topçu’ nun kendi hesabı ve amacı doğrultusunda bu konuyu iyi yönettiği ve istediği sonucu aldığı ortada. Niyeti hissedemeyenlerin veya aynı saflardayız düşüncesi ile oyuna alet olanların ise verdikleri kararın sonucuna katlanmaları gerekmez mi?
Evet; THY Yönetiminin işareti üzerine, kendileriyle aynı siyasi görüşe sahip insanları çalışanın haklarını korumaya memur olan Sendika Yönetiminin başına getiren zihniyetin, kazanılmış haklarının geri alınmasına, taşeronlaşmaya, esnetilmiş çalışma şekli uygulamalarına sessiz kalınmasından ötürü bu sendikadan şikâyetçi olmaya hakları yok. Desteklemeyenler mi? Sendika Yönetimi seçimle geldi. Demokrasi var ya. Kurunun yanındaki yaş hesabı. Önceden yapılmış ince bir hesap bu.
Tabii ki THY mensuplarının da, yöneticilerinin de siyasi görüşleri olacaktır. Esas sorun yöneticilerin takım tutar gibi yalnız belirli bir siyasi görüşe sahip olup bunu açıklıkla belli edenleri THY çalışanı olarak görmesinden ve yaptıkları uygulamalarla bunu çekinmeden ortaya koymalarından öte değil.
Ne yazık ki aşağıdaki bilgiyi geçtiğimiz senelerde not alırken kaynağı ( yanılmıyorsam bir sitede yapılan bir söyleşiden derlemiş olabilirim ) kaydetmemişim. Yaptığım değişikliklere rağmen bu bölümü yatık karakterle yazıyorum. HANİ OLURDA THY İŞVERENİNİN ÇALIŞANLARA YÖNELİK UYGULAMALARI BİR NOKTADA SENDİKA YÖNETİCİLERİNİ ÇILDIRIRCASINA SİNİRLENİRSE 3 NCÜ BİR GÖZÜN KONUYU NASIL YORUMLADIĞINI İFADE ETMİŞ OLAYIM.
Sendika; çalışanların kendi hak ve çıkarlarını koruyarak bunları, geliştirmek için oluşturduğu bir örgüt. Şunu unutmamak gerekir ki; sendikanın çeşitli organlarında görev ve sorumluluk almış olan temsilciler ve yöneticiler iş görenin birlik ve beraberliğini korurken onların haklarını geliştirme mücadelesi vermek için oraya seçilmişlerdir. Sendikal uğraş; çalışanların pasif bırakılarak, sadece bir veya bir kaç yöneticinin aktifleştiği, çalışanlar adına ve onlara rağmen yapılan, göstermelik bir hak savunuculuğu değildir. Çünkü sendika amaçlarını ancak üyeleri olan işçilerin örgütlü gücüyle ve ortak mücadelesiyle gerçekleştirebilir. Bu gün olmasa da bir gün gelir bu gerçek ortaya çıkar ve o durumda bunu anlamak kaçınılmaz olur. Sendika ortak mücadeleyi temsil eden kuruluştur.
ŞİMDİ GELELİM BU GÜN İÇİN EN ÖNEMLİ OLAN KONUYA. Çalışanları açısından daha iyi ve daha yaşanılır bir hayatı amaçlayan sendikaların kuruluş ve varlık gerekçelerinin ister istemez sendikal talepler paralelinde bir siyasal nitelik kazandığı da açıktır. Ne var ki, tüm bunlara karşın sendika bir “siyasal parti” değildir. Hukuk sorunları, vergi politikaları, sosyal güvenlik sistemi, sağlık ve eğitim, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin durumu, tarım, hayvancılık ve madenciliğin durumu vb. Tüm bunlar siyasal sistemle ve kararlarla biçimlendiğine ve bunların her biri işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını etkileyip, belirlediğine göre, sendikalar siyasal bir dünyanın kaçınılmaz olarak içindedir. Suyun dışında yaşamını sürdüren bir balık düşünülemeyeceği gibi, siyasal hayatın dışında bir sendika düşünülmesi mümkün değildir. Tabii ki bu ifadelerin Sendikacıların politikacılar gibi hareket etmelerinin gerektiği şeklinde anlaşılmaması şarttır. Hele hele sendikacıların bir siyasi görüşün temsilcileri gibi hareket etmeleri işin etiğine de ters düşer. Neticeten Sendika ve sendika yönetimi karşısındaki güce ve onun her tür biçim ve görünümüne karşı “bağımsız” olmalı ve. “örgütsel bağımsızlığını” korumalıdır.
TSHS’nın Sn. yöneticileri, üyelerinizin çıkarları doğrultusunda tarif edilen bağlam ve boyutta bir siyasi düşünceye uygun hareket etmenizi tabii ki yadırgamayız. Şart ki işverenin kurum personelini gruplara ayrılmasına, üyeleriniz içerisinde imtiyazlı bir sınıf yaratmasına, genel hak ve hukuk mefhumunun yok farz edilerek kazanılmış hakların kaybına omuz vermeyin. Doğru mu, yanlış mı bilmem ama oldum olası sessiz kalmakla omuz vermek arasında pek bir fark olmadığını düşünürüm
Biri gitmiş. Başka biri gelmiş ve o da gitmiş. Ne gam. Ben halen buradayım ya.
Geçen hafta APH ‘a yazdığım yazının başlığı “ İNSAN, KENDİSİNİ KÖTÜ VE AŞAĞILANMIŞ HİSSETMESİNE NEDEN OLANLARI ASLA UNUTMAZ ” diyordu. Bu yazının İŞ AKDİNİN FESHİNİN GENEL NEDENİ VERİMSİZLİK ve YETERSİZ YÖNETİCİ İSTİHDAMI BÖLÜMLERİ bu gün size anlatacağım husus bağlantılı. Bu işlemin yapılmasına müsaade eden şirket ve de bu olayı yaratan üst yönetici aynı.
ESKİYE RAĞBET OLSA BİTPAZARINA NUR YAĞARMIŞ. Ve de bu ülkemize ve belki de gelişmemiş bazı ülkelerdeki istihdam mantığını ortaya koyan bir uygulama. Şirkete yeni bir yönetici gelince ilk iş “ ENKAZ EDEBİYATI ” na başlayarak kendisi için potansiyel tehlike oluşturması muhtemel eski yöneticiyi saf dışı bırakmak. Hele hele bu yeni yönetici bu tarzı kendi eksikliklerini ve mesleki yetersizliğini gizlemek için uyguluyorsa buna evet diyen İnsan Kaynakları Yönetiminin ve de yaşanan bunca örneğe rağmen buna ses çıkartmayan üst yönetimin hatası olduğunu düşünmek yanlış bir yaklaşım olmasa gerek. Kendilerince verilen performans raporlarını, ödenen performans primlerini ve teşekkürleri yok saymak. Tabii ki bunun bir yönetim aczi olduğunu onlara anlatabilmek mümkün değil. Onların görüşüne göre bu bir yönetim tarzıdır mutlak.
Neticeten bu yazıda konu edilen isimsiz kardeşimizin, üstünün gazabına uğrayıp şirketten ayrılmasının üzerinden bir buçuk sene geçti, geçmedi. sayın yönetici de çalıştığı şirket için uzun sayılabilecek 2 seneyi birkaç ay aşkın bir süre sonra şirketten ayrıldı.. Nedenini bilemem ama gittiler. Kalanların ise bu üst yöneticinin ayrılışına üzüldüklerini ve yokluğunu arayacaklarını hiç zannetmiyorum.
Evet; yukarıda da belirttiğim üzere, bu yaşanan ilk olay değil. Daha önceleri de, aynı filmi görenler var bu şirkette. Başrol oyuncusu ve figüranlar değişikti. Hatta kişiye özel reorganizasyon yapıldığını bile anımsayanlar mevcut. Büyük ümitlerle getirilen yöneticilere, sistemi alt üst ederek belirli bir süre itibar edildiğini ancak bir süre sonra bir şekilde üstlerini çizmek sureti ile özel ve anlaşılmaz bir strateji uygulandığını hatırlayanlar mevcut.
Kitaplarda devir hızı yüksek olan şirketlerdeki istihdam planlamasının ve de özellikle mülakat şekil ve yöntemleri ile adaylarla görüşme yapan personel ve yöneticilerin konu ile ilgili olarak geniş boyutlu bir eğitime tabi tutulmalarının gerekliliği anlatılmaktadır.
İş edinip çalıştığı kurumdan ayrılan bir yöneticinin daha önce çalıştığı üç şirketten ayrılma nedenini araştırdım. Eğer bu araştırma her konunun uzmanı olan İnsan Kaynakları ünitesince yapılmış olsaydı, o istihdamın gerçekleşmeyeceği kuşkusuzdu. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Senelerini sadakatle şirkete vermiş olan yöneticiye itibar etmeyip, üst yönetim noktaları için kurum dışı istihdamı tercih etmenin ve mülakat esnasında değerlendirilmesi gereken faktörlerin göz ardı edilerek yapılması şart olan soruşturmayı adayın CV’ sinde verdiği kontaklardan sağlamak gibi acemice bir uygulamanın bedelidir bu. Ancak tabii ki kimse ne ödendiğinin farkında değildir. Biri gitmiş, başka biri gelmiş ve o da gitmiş.
Ne gam. Ben halen buradayım ya. Gerisi önemli değil.
İşte o bom boş kafanın İşine, çalıştığı şirkete bakışı ve etrafındaki görme özürlüler.
Yorumlar Tüm Yorumlar (23)