Hiç düşündük mü? Sevgisizlik insanın yaşamını nasıl etkiler. Yaşamayı sevmeyen, evin, eşini ve işini sevmeyen ve de genelde insanları sevmeyen birinin yaşamının bir ufak bir köşesinde kim, hangi canlı kendisine bir sığınak bulabilir. Tabii ki bu mümkün değil. Gençlik yıllarımı düşünüyorum da insanlar başka türlüydü sanki. Sevgi o zamanlarda daha anlamlıydı gibi. Gülüşler daha içten ve samimiydi. İnsanlar birbirinin arkasından bu kadar çok konuşmuyorlardı? Karşılaşan insanlar önce birbirlerini anlamak için gayret ve küçümsenmesi mümkün olmayan caba sarf ediyorlardı?
Acaba çalıştığımız iş yerlerimiz için neden bu denli karmakarışık duygular hissediyoruz? İş arkadaşlarımızdan, komşularımızdan neden kopuk durumdayız? Bu sualler gibi yüzlerce nedeni peş peşe sıralamak mümkün tabii ki. Belki tuhaf ama örneğin yüz sualin cevabı tek bir sihirli kelime ile verilebiliyorsa, o cevap tabii ki doğrudur. Evet, insanları anlamak için önce onları “ sevmek ” gerek. Değişik yapıdaki insanları anlamak bazı hareketlerini hoşgörü ile karşılamak için önce insanları genel anlamda sevmek gerek.
Yöneticilerimizin çoğundan şikâyetimiz, adil olmamalarından, çalışanlar arasında ayırım yapmalarından kaynaklandığı malum. Çalışma esnasında hata yapan personeli doğruya götürmek için caba sarf etmek yerine hemen cezalandırma yoluna gitmeleri ve ceza takdirinde bile ayırım yapmaları çalışanı yöneticilerden uzaklaştıran nedenlerin başında geliyor. Yardımlaşma ve destek olma konusundaki eksiklikleri ise tuzu biberi.
“ Japon bir mimar evini baştan sona yeniliyordu. Tamirat esnasında söktüğü kapılardan birinin duvarla irtibatlı bölümünün iç kısmında, iki tahta arasında sıkışıp kalmış bir kertenkele bulur. Biraz daha dikkatli bakınca kertenkelenin hayatta olduğunu görüp şaşırır. Onu oradan kurtarmaya çalışırken kertenkelenin bir ayağından duvara çivilenmiş olduğunu fark eder.
On yıl önce yapılmış olan eve kapısı takılırken dışarıdan çakılan bir çivi o an kapı ile duvar arasında bulunan kertenkelenin ayağına isabet etmiş olmalıydı herhalde diye düşünür. Şaşırtıcı olan ise nasıl olmuştu da bu kertenkele bir santim bile kıpırdama imkânı olmayan duvar boşluğunda canlı kalabilmişti.
Mimar tamirat işlerini bir kenara bırakarak kertenkeleyi izleme kararı verir. Zira bu canlı yalnız hava ile beslenmediğine göre bu kadar uzun bir süre yaşamını nasıl sürdürdüğünü merak eder. Epeyce bir süre sonra mimar duvar boşluğunda bir hareket olduğunu fark eder. Çivilenmiş olan kertenkelenin yanında nereden çıktığını tam olarak belirleyemediği başka bir kertenkelenin geldiğini görür. Gelen kertenkelenin yerinden kıpırdayamayan hemcinsine ağzıyla yiyecek taşıdığını görürü ve anlar.
Bu kertenkele diğerinin belki annesiydi, belki eşi ve yahut arkadaşıydı. Yaşamda neleri paylaşmışlardı? Kim bilir? Ama bilinen bir şey var ki; aralarındaki güçlü sevgi ve bağ birinin bıkıp usanmadan diğerini hayatta tutabilmek için bir anlamda fedakârlık yapmasına neden olmuştu. Bu bağa verilen isim sevgidir.
Kazların uçuşundaki düzenin nasıl bir temele dayandığını, arıların çalışmaları sırasında birbirlerine karşı tutumlarını hepimiz biliriz. Evet, hayvanlarda ki bu haslet maalesef insanlarda yok. Acaba neden insanlara verilen rehberlik eğitimlerinde, hayvanlar âleminden örnekler kullanılır? Yunuslar, kazlar vb.
Bu anlatımdan yalnız çalışanların sevgisiz olduğu sonucuna varacağınızı zannetmiyorum. Ama yine de bu hususu vurgulamak isterim.
Bunu çoğunuz bilirsiniz.
Bir adam, oğlu ile ormanda yürüyüş yaparken çocuk bir taşa takılıp düşerken “Ahhhh” diye bağırır. Hemen ilerideki dağın tepesinden “Ahhhh” diye bir ses yankılanır ve geri gelir. Çocuk şaşırır ve sesin geldiği tarafa sen kimsin “ diye seslenir. Çocuğa göre dağda bulunan biri kendisini aynı sözlerle “Sen kimsin” diye cevaplar. Çocuk babasına dönüp “Ne oluyor böyle?” diye sorar.
Baba dağa dönüp “Seni seviyorum” diye bağırır. Tabii ki yankılanma da aynı sözlerledir. Çocuk çok şaşırır. Ancak ne olduğunu da anlayamaz. Babası anlatır. “İnsanlar buna ‘Yankı’ derler, ama aslında o ‘Yaşam’dır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sevmen gerekir. Daha fazla şefkat istediğinde ise daha şefkatli olman şarttır. Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duymak zorundasın. Herkesin. İnsanların sana karşı sabırlı olmasını istiyorsan, ilk önce sen sabırlı olmayı öğrenmelisin. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, herkes için her zaman geçerlidir. Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarımızın bir aynada yansımasıdır.
Bu saatten sonra zor ama birbirimizi anlamak istiyorsak önce sevmemiz gerek. Gel gelelim tarafların birinde bu sevgi temelden yok. Diğerin de ise kaybolmuş.
İŞ YERLERİNDE TAŞERON İŞÇİ İSTİHDAMI
İşlerine büyük yatırımlar yapan insanların bu faaliyetleri sonucu para kazanmak istemelerine kimse bir şey diyemez. Ve herkesin daha fazla kazanmasını temenni ederiz
Biz yukarıda sevgiden, insanları anlamaktan bahsederken işyerlerinde özellikle kamuda geçici işçi geçici personel, sözleşmeli, mevsimlik ve diğer kategorideki çalışan sayılarında, %30’ un üzerinde bir artış olduğunu üzülerek öğrendim. Özellikle kamu sektörünün 2003 yılında 4857 sayılı kanunla iş yaşamımıza yerleşen taşeron sistemini yaygınlaştırmaya yönelik uygulamaları çalışanları düşündürüyor.
Sevgiden vazgeçtik bu uygulamalar istihdam güvencesini de sıfırladı desek yanlış olmaz. İş kazalarının % 90’nın taşeron çalıştıran iş yerinde vuku bulduğu düşünüldüğü takdirde durumun vahameti iyice ortaya çıkıyor. Her ne kadar yasal olarak taşeron işçilerin işverenin asıl işinde çalıştırılması mümkün değilse de bu hususu göz önüne alanlar çok fazla değil.
Ve sonra gerek patronun ve gerekse, firmanın tanıtımına yönelik olarak yazılı ve sözlü basınla yapılan her röportajda ifade edilen samimiyetten uzak bir söz.” Biz Yöneticimizle, çalışanlarımızla bir bütünüz. Bir aileyiz.”
Buna inanan var mı? Var tabii. Bu sözleri sarf edenlerin etrafında ( ? ) dans edenler.
2013 Ekimde bu sıkıntı bitecek deniyordu. Olmadı. Geldik 2014 Ekim’e. Son dakikada yine bir arıza çıkmaz ise inşallah bu kez halledilir.
Yorumlar