12 Mayıs 2025, Pazartesi
Çetin ÖZBEY
Çetin ÖZBEY [email protected]

İNSANIN YAŞAMINI SORGULAMASI





Bir sabah, güneş her zamanki gibi doğar da insanın içindeki karanlık yer aydınlanmaz. Her şey yerli yerindedir; kahvaltı masası hazırlanmış, çalar saat çalmış, dışarısı alışıldık gürültüsüne kavuşmuştur. Ama bir şey eksiktir. Gözle görülmeyen, ele avuca sığmayan, ama yokluğu bütün gün boyunca insanın ensesinde soluyan bir eksiklik. İşte o anda başlar insan, yaşamını sorgulamaya.

İnsanın kendine yönelmesi çoğu zaman bir kırılma anına denk gelir. Kaybedilen bir sevdalı, elde edilen bir unvan, çıkılan bir dağ, inilen bir uçurum... Her biri aynı kapıya çıkar: “Ben kimim, bu hayat neyin peşinde?” Sorgulama, insana mahsus bir sızı olup ne tam iyileşir ne de tamamen yaralar. Ama bu sızı olmadan ruh, sıradanlığın pasında körelir, hayat mekanikleşir, günler birbirini tekrar eden cümlelere dönüşür.

Bazen pencereye yaslanır insan ve dışarıya bakar. Kalabalık bir caddede yürüyen yüzlerce insanın arasında, herkesin görünmeyen bir yük taşıdığını sezersin. Kimse dışarıdan belli etmez ama herkesin içinde yanıtını aradığı sorular vardır. Kimimiz kaçmaya çalışır bu sorulardan, gürültüyle, alışverişle, ekranlarla. Kimimiz baş başa kalırız onlarla gecenin sessizliğinde. Ve kimimiz, cevabını hiçbir zaman bulamayacağını bile bile sorar: “Hayat, sen gerçekten bu kadar mısın?

Yaşamını sorgulayan insan, aslında zamanla yüzleşmektedir. Geçmişin gölgeleri, geleceğin belirsizliği arasında şimdiki zamanın cam gibi kırılgan yüzeyinde yürür. O yüzden belki de en büyük cesaret, aynaya bakıp kendi gözlerinde tanımadığın o bakışa selam verebilmektir. Çünkü insanın asıl yolculuğu dışarıya değil, içine doğrudur. Bir ömür sürer bazen kendine varmak.

Ne var ki bu sorgulama hep karanlık değildir. Kimi zaman bir çocuğun gülümsemesinde, bir çiçeğin sessiz açışında ya da bir dostla paylaşılan derin bir suskunlukta hayatın ince anlamı göz kırpar.

Sorgulamak demek, mutsuz olmak değildir her zaman; bazen de derinlemesine sevinmenin, gerçekten yaşamanın anahtarıdır.

İnsan hayatını sorguladıkça sadeleşir. İhtiyaçlar azalır, kelimeler azalır, gösterişler silinir. Geriye, özüyle baş başa kalmış bir ben kalır. Ve belki de insan, tam da o sade anda en çok insandır.

Sonuçta, yaşamak bir muammadır. Herkesin cevabı kendine saklıdır. Kimisi onu bir duanın içinde arar, kimisi bir notanın ezgisine gizler. Ama bir gerçek vardır ki, insan ancak sorguladığı sürece yaşadığını hisseder. Kendi hayatına seyirci değil, tanığı ve öznesi olmayı başardığında, belki de o zaman anlam, suskun bir dost gibi oturur kalbinin bir köşesine.

GRUPLAŞMAYI ÖNLEMEK ÇOK ZOR?

Tahsil cehaleti giderir. İnsanlık öğretmez diye bir söz var. Çok kullanırız. Tarafgirliğin ve de gruplaşmanın, arkasında insanoğlundaki bu eksiklik boy gösteriyor. Cehalet.

6701 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında herkesin hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada eşit olduğu ifade edildikten sonra ikinci fıkrada ayrımcılık temelleri şu şekilde sayılmıştır: “Bu Kanun kapsamında cinsiyet, ırk, renk, dil, din, inanç, mezhep, felsefi ve siyasi görüş, etnik köken, servet, doğum, medeni hâl, sağlık durumu, engellilik ve yaş temellerine dayalı ayrımcılık yasaktır.” Kanun kuyucu her şeyi inceden inceye düşünmüş her şey iyi ve güzel kurallaştırmış ama iş bizlerde. Başka bir deyişle uygulayıcılarda. Türkiye’mizde gruplaşma önlenebilir mi? Değişik anlatımlarla hali pürmelalimizi özetlemek mümkün. Biz yine de kendimizden örnekler verelim. Nedeni ne olursa olsun gruplaşmadan, ayrımcılıktan en çok şikayetçi olan da bizleriz.

Evet, tahsil cehaleti giderir, insanlık öğretmez diye bir söz var. Toplumu bu denli saçma bir gruplandırmaya iten ise işte bu eksiklik. Ve de işyerlerinde bunu yapanlarda herhalde utanma duygusu da yok.

KANUNLARIMIZA GÖRE AYRIMCILIK SUÇ MU?

Gruplaşmanın yaşanan en önemli sonuçlarından biri. Ayrımcılık. Kanun koyucu düzenlemede olası her durumu değerlendirmiş. Evet, Türk hukuku, ayrımcılığı açıkça yasaklayan düzenlemelere sahip. Anayasa’nın 10. Maddesi, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce ve benzeri sebeplerle eşit olduğunu vurgular. Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 122, ayrımcılığı bir suç olarak tanımlar ve bu kapsamda nefret söylemi, hizmetten mahrum bırakma veya istihdamda eşitsizlik gibi fiilleri 1-3 yıl hapis cezası ile cezalandırır. Ayrıca İş Kanunu Madde 5, işe alım, ücret ve terfide ayrımcılığı yasaklar.

Ancak, hukuki tanıma rağmen uygulamada delil toplama zorluğu ve sosyal kabuller nedeniyle bu suçların çoğunlukla cezasız kaldığı biliniyor

Ayrımcılık, yalnızca bir hukuk meselesi değil, toplumsal bir yaradır. Eşitlik için yasaların yanı sıra zihniyet dönüşümü ve kolektif bir mücadele gereklidir. Unutmayalım: "Hiçbir zincir, insan onurundan daha ağır değildir.

İNSANIN YAŞAMINI SORGULAMASI

Yorumlar

Sesli güldüm:) ~ 8 saat önce
"Anayasa’nın 10. Maddesi, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce ve benzeri sebeplerle eşit olduğunu vurgular."

Yanıtla

Kalan karakter 1000

Yorum Gönder

Kalan karakter 1000