Tabii ki tüm yöneticilerimiz için aynı şeyi söylemek, aynı şeyi düşünmek mümkün değil. Bu tür düşüncelerden, kurgulamalardan çok ama çok uzak olan kıymetli yöneticilerimiz de var. Onların tümünü bu anlatımlarımdan tabii ki tenzih ediyor ve onlara saygılarımı sunuyorum. Ancak aşağıda söz konusu edilen dönemde maalesef kadroda, insanlık duygusuna sahip olmayan ve hasbelkader yönetici unvanı taşıyan kişilerde mevcutmuş. Allah onları ıslah etsin, tüm çalışanlarımızı da ömür boyu bu türden uzak tutsun.
BU YAZIDA DİLE GETİRİLENLER BİR KİŞİNİN KARARI İLE ŞEKİLLENDİRİLEMEZ
Bu denli büyük bir gruba yönelik fesih işleminin tamamı ile geçersiz / hatalı gerekçelere dayanarak uygulanması için alınan karar (x) makamdaki bir yöneticinin münferit görüşü çerçevesinde şekillendirilmemiştir. Bazı sakıncaları bilinmesine rağmen alınan bu tür kararlar ve uygulamaları ancak çekirdek / yönetimde söz sahibi olan bir grubun katılımcı kararı ile oluşur. Zira özellikle hukukun da müdahil olacağı kesin olan ve sorumluluk ile sonuçlanması muhtemel olan uygulamalara yönelik konularda alınan karara iştirak etmemiş / fikri alınmamış olan bir üst yöneticinin, kararı, uygulamayı ve sonuçlarını bir şekilde kritik etme hakkı doğar ki örneğimizde bu yaşanmış ve şirket hukukçusu mahkemede fesih gerekçesinin en önemli unsurunun, şirket tarafından resmen basına ilan edilmiş olmasına rağmen var olmadığını ifade ederek inkâr etmiştir. Dolayısı ile bu tür konularda alınacak olan kararların örgütsel zihniyete uygun olarak alınması kaçınılmazdır. Normalde örneğimizdeki karar ve uygulamaların
Sonuçlarından İstihdamla ilgili ünitenin başında oturan yönetici, şirketin hukuk müşaviri, Genel Müdürü ve kararı onaylayan İcra ve Yönetim Kurulu Başkan ve üyelerinin manevi sorumluk taşıması gerekirken bu sorumluluğun o an için maddi olmamasından ve şirket dışı sahip oldukları destekten kuvvet almaları nedeni ile zikredilen yöneticiler bundan rahatsızlık duymamışlardır. Evet bu uygulama bir kişinin aldığı münferit bir karar ile yapılmamıştır. Planlama yapılmış, tüm sorumlularca onaylanmış ve uygulamaya koyularak 211 çalışan kapı dışarı edilmiştir.
Özetle: karar yaşanılan problemle ilgili istenilen çözüm ya da çözümlere erişmek için gerekli olan veri ve bilgilerin toplanması, toplanan bu veriler kullanılarak sistematik, mantıksal ve bilimsel mantık gütme ile uygun alternatifler oluşturarak, bunlar arasından en uygun olanın belirlenmesidir. (O tarihte 40-50 bin arası personeli olan THY melun kalkışmayı takip eden 13-14 gün içinde gerekli tüm bilgileri toplayarak (?) tesadüfen tümü İstanbul’ da çalışmakta olan THY’ in FETÖ’cülerini belirlemiş (?) ve Genel Müdür onayı, Yönetim ve İcra Kurulu kararı dahil tüm işlemleri büyük bir süratle ikmal ederek durumu personel ile birlikte aynı anda basın da duyurmuştur. Başka bir deyişle veri ve bilgi toplama işlemi yapılmamıştır. Bu personel THY tarafından tanınıyor ve biliniyorsa yönetimin o güne kadar neden hiçbir işlem yapmadığı her türlü izahtan varestedir)
Karar verme sürecinde yapılması ilk gereken husus amacın netleştirilmelidir diye biliriz. (Bu işlemi yapan THY Yöneticilerinin amacı belli ve net olup, uzun süre istihdamı mümkün olduğunca değiştirme işlemi zaten yapılmaktaydı)
2016 YILININ 211-2’LERİNİ NEDEN HALEN GÜNDEMİMDE?
Bu yazılar 211-2 grubunun sıkıntılarını sizlere anlatmak, hatırlatmak veya dönemin yöneticilerini kötülemek yazılmıyor. Yazıda bu gurubun adının geçmesinin nedeni haklarında yapılan tüm işlemlerin, kanun hükümlerine kesinlikle bağdaşmayan şekilde şirket geçmişinde emsali görülmemiş kötülüklerle bezenerek kurgulanmış
Olmasındandır. Tabii ki tüm bu uygunsuzlukları bünyesinde barındıran başka bir örnek biliyorsanız ve detaylandırabilirseniz onu kullanabiliriz. Bu arada belirtmek isterim ki 211-2 diye andığım bu gruptan olan hiçbir kimseden yazdıklarımı doğrulamaları beklentisinde değilim. Her şey bir tarafa İş yaşamında ‘de bu tür çirkinliklerin bir daha olmayacağını söylemek de mümkün değil. Bugünün kuvvetlileri de yarın dengeler bir şekilde değişirse benzeri tür uygulamalara muhatap olabilirler. Yine de yönetici unvanı taşıyan hiçbir kimsenin 2016 yılının bazı yöneticilerinin bu denli iyi niyetten uzak, kötülük rekorlarını egale edecek uygulama ve çirkinlikleri yeniden bina edebileceklerini zannetmiyorum. Bu durumdaki insanları savunacak bir hukukçu her zaman bulunabilir. Kanaatimce asgari konunun bir bölümünün çalışan herkes tarafından da bilinmesi gerekir. Bu konu ile ilgili bu detayların bilinmesi, yaşayanların zihinlerde doğru olarak yorumlanmasını sağlayarak ilgililerin benliğinde bir kuvvet ve direnç oluşturacak ve süreç boyunca onları dik tutacaktır. Amaç bunun sağlanmasına bir nebze de olsa destek olmaktan öte değildir.
BU GEREKÇELERİ KURGULAYANLAR THY ÇALIŞANLARININ DÜŞMANI MI? YOKSA YÖNETİCİLERİ Mİ?
211’lerin iş sözleşmelerinin feshinden bu yana geçen yaklaşık 8 yıllık süre zarfında THY yönetimince konuya yapılan basın duyurusunu siz okurlarla 3 ncü kez paylaşmış oluyorum. Konuya THY yöneticilerinin yaklaşımlarının daha net anlaşılması için metni hafiften açarak, uzatmadan tekraren bilgilerinize sunuyorum. Bu basın duyurusunu kaleme alan / alanlar, yayımlanmasına onay verenler çalışanlara bu düşmanlığı yapanlar halen şirkette sanırım. Allah onları ıslah etsin ve çalışanları ömür boyu bu türle karşılaştırmasın. Temennim budur.
Yapılan bu sözleşme iptali işlemi ile ilgili olarak basına yazılı olarak duyurulan gerekçeler: İşletmesel gereklilik, performans yetersizliği, verimsizlik, ülkemizin ve THY’nin güvenliği ve çıkarlarına ters düşecek her türlü tutum ve davranışlar kapsamında Fetö yapılanmasına müzahir olmak. Ve de gerekçeleri kuvvetlendirmek için basına yapılan duyurunun bitiminde okurları o süreçte ülkenin nefret duyduğu düşüncelere sevk edebilmek için kullanılan “Türk Hava Yolları, tüm aile fertleri ile birlikte ve de kahraman milletimizin bir parçası olarak, planlanan hain kurguyu bertaraf etmede ve demokrasinin korunması hususunda üzerine düşen sorumluluğu her şartta yerine getirmeye devam edecektir” şeklindeki cümle ile söz konusu çalışanların nasıl bir döngü .çerisinde bulunduklarının vurgulanma düşüncesinin yattığı mutlak. Evet THY Yönetimi bu insanları kovarak hain kurguyu bertaraf etme ve demokrasiyi korumak konusundaki görevini ifa etmiştir. Okuyanlar bu ifadelerden bunu çıkartacaktır. Buna kargalar bile gülecektir. THY’ nı bu konudan ötürü mahkemeye veren personelin tümü işe iade kararı aldı. Peki bu süslü gerekçelere ne oldu? Biraz da buna bakalım.
1.İşletmesel gereklilik: Mahkemelerde THY temsilcileri bu hususun neleri kapsadığını heyete ifade edememişler ve bu durum tutanaklara hatta mahkeme kararlarına geçmiştir. Gerekçenin basmakalıp uydurulduğu meydandadır.
2.Verimsizlik: Davalar süresince bu neden bir kez olsun ifade edilmemiş ve THY savunmalarında bu kelime yer bulmamış ve görevden uzaklaştırılanlardan hiçbiri verimsiz olmakla suçlanmamıştır.
3.Fetö yapılanmasına müzahir olmak: THY temsilcileri Mahkemeye yazılı olarak sundukları savunmada iş akdi feshedilen çalışanların içinde Fetö yapılanmasına müzahir olan kimsenin bulunmadığını ifade ve itiraf etmişlerdir.
4.THY’ nin Kalkışmayı bertaraf etme çalışmalarına iştiraki ve demokrasiyi koruması: THY’ nin hain kurguyu bertaraf etme ve demokrasinin korunmasında üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdikleri şeklindeki beyanına THY temsilcilerince mahkemeler süresince konuşmalarda ne de savunmalar da sözlü veya yazılı olarak yer verilmemiştir
Evet yukarıda fesih gerekçesi olarak belirtilen bu hususlar neden bu şekilde kamuoyuna duyurulmuştur? Mahkemelerde süresince savunmalarda neden kullanılmamış veya aksi durumlar yazılı olarak itiraf edilmiştir? Bu durum, yöneticilerin yaptıkları uygulamada iyi niyetten ve dürüstlükten ne denli uzak olduklarının bir göstergesi değil midir sizlerce?
Tüm bunları yapan/ yaptıran/ onaylayarak uygulamaya koyulmasını sağlayan Genel Müdür “BU DÜNYADAKİ EN ÖNEMLİ ŞEYİN, İNSANLARI BİRLEŞTİRMEYE HİZMET ETMEK” OLDUĞUNU söylemişlerdi. Söze ve davranışlara bakınca tüm bunları bilen ve bu insanları tanımış olan çalışanların içlerinden “İNSANIN ŞEYTANIN DÜŞMANLIĞINI TERCİH EDESİ GELİYOR” dedikleri mutlak.
KANUNLARIMIZDAKİ İYİ NİYET KAVRAMI, DÜRÜST OLMA VE DÜRÜSTLÜK SAĞLAMA KURALI İLE BAĞLANTILI BİR İFADEDİR. (*)
Medeni kanunumuzun TMK 3 maddesinde bu konuda gerekli bilgileri net ve açık bir şekilde yer alıyor. Kanunumuzda bir hakkın kazanılmasında hüküm ve sonuç doğurmasına kadar uygulanacak temel ilkenin iyi niyet ilkesi olduğu açıkça ifade edildiği görülür. Genel olarak iyiniyet kavramı ile, kişilerin dürüst, ahlaklı, namuslu, başkalarına zarar vermeyi düşünmeyip iyiliğini düşünme şeklinde kullanılmaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında “İçinde bulunulan durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.” şeklinde yapılan düzenleme ile, her olaya kendi özelliklerine göre özen gösterilmesi hususunun, beklenilmesi gereken bir davranış olduğu ifade edilmektedir. Ancak bu özeni göstermeyen kişilerin buna aykırı bir davranış ortaya koymaları halinde hiçbir şekilde iyiniyet iddiasında bulunamayacakları ifade edilerek iyi niyet kuralına objektif bir nitelik kazandırmaya çalışmıştır.
Bizim örneğimizde (211-2) nin iş akitlerinin feshinde işlemin haksız gerekçeler ile yapıldığı 3 mahkemenin kararı ile şekillenmiş durumdadır. Zira tüm mağdurlara mahkemelerde işe iade kararı verilmiştir. Basına Fetöcü diye ilan edilen 209 kişi arasında bu zihniyette kimsenin bulunmadığı ile ilgili THY itirafı mahkeme dosyalarına mevcut olup ve lanse edilen bu insanların iş akitlerinin feshini takiben işe yeni personel alınmadığına ilişkin THY temsilcilerinin beyanlarının şirketin faaliyet raporlarında belirtilen rakamlar ile çürütülmüş olduğu hukuki süreçte görülmüş olup, bilinmektedir. Bu davranışların tümünün kanunlarımızın ana dayanağı olan dürüstlük ve iyi niyet kuralından çok uzak olduğu kabulü zorunlu olan bir gerçektir.
4721 Sayılı TMK 3. Maddesi, “Kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olan iyiniyetlin varlığıdır.” hükmüne yer verilmek sureti ile, bir hakkın kazanılmasında hüküm ve sonuç doğurmasına kadar uygulanacak temel ilkenin iyi niyet ilkesi olduğu açıktır. Genel olarak iyiniyet kavramı, kişilerin dürüst, ahlaklı, namuslu, başkalarına zarar vermeyi düşünmeyip iyiliklerini düşünme halini ifade etmektedir. Ve de iyiniyet kavramı, dürüstlük kuralı ile bağlantılı bir ifadedir. Bununla birlikte 4721 Sayılı TMK 3. Maddesi ikinci fıkrasında “Ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz.” şeklinde bir düzenleme daha yapılarak iyi niyet kuralına objektif nitelik kazandırılmıştır.
İŞ HUKUKUNDA KÖTÜ NİYET TAZMİNATI DA MEVCUT.
4857 sayılı İş Kanunu 17. maddesine göre işçilerin iş sözleşmesinin fesih hakkının kötüye kullanılarak sona erdirildiği durumlarda işveren işçiye bildirim süresinin üç katı tutarında kötü niyet tazminatı ödemekle mükelleftir. Bu ödemenin yapılabilmesi için çalışanın 4857 Sayılı İş Kanunu hükümlerine tabi olması, çalıştığı işyerinde 30 veya daha fazla işçi çalışması, işçinin en az 6 aylık kıdemi olması ve belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışması ve de işveren vekili olmaması gerekir. Mağdur çalışanların avukatlarının böyle bir adım atıp atmadıkları tarafımca bilinmemektedir. Bu denli iyi niyet ve dürüstlükten uzak olarak yapılan bu fesih işleminden işe iade kararı alan hukukçuların bu konuda dava açmamış olmalarını anlayabilmek mümkün değil.
Bize okulda Hukukun bir mantık konusu olduğu öğretilmişti. Bu bilgilerin ışığında söz konusu maddenin daha mantıklı ve Medeni Kanun’un 2 maddesine ters düşmeyen, uygulama sonuncunda tenakuz yaratmayan” VE DE BU HAKKIN UYGULANMASINI İNSAN OLAN VE İNSANCA DAVRANAN YÖNETİCİLERE AYRICALIK OLARAK SUNAN” bir şekle sokulması gerekmez mi?
Çalışma, yaşamın sürekliliğini sağlayan insana özgü bir faaliyet, hak ise hukuk tarafından korunan ve çalışana yararlanma yetkisi tanınan her türlü menfaat. 1961 anayasasına göre çalışma bir hak olup devlet vatandaşlarına bu hakkı en iyi şekilde vermekle görevlendirilmiş. Kamu kuruluş yöneticileri devleti temsilen bu görevi en iyi şekilde yapıyorlar desem? Bu bilgilerden sonra sizleri buna inandırabilir miyim? Hak etmeyen birine değerli bir şey verirseniz onu mutlak kaybedermiş. THY çalışanları da bu yöneticilere güvenlerini vermişlerdi.
SİZCE, YÖNETİMLERİNİN BU TARAFGİRLİĞİNİ GÖREN VE YALAN VE UYDURMA FESİH GEREKÇELERİNİ DUYAN ÇALIŞANLAR ŞEYTANIN DÜŞMANLIĞINI TERCİH ETMEZLER Mİ? NE DERSİNİZ?
(*) Kaynak: Bu paragrafın kaleme alınmasında Avukat Baran Doğan’ın internette verdiği bilgilerden esinlenme ötesi faydalanılmıştır.
Yorumlar Tüm Yorumlar (24)