Prof. Dr. Nur Aksoy iyi insan olmayı nasıl tarifliyor? Anlatımı kısaltmak için formatını değiştirdim. Aslında bu esinlenme değil. Belki bir iki eksikle muhterem hocamızın bire bir anlatımı sayılır. Anlatımın aslını görmek isterseniz aşağıdaki linke bakın lütfen https://www.akademikakil.com/author/aysenuraksoy/page/3/
Konumuz bu vasıflar kimde var? Onu araştırmak değil. Kim bu vasıflara sahip değil. Onu bilmeyi ise hiç ama hiç istemiyorum. Peki bu konuya neden geldik? THY Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat beyin Covid ’e yakalandığının AirPortHaber’ de yayımlanmasını takiben habere gönderilen yorumlar nedeni ile bu konuyu köşemize aldık. Bazı okurlar yorumları ile, bazıları ise beğendim, beğenmedim işaretlemeleri ile ne olduklarını ortaya koydular. İçimizde bu türlerin bulunduğunu zaten biliyorduk. Şimdi iyiden iyiye eminiz artık.
Ben Ahmet Bolat beyi benimsemeyenlerden ve kendisini çok kritik edenlerde biriyim. Belki de bu konuda başı çekerim. Ancak büyüklerimizin, anne ve babamızın bu konudaki öğretisini hiç unutmadık. Her şey bir tarafa “sağlık ve ölümde “kişisel duyguları karıştırmamak gerek. Biz böyle yetiştik.
Evet Bolat beye gönderilen sağlık dileklerini bu anlamda değerlendirirsek, içlerinde tabii ki samimi olarak kaleme alınmış iyi temenniler de yer alıyor. Sağ olsunlar. Ancak fazlası ile yağcılık kokan ve dileklerini maddi çirkinliklere bağlayanları da görmek hakikaten üzücü. Bunları kaleme alanlar gibi dost olacağına, düzgün kendini bilen ve genel yapısı itibarı ile insan olan karşıt görüşlü kişilerin mevcudiyetini kişisel olarak tercih ederim. Birde kötülük ve çirkinliklerini başka kelimelerin arkasına saklamak gayreti göstermeden ortaya koyan insanlar var bu kalemşorların arasında. Ve de bu yorumları bilinçsizce beğendim, beğenmedim diye işaretleyenler mevcut ki onlarında diğerlerinden farkı yok. Çirkinlikte at başı gidiyorlar. Evet vaktiniz olursa kimlerle aynı çatı altında görev yaptığınızı daha iyi anlamak amacı ile gelen bu yorumlara bir kez daha göz atın. Bu çirkin zihniyeti Türk Hava Yollarına dolduranlara edebileceğim en ağır beddua “NİYETLERİ KADERLERİ OLSUN”
Yaptığınız Ayıptır beyler. Yakışmıyor bir THY mensubuna. Evet, İnsanlık sizden uzak. Dönemezsiniz ama ben insani görevimi yapıp bu türü yeniden insanlığa davet ediyorum.
GÖZÜMÜZÜN ÖNÜNDE KÜÇÜLEN İNSANLAR (?)
Bir yerde küçük insanların büyük gölgeleri oluşuyorsa, orada güneş batıyor demektir. Evet, bu bir Çin atasözüdür. İnsanların büyüklüğü veya küçüklüğü neye göre ölçülür dersiniz? Tahsiline göre mi? Sahip olduğu para, mal ve mülke göre mi? Yoksa işgal ettiği makama göre mi? Sakın insani vasıflarına göre yapılmasın bu ölçüm? Bilmem ki. İnsani vasıflara pek de rağbet edilmiyor bu aralar. Resmi internet sitesinde “Büyük İnsan, nerede olursa olsun, içerde de olsa büyüktür, dışarıda da. küçük İnsan ise hangi büyük koltuğa oturursa otursun yine küçük kalır” diyor Sn. Emre Kongar. Evet, Hiçbir zaman unutmayın ki, büyük insanlar yönetmiyor bu dünyayı. Kendini büyük gören, başkalarınca büyük olduğuna inanılan küçük insanlar yönetiyor bu düzeni. Ve de biz onları oyuncağı gibiyiz.
Hepimiz görmüş, bu veya benzeri insanlara rastlamışızdır yaşam yolculuğunda. Hani yere düşen gölgesi kendisinden ve ruhundan büyük olanlara. Şu anda bile, her neredeyseniz kendi etrafınızda dönün yavaş yavaş. Bakın dikkatle. Bu kötü türün bir iki örneği mutlak görüş sahanıza girecektir. Dev gölgeli minnacık bir iki kişiye rastlayacaksınız. Bu türün karakteristiği mi? Kendini beğenmişlerdir. Herkesten üstün görürler kendilerini. Genelde “biz” kelimesini kullanmazlar. Kelime dağarcıklarına bu çoğul kelime sığmaz. Sığdırmak için kelime haznelerini zorlamayı ise hiç düşünmezler. Müspet her işi sahiplenirler. Varsa yoksa kendileri. Ben yaptım, ben söyle istiyorum, ben ve yine ben derken bir anlamda ruhsal dengesizliklerini ortaya koyarlar ellerinde olmada
Hırsları mevcut müspet özelliklerini örter ve onları görünmez kılar da farkında bile değillerdir.
Evet bu tür insanlar güneşi doğurur, günü sonlandırır, etrafı karartırlar. Ve kararttıkları gün içerisinde yanlız başkalarının yaşadıklarını düşünürler. Kendilerinin de sonlandırdıkları, bu karanlık gün içerisinde olduklarını ve de ileride bir gün yeni günün güneşini doğuramayacaklarını akıllarına getirmezler. Bunun sonucunu düşünemezler.Kendileri zaten karanlıktadır. Ama bunu da görmezler, hissetmezler. Hırs gözleri, bir tarafa duygularını da kör etmiştir.
“Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar” demiş H. Dunant. Kendi etrafınızda dönüp sağa sola bakarken gölgesi kendinden büyük bir örnek mi gördünüz. Kendini horoz zannediyordur mutlak. Oysa ki hiçbir şey onun ötmesi ile oluşmuyor. Bırakın bir kez daha ötsün avazı çıktığı kadar, gırtlağını patlatırcasına. Günü yeniden karartsın. İleride kendisinin de içerisinde yaşayacağı koyu karanlığı hazırlasın. Karanlıktan mutlak korkacaklardır yalnız kalınca. Yalnız olduklarını anlayınca.
Yanlarında kim mi duracak, ellerinden tutmak için? Kim destek olacak kör yürüyüşlerine?
Herhalde sesleri kuvvetliyken, sesleri kesilmemişken günlerini karartıp kör ve karanlık kuyuya ittiği insanlar değil. Yapacağınız tek şey onları şimdilik yalnız bırakmak. Bırakın yalnız, kendi karanlıkları içerisinde yapayalnız tek başına kalsınlar. Karanlıkta görmenin zorluğunu, karanlıkta yürümenin imkansızlığını yaşasınlar. Gün gelir yapayalnız kalır. Tek başına.
Derler ya, kendini büyük görme. Bugün ayağının altında biten ot, yarın mezarının üstünde bitecek.
İDARE ETMEK DÜRÜSTLÜKTÜR. YÖNETİCİ DÜRÜST OLURSA
KİMSE EĞRİ OLMAYA CESARET EDEMEZ. KONFÜÇYÜS
Herkesten daha başarılı olmak, işinde yükselmek isteği İnsanın yapısında var. Herkesin istediği ancak çok az kimsenin eline alabildiği bu olgulara ulaşabilmek için kişinin azimli ve sebatkâr olması şart. Tabii ki işin dozunu kaçırıp bu duyguları ihtiras haline de getirmemek gerek. İnsanda başarının, ona ulaşmak için nelerden vazgeçildiği / vazgeçilebileceğini sorgulama alışkanlığı varsa bu tehlikeli doz aşımının söz konusu olmayacağı da bir gerçek
İş yerlerinde, hep tırmanma merdiveni tarafında duran mutlu azınlığın yanında vakit geçiren, yalnız ve yalnız kuvvetli olanların hareket tarzını benimseyen bu kişilerin sürekliliği olmayan yükselişlerine özenerek, aynı yoldan kazanılan sanal bir başarı sonrası merdivenden inerken, basamaklarda bulunan irili ufaklı tohumlar mutlak ayağınızı kaydıracaktır. Sakın bunları merdivenlere kim döktü diye haykırmayın. Hepsi olmasa bile bir kısmı mutlak sizin çıkışta saçtığınız döküntülerdir. Bu ne zaman mı anlaşılır? Kayıp basamaklardan yere düşerken tabii ki. Ve de işte o zaman hak yenerek, insan ezerek yakalanan başarının, size yönelik kötü duyguları yeşerttiğini fark edeceksiniz. Bu noktadan geri dönmek mümkün değil maalesef. Kurtulmak ise hiç değil. Hani bazı lekeler vardır, Hiç çıkmaz ya.
Yağlı kara gibi yapışır kalır üzerine insanın. İşte o misal.
Kurumun diğer İnsanları bu tür hareket eden çalışanları hep zemmeder. Haklılardır tabii ki. Bu türlerin hakka ve hukuka saygıları yoktur. Ancak tırmanma merdiveninin daha başındayken etkili bir yönetici onu arkasından ite ite yukarılara çıkartırsa, bu türler hakkı, hukuku ve insanlığı unuturlar. Zira yapılandan nemalanan kendileridir. Bu arada tabii ki inançları da akıllarına gelmez.
Hani kul hakkı yemek en büyük günahtır ya.
Konfüçyüs' e sorarlar "Yönetim ile ilgili ne düşünüyorsunuz?" Cevap; "İdare etmek dürüstlüktür. Yönetici dürüst olursa kimse eğri olmaya cesaret edemez. (Bknz. Konfüçyüs’ ün Yönetim anlayışı ile ilgili bir analiz. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/545706 )
THY’ de bir tepe yönetici vardı. Hani bozuk saat günde iki kez doğru zamanı gösterirmiş ya. O da böyleydi. Bir sözü vardı. Kötü çalışan yoktur kötü yönetici vardır demişti. Belki de Kötü çalışan yoktur, Amirleri tarafından iyi yönetilemeyen çalışanlar vardır demek istemişti. Kim bilir. Bu konuda fazla düşünülmeden söylenmiş, sözler de var tabii ki. "Balık baştan kokar" misali. Kırk yıllık 3 balıkçıya sordum. Balık baştan kokmazmış.
(*) Salı günleri spotlarla birlikte yayımlanan giriş metni alıntıdır.
Yorumlar Tüm Yorumlar (38)