Evet; biz insanların yaşamı, seçenekler ve seçimlerimizle şekilleniyor. Mümin Sekman’ ın hayat bilgesi kitabında ifade ettiği üzere “ seçeneklerimizi hayat hazırlıyor ve önümüze koyuyor. Seçimleri ise bizler, İnsanlar yapıyoruz”. Normal şartlarda bu yaklaşım her ne kadar doğru ise de günümüz iş yaşamında bunun tersi her zaman görülüyor. Ve de bazı çalışanların seçim yapma hakkı olmuyor.
İNSANLARI YABANCILAŞTIRMA HASTALIĞI
Hayatta toplulukta yalnız bırakıldığı ve topluluğun diğer üyeleri tarafından hiç bir zaman benimsenmediğini düşünen çok kimse vardır. İçinde bulunduğunuz bir grubun dışına kalmış, dışına itilmiş olma duygusu insanı hayli rahatsız eder. İnsanoğlu siyasi görüşü nedeni ile yabancılaştırıldığı bir toplulukta bu duyguyu mutlak ki en ağır bir şekilde hissedecektir. G.S Lewis’in ifade ettiği üzere bazıları için iç çembere kabul edilmiş olmanın getirdiği avantajlar pek çok insani duyguyu ve hatta ahlak ölçülerini hiçe saydıracak kadar önemli. Bunun örnekleri daha ziyade devletin ağırlığının hissedildiği kurum ve kuruluşlarda bariz olarak görülüyor. Belki inanmayacaksınız ama özel sektör şirketlerinde de çemberler var. İçte olan insanlar var. Tabii ki dıştakiler de mevcut. Evet çemberin içinde yaşayanlar ve de o çemberin maddi ve manevi koruyucu şemsiyesi altında çalışanlar dışarıdan kendilerine gelen tepkileri ellerindeki “ kuvvet kozunu “ oynayarak püskürtürken kurumun kişiliksiz yöneticileri nezdinde ayrıcalıklı olmanın avantajını yaşarlar. Bu nahoş durumda, dışarıda kalanların kendilerini mağdur hissederek rahatsız edici, sağlıksız tepkiler vermeleri de olasıdır. Öyle veya böyle bu durum kişilerin morallerini etkilemekle kalmaz ve kuruma karşı bağlılık ve sahiplenme duygularını da törpüler. Zira baştakilerin gözleri ve kulakları bu konulara kapalıdır. Yitirilen tüm duygularla birlikte dıştakilerin kuruma ve yöneticilere güven duygusu da kaybolmuştur. Yaşanan bu gerginliğin sonucunda bu itilmişlik onları hali ile öfkeli yapar. Bir de ayrıştırılmış olması nedeni ile kişinin öfkesini dışarı vuramadığını ve bu öfkenin onun içinde yavaş büyük bir kine dönüştüğünü düşünürseniz, kişinin toplumsal ilişkileri ile birlikte sağlığının da bir noktada zarar göreceği kuşkusuz. Ancak çemberin dışındakileri bu duruma düşürenlerin narsist kişiliğe ( Narsist kişilikli insanlar her şeyi yapma konusunda kendilerinde hak görüp ve de özellikle kayırılacak bir kişi olduklarına inanırlar.) sahip olma ihtimali düşünüldüğü takdirde konunun kolaylıkla geçiştirilmemesinin gerekliliği ortaya çıkıyor.
ÖNCE AÇIK YEŞİLLER OTOBÜSE BİNECEK.
“Amerika’da otobüs durağında zenciler ve beyazlar kuyrukta bekliyorlar. Otobüs gelir, ilk adımı atan enciyi beyaz adamlar iter. Ortalık savaş alanına döner. Otobüsün şoförü ortalığı sakinleştirirken bir konuşma yapar ve 1 Aynı ülkede yaşıyoruz, hepimiz kardeşiz ve de farz edin ki hepimiz yeşiliz. Bu sözler üzerine herkes sarılır ve öpüşür, tüm yolcular barışmıştır. Sıra otobüse binmeye gelir ve araca ilk adımını atan yine bir zenci olur. O sırada şoförün sesi duyulur.” Bir dakika kardeşim önden açık yeşiller binecek” .Evet hepimizin bildiği üzere Amerika kızıl ve siyah derilileri ayrıştırma konusunda çok kötü bir geçmişe sahip. Yapılanlar halen filmlere konu oluyor.
Bizde ise en üst seviyede ayırımcılığı yaşadığımız bir dönemdeyiz. Üzücü ama bu böyle.
İÇSEL YAPIYI ONARMAK GEREK
Bu durumun yaşandığı kurumlarda çemberin ister içinde, ister dışında olalım çevremizde olup bitenlerin “ akla uyan “ anlamlarını kavramakta güçlük çekeceğimiz mutlak. Bazı düşünce ve davranışlarımızın gerçekle ilgisinin olmadığını bilememize ve buna ilişkin olarak gözümüzün önünde duran bulgulara rağmen halen aynı tavır ve harekete devam etmemiz içimizdeki fırtınanın yaptığı tahribatın büyüklüğünün bir göstergesi olarak değerlendirmek gerek. Gelin vakit daha da geçmeden hastalık kansere dönüşüp bizi yiyip bitirmeden içsel yapımızı onaralım.
KESER DÖNER SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER
Hani bir söz var. “ Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner “ Bu atasözü Aşık Mahsuni tarafından bestelendi. Nadir görülür bir Atasözünün müzikle bileştirildiği ve bir türkü formatına büründüğü. (https://www.youtube.com/watch?v=1NQwkUDMwB8 )
Çemberin, neresinde duruyorsanız durun, bu günün şartlarının tersine dönebileceğini de düşünmeniz şart. Bu gün çemberin dışında duranlar, yarın kin ve hırs ile öç almayı düşünmemeli. Çemberin içeridekiler ise bir anlamda frene basmalıdırlar. Ve unutmamalıdırlar ki değişimin sürekliliği var. Bundan sonraki muhtemel değişim de son olmayacaktır. Bir gün gelir size de bu söz hatırlatılır. “ Keser Döner Sap Döner, Bir Gün Gelir Hesap Döner “ Siz siz olun artık çocuklarımızı ve bu gün dünyadan haberi bile olmayan torunlarımızı birbirlerine düşman etmeyelim.. Çok yazık oluyor. Yanlış hatırlamıyorsam senelerce önce işyerlerindeki kadrolaşma konusunu bir gazeteci Ankara’da ikamet eden büyüğümüze sormuştu? Cevap ise “ Onlar da başa geçince bizimkileri çıkartsınlar / çıkartırlar “ mealindeydi.” Yapılan ayrışımcılık mutlak ki tepedekilerin bu tür görüşleri üzerine bina edildi. Politikacıların bu tür yaklaşımları bu işe yatkın bir zümreyi nasıl etkiler dersiniz? Eğer politikaya atılmayı düşünmüyorsanız siyasilerin hiç kimseye kalıcı ve ilerisi için ümit veren bir fayda sağladıkları görülmedi. Hani dua ederken, Allah alıştığımızdan geri koymasın deriz ya. İşte o dönemde tüm alıştıklarınız, gördüğünüz ve yaşadığınız ayrıcalıklar uçup gidecektir. Hiç aşırı varlıklıyken fakir düşen yakınınız oldu mu?
KAYSERİLİLER UYANIK OLURMUŞ YA.
Bizim Kayserili amca ve hanımı, şeytan taşlamak için Mina'ya varmışlar. Ama yerden topladığı küçük taşları şeytana doğru fırlatırken, hanımı aşka gelip önce küçük taşları, sonra daha büyük taşları, en sonunda da koca koca kaya parçalarını şeytana fırlatmaya başlamış. Bunu gören Kayserili amca, hanımının elini tutmuş.“ Ne yapıyorsun öyle " demiş. Hanımı, şeytana taş atıyorum" demiş. Kayserili amca tecrübeli. "Bak hanım" demiş, “ Senin bu taşladığın şeytan var ya, cennetten kovulmadan önce Allah'ın en sevdiği meleğiydi. Sonra Allah'a isyan edince kötü oldu, biz de onu şeytan bildik. Ama daha kıyamete çok vakit var. Bakarsın o zamana kadar Allah onu affeder. Sen yine de şu küçük taşlardan at. Sonra kıyamet günü pişman olma“.
Evet; bizlerde o gün pişmanlık duymayalım.
Bu yazıyı kaleme alırken bir Facebook paylaşımı aldım. Sıkıntımı bütünü ile anlatan bir paylaşım.
KIZDIĞINIZ KİŞİ VE OLAYLA ZİHNİNİZİ MEŞGUL EDERSENİZ NE OLUR?
Çemberin içinde veya dışında olmak fark etmez. “ Kendi kendinize senaryolar üretirsiniz. O kişiye / olaya takılıp kalmakla ailenizi incitirsiniz. Kızdığınız kişi mutluyken, siz kendi kendinizi mutsuz etmeye devam edersiniz. Çevrenizdeki dostlarınızı da incitmeye başlarsınız. Sinir hastası olmaya başlar, aşırı öfke ve üzüntüye kapılıp sonuçta ülser, kalp hastalığı ve kanser’i tetiklersiniz. Sizin bu durumunuz takıldığınız kişiye en küçük bir zarar vermeyecektir. Siz sadece kendinize ve yakın çevrenize zarar verirsiniz. Tercih sizin. İsterseniz kendinize zarar vererek takıntınızı sürdürmeye devam edin, ya da her şeyi zamana bırakın.
Yorumlar Tüm Yorumlar (16)