Bazı insanlar alçak gönüllüdür.
“Yalakalar” ise alçak olmaya gönüllüdür.
Bu soytarılık hayli beceri isteyen bir uğraş olsa gerek. Başarılı olabilmek için öncelikle insan yapısını tam olarak tanımak ve bilmek gerek. Bu meslek ilk önce Avrupa kıtasındaki krallıklarda ortaya çıkmış. Ve bu saygıdeğer mesleği icra edenler, her tür insan yapısına uygun formatları ile sarmaşık misali yer tutmuşlar her yerde.
Her ne ise, biz Avrupa’yı kenara koyup, bu müstesna ve asil mesleğin devri Osmanî’ deki gelişimine bakalım.
Otuz altı Osmanlı padişahının yirmi yedisi çeşitli hastalıklardan ötürü vefat ederken, biri savaş meydanında şehit olmuş, beşi öldürülmüş ve biride zehir içerek intihar etmiş, İki padişahın ise ecelleriyle mi öldüğü, yoksa öldürüldükleri mi hâlâ tartışmalıdır diyor araştırmacılar.
Evet; okuduğuma göre, bu otuz altı padişahtan Tanzimat dönemine kadar sadarette bulunanların her birinin bir soytarısı varmış.
Ve de bu soytarıların içinde herhangi bir şekilde öldürülmüş olanı yok.
Hepsi ecelleri ile nakli mekân etmişler.
Kimse onlara Padişah efendimizin en sadık bendesidir diyerek saldırmamış ve kötülük yapmamış.
Bu kadar Padişaha suikast yapılırken payitahta Sadrazamlardan bile yakın olan bu soytarılara neden mi kimse dokunmamış? Bunların hiç biri, izzet, ikbal gördükleri bu soytarılık sürecinde kendilerini “hükümdar yarısı” oldukları düşüncesine kaptırmamış, öyle hareket etmemiş ve hiçbir zaman kraldan daha çok kralcı da olmamışlar. İşte soytarıların uzun ömürlerinin, ahrete ecelleri ile taşınmalarının nedeni bu denli basit diyor yazarlar. Daha kısa bir ifade ile “Soytarılar her zaman hadlerini bilmişler ve sonuçta bir soytarı olduklarını hiçbir zaman unutmamışlardır”
Bilmem etrafımızdakiler bundan kendileri için bir ders çıkartırlar mı?
Soytarıların görevleri ülkeyi yönetmenin stresi ile sürekli gergin olan padişahımız efendimize günün gerginliğini ve sıkıntısını unutturmak için onun hoşuna gidecek, onu rahatlatacak şeyler söylemek ve bu yolla zat-ı şahanelerini eğlendirmekti..Anlayacağınız üzere hayli, kutsal ve önemli bir görev.
Padişahlarımızın soytarılarını istedikleri gibi dövdükleri ve de gönüllerince sevdikleri de bir gerçek bu nedenle de bu soytarıların başka devlet erkânına karşı dokunulmazlıklarının da bulunduğunu ifade etmek mümkün. Soytarıların padişahın yer aldığı geçit alaylarının başında yürümesi devri Osmanlı da onlara ne denli büyük bir önem verildiğinin göstergesi.
Bu dönemin soytarılarının nam-ı diğer yalakalarının uygulamaları ile bir benzerlik hissetmiyor musunuz?
Neyse ki; devri Osmanlı' da Batılaşmanın benimsendiği 1839 yılında "Tanzimat Döneminin başlaması ile soytarılık mesleği tarihe karışmış. 1871 senesine kadar bu meslek erbabının ortalıkta görüldüğüne ilişkin bir kayıt yok.
Gel gelelim, on dokuzuncu yüz yılda mı, daha da önce veya daha da sonramı bilemiyorum ama bizim bu mesleği tekrar geçerli kıldığımız ortada. Ve de her topluluğa, her iş yerine bu soytarıların bir veya birden ziyade örneğini başarı ile yerleştirmiş bulunmaktayız. Bunun örneklerini kendi yaşamımızda görme imkânımız fazlası ile var. Sağınıza, solunuza bakmanız, yeterli.
Tek önemli değişikliği müessesenin adını değiştirerek yaptık. Eskinin soytarılarına önce dalkavuk diyorduk, ” şimdi ise bu kelimeyi biraz argolaştırdık ve artık “ yalaka “ diye isimlendiriyoruz.
Osmanlı kültürünün eğlendiren ve de eleştiren soytarısı, bizde kendisine çıkar sağlayacak olan kimselere yapmacık bir sevgi, sahte bir saygı ve buram buram yağ kokan bir hayranlık göstererek yaranmak isteyen yalaka kişiliklerine dönüştü. Hani 150 kiloluk bir hanımefendiye “sizi bayağı zayıflamış gördüm, ne kadar da güzel olmuşsunuz” diyenler vardır ya. Oysa ki kadıncağız son on senedir hep aynı kiloyu başarı ile muhafaza etmiştir. İşte o hesap. Tabii ki bu örnek verilebilecekler içinde en masumu.
Anlayacağınız mesleği devraldıktan sonra bize yakışanı yaptık ve soytarılığı hayli deforme ederek olabildiğince çirkinleştirdik.
Eskiden soytarılar hâkim-i mutlak kral hazretlerinin 7x24 etrafında olan soylu kişilerin ( ? ) zaaf ve uyumsuzluklarını hicivle karışık bir nükte ile ortaya koyarak onu güldürmek için çaba sarf ederlermiş. Şimdiki yalakalar ise; yanık yağ kokan yaklaşımları ile kralın yakınlarını “bir insan tüm bu abartılara inanabilir mi?” diye düşündürüyor ve krala gülünmesine sebep oluyorlar.
Evet; eskiden, devr-i Osmanlıda padişahlarımız soytarılarına karşı çok hoşgörülülermiş. Ancak şimdiki soytarı müsveddelerinin günümüzün krallarını bu denli küçük düşürdüklerini görünce, bu durum eskiden yaşansaydı ne olurdu acaba? Diye düşünmekten kendini kurtaramıyor insan. Tek bir buyruk duyulurdu mutlak. “ Tüm soytarıların boyunları derhal vurula”
Geçmişe, devr-i Osmanlıya bir kez daha bakalım ve gelelim sonuca.
Birisi, ülkeyi, memleketi kendini riske ederek yönetmiş ve sonuçta belki de içinde güvendiği insanlarında bulunduğu sadık bendeleri tarafından katledilerek hayata veda etmiş. Buna rağmen hiç bir soytarının katledildiğine ilişkin bir kayıt düşülmemiş tarihe.
Cazip mesleğin her devirde, her kıtada, insanın bulunduğu her noktada geçerli olduğu kanıtlanmış bir kere. Tanzimat döneminin başlangıcında yok olmalarına rağmen soytarıların / dalkavukların yine sahne almaları da belli ki bundandır.
Bu günün dalkavukları için de aynı durum geçerli değil mi?
Hep sıhhatliler ve de hep başarılılar. Allah her türlü nazardan korusun.
Bir konu daha var ki, ibret-i âlem. Epeyce araştırdım. Bir padişahın soytarısı, o padişah bu görevden ayrıldıktan sonra tahta oturan diğer hükümdara soytarılık yapmış mı? Kayıt bulamadım. O dönemde, böyle bir durumun varit olmadığını kabul etmek gerek. Ya bizim yalakalar? Gelen ağam, giden paşam. Kral öldü, yaşasın yeni Kral. Aynen yukarıda ifade ettiğim gibi, biz bu mesleği olabildiğince çirkinleştirdik.
Bu gün, eskinin soytarılarının muadili olarak toplum yaşamının her noktasında cansiperane hizmet gören dalkavukların tümünün gözü aydın ola.
Bu devirde de hepiniz vazgeçilmezsiniz.
Söz ve makam sizlerin.
Takdire mazhar olanda siz olacaksınız haliyle..
Oynayın ve size uymaktan başka çarelerinin olmadığını gören bir kısım zavallıları da oynatın dilediğiniz gibi.
Bu durumda; ne yapalım? Bizde dalkavuk mu olalım diye soracak olursanız?
Tabii siz bilirsiniz. Yaşamınızın şartlarını, doğal olarak siz belirleyeceksiniz.
Etik değerlere boş verirseniz, dalkavuk olabilmeniz halinde bulunduğunuz iş yerindeki yaşamınız sanki daha kolay ve renkli geçecek gibi.
Ayrıca; utanma adı verilen gereksiz ( ? ) bir duyguya sahip olmak 21. yüz yıl insanı için büyük bir lüks değil mi sizce de?
Her ne ise;
Patronların kapı kulu olmakla övünen, şanlı şerefli ve de şöhretli “ Dalkavuklarımız ”;
Bizler, toplanıp sizin için hep birlikte dua ederiz.
Saygıdeğer Patronlarımız sizleri korusun ve Allah efendilerimize sizlerin eksikliğinizi göstermesin.
Amin
Yorumlar Tüm Yorumlar (22)